Şeker Bayramı’nda, doğup büyüdüğüm Konya'nın Hadim ilçesine gittim. Yıllardır gidemiyordum. Olmuyordu bir türlü. Örneğin, bir politikacıyla, parti lideriyle Konya'ya gidiyordum da, kaçamak yapıp iki saat uzaktaki ilçeme gidemiyordum. Geziler, tümüyle iş gezileriydi, onları aksatamazdım...
İlçeye, doğduğum köye gitmek, anlatılmaz bir hüzün verir bana. Anamın gömülü, koca gömütlükte minicikti. Taşları da öyle: “Fatma Ekmekçi, D:1900,Ö:1953“ o kadar. Minicik taşma başımı dayayıp, doya doya ağladım. Babam, ayrı bir yerde yatıyordu. “Hocalar”dan Katip oğlu Mehmet Ekmekçi, 1892-1950” Gömülerinin üzerini kaplayan dağ çiçeklerinden birer birer koparıp, şapkama taktım. Muharrem Amcam, babamın yanıbaşında yatıyordu.
Gömütlükten eve giderken, cezaevinin önünden geçtim. Nöbetçi jandarmaya sordum, "Kaç kişi var içeride?" diye. Beş kişi yatıyormuş. Sonra savcı anlattı, yatanlar da Hadimli ne değillermiş; Konya'dan, başka yerlerden gönderilmişler. İlçede hemen hemen suç olmuyormuş. Jandarma Komutanı Astsubay başçavuş:
Ben buradan çok memnunum. İsviçre gibi yer... dedi.
Hadim, Toroslar’ın tepesinde bir itçe. Kışı, beş alt ay sürer. Yakın tepelerde karlar vardı. Bayrama gelenler, arabalarıyla tepelere varıp kar getiriyorlar, karlı pekmez yiyorlardı. Çocukluğumda kartı pekmeze bayılırdım!
Yüz yıllık evimizin çatısı yoktu, düz damlıydı. Kimileri çat yapmışlardı çinkodan. Çinko çatların kışın kardan kürünmesi derdi yoktu. Ancak, düz damların da ayrı zevki vardı. Bir kez, evlere balkon hizmeti görürdü. Bulgurluk buğdaylar damlara serilir, yaz sıcağında yıldızların altında gece ne güzel uyunurdu!
Eşimle, kızlarım Eylem, Özlem’le birlikte gitmiştim. Onlar çok sevdiler, dağlarda, kırlarda dinlendiler, eğlendiler... Bir eşeğe binmediler, düşmekten korktular genez! “Genez” sözcüğünü, köylünün sıkça kullandığını gözledim. Bu, “belki" anlamına kullanılıyordu. “N”, "g” ile birlikle söyleniyordu, gırtlaktan.
İlçede, köylerde yoksulluk diz boyuydu. Kaymakama, Fak-Fuk- Fon'dan yardım istemeye gelenler çoktu. Kaymakam, "yüzde yetmişi yoksul" diyordu.
Yargıcın kızı Ayşegül'e:
Burayı sevdin mi? diye sordum.
Sevmedim!
Neden?
Çünkü, dondurma p)k!
Savcı da, ilçenin bir yunağı (hamamı), doğru dürüst bir lokantası olmayışından yakmıyordu. Savcı bekârdı...
Eski arkadaşlarımın çoğu sakal bırakmışlardı. Başlarında takkeler vardı çoğunun. Şapkalı kişi yok denecek denli azdı. Şaştım da kaldım!
Bayram namazından önce, camide, Arapçaya çalan bir deyişle konuşan hoca, "Bu, şeker bayramı değildir, 'şeker bayramıdır' diyenlerin bayramlarını kutlamayın” diyordu- Hocaya göre, oruç tutmayanlara) da bayramları kullanmamalıydı. Bunlar cennete gitmeyeceklerdi! Hani, bayramlarda hoşgörü olacaktı? Politikacılar, lafta öyle diyorlardı, ama camide halka neler söyleniyordu? Süleymancıların da camiye gelmedikleri, “diyanet”in camisinde namaz kılmak istemedikleri biliniyordu. Laik Cumhuriyet Türkiyesi ne duruma gelmişti? Bayrama dek, ramazan boyunca, kimse açıkta bir- şey yiyemiyor, çay ne içemiyordu. Bize çayları kahveden, bir arkadaşımız kapalı karton kutu içinde getirtmişti!
Asıl olayla, Konya garajında karşılaştık. Eşim Aldoğan, otobüs saatini beklerken, birkaç Konya kaşığı almak istemiş. Kaşıklan bir kâğıda saran satıcı:
Bugün 19 Mayıs, bayram değil mi? diye sormuş.
Evet, demiş Aldoğan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı!
Biz, bunu bayram olarak kabul etmiyoruz. İnşallah bu bayram da bir gün kaldırılacak...
Neden?
Çünkü, kollar, bacaklar çıplak; biz böyle şeyi istemiyoruz!
Neden böyle söylüyorsunuz? (Yakındaki turistleri göstermiş) Bakın, onlar da çıplak! Ama, onların paralarını alıyorsunuz. Onlardan yardım istiyorsunuz. Değiştirin bu kafayı, değiştirin!
Çevreden toptanmışlar. Satıcıya sormuşlar:
Ne diyor, ne diyor?
Bu kafayı değiştirin! diyor...
Eşim geldi, sinirden tir tir titriyordu...
Yıllar var ki, gericilik, bağnazlık almış yürümüştü. Yol boyu, M. Rauf İnan'ın "Bir ömrün öyküsü 2-Köy Enstitüleri ve Sonrası" yapıtını okudum. Ankara'ya dönüşle Ahmed Arifle konuşuyordum. Şöyle dedi Ahmed Arif:
Türkiye'de üç önemli şey oldu: Biri Dumlupınar, biri Köy Enstitüleri, biri de 27 Mayıs!
Yarın 27 Mayıs, 27 May» devrimi ilerici bir eylemdi. 28 yaşım bitirdi. Onun getirdiklerini yok etmek için, nasıl çalışıldığını her gün gözlerimizle görüyorduk. 27 May» Anayasa ve Özgürlük Bayramı artık yok! Ama, gönüllerde yaşamakta. Buna hiçbir gerici tutum engel olamıyor işte...
27 Mayıs yarın görkemli bir biçimde kutlanacak. 17 Nisanlar abi! 27 Mayısçılar, önce sabah saat 10.00'da Anıtkabir'e giderek saygı duruşunda bulunacaklar. Daha sonra. Yüksek Adalet Divanı Başkanlığı'nı yapmış dan Salim Başol'un evine gidecekler. Sonra, ölen Milli Birlikçilerin gömütlerine çiçekler koyacaklar. Yine yarın saat 14.30’da Türk Hukuk Kurumu Salonu'nda düzenlenecek toplantıda. 27 Mayıs Milli Devrim Demeği Başkanı Suphi Gürsoytrak açış konuşmasını yapacak; Türk Hukuk Kurumu İkinci Başkanı Halit Çelenk, insan Haklan Demeği Genel Başkanı Nevzat Helvacı, Prof. Cahit Talaş ile Prof. Sadun A ren yapacaktan konuşmalarda 27 Mayisin getirdiklerine değinecekler.
26 Mayıs 1988, Cumhuriyet