2559’deler...

Nermincik Avrupa'ya gidip döndüğünde Antalya'daydım. Gözlerinden derdi vardı. Gelir gelmez aramış, sormuş:
— Ekmekci’yi bulamadım. Nerede?
— O Antalya'da, karşılığını vermişler, inanmamış:
— Siz beni kandırıyorsunuz. Antalya'da diyorsunuz. Başına bir şey geldi, söylemiyorsunuz!
— Vallahi değil. Antalya'da dinleniyor. Ne gelecek Ekmekçi'nin başına?
Gazete okuyamadığı için “Antalya Notları” yazıp yazmadığımı da bilmiyor.
Döndüğümde duyunca, öylece kalakaldım. Elim, ayağım tutuldu. Diyelim bir okur o da.. Yazarın başına gelen herkesin başına gelendir. Olsa bile bunda üzülecek ne var? I-ıh, anlatımı güç.
Okurla yazar arasında, anlatımı öyle güç, güçlü bağlar vardır. Ali içerde ya şimdi. Eksikliğini siz bana sorun bir de, okuruna sorun...
Bir arkadaşım vardı, Ali'yi tanımazdı, ama çok severdi:
— Bıyıkları ne öyle, iki yanına iki adam asılır; derdi.
Ali’ye anlattım bunu güldü.
Yalçın Küçük “YAZKO”nun şubat sayısında “Bir Estetik Kuramı” yazısını bağlarken, Piraye için yazılmış “Saat 21-22 Şiirleri”nden şu dizeleri almış:
“Ne güzel şey hatırlamak seni, / Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine: / Bir çekmece / Bir yüzük,
Ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. / Ve hemen / Fırlayarak yerimden.
Penceremde demirlere yapışarak / Hürriyetin sütbeyaz maviliğinde / Sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... / Ne güzel şey hatırlamak seni: / Ölüm ve zafer haberleri içinden, / Hapiste / Ve yaşın kırkı geçmiş iken...”
***
2559 sayılı yasayla, “Erken Emeklilik” isteyen öğretmenler, 26 Şubat’da okullarıyla ilişkilerini kestiler. Öğrenciler, öğretmenlerini göz yaşlarıyla uğurladılar, öğretmenler, kendilerini tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Çocuklar, öğretmenleri, gözden uzaklaşıncaya değin koştular, koştular.
Hasan Sağlam'ı gelecek Milli Eğitim Bakanlarını uyarmak geçiyor içimden:
— Öğretmenleri, ders yılı içinde emekli etmeyin. Onları öğrencilerinden koparmayın. Yaz'ın, dinlenme sırasında yapın işlemleri...
Hasan Sağlam’ın demeci de vardı, öğretmenler, ders yılı sonuna değin çalışacaklardı. Ne olduysa oldu, bir gün bekleme gereksinimi bile duyulmadı. Bazılarına haksızlık da yapıldı. Bunlar, 1 Mart günü çalışıp, mart aylıklarını alsalar, o aylık üzerinden emekli olacaklar, verilmemiş bulunan kadrolarına belki kavuşmuş olacaklardı. Yıllarca emek vermiş insanlar, elleri böğürlerinde bırakılmamalıydı. Milli Eğitim Bakanlığı, şimdi, böyle emekliye ayrılıp, sızlananlarla dolup taşmakta.
İzmir'in Karşıyaka'sından Tanju Şenözdemir. “re'sen emekli” olmuş. Mektubunda “perşembeden beri sinir ilacı içmekten, başım sersem, ellerim de kalemi zor tutuyor” diyor. 22 yıllık öğretmenmiş. “Halk arasında re'sen emekliliğin adı görevden alınma. Herkes, “seni niye aldılar?” diye soruyor. Kocaman ilçeden alınan sadece iki kişi. Kırkı aşkın kişi arasından seçilecek kadar büyük suçum neymiş, bunun açığa çıkmasını istiyorum. Bu büyük haksızlığı bir yerlere duyurun sayın Ekmekçi” diyor. 2559'zedeler, bir öğretmenler değil...
TEK'den emekli Hikmet Davaslıoğlu da “bizi, niye 1 Mart itibariyle değil de, alelacele 28.2.1982 tarihi itibariyle emekli ettiler” diye soruyor.
Çokları, Devlet Başkanı Evren'e başvurmak istiyorlar. O da eşini yitirdi. Çankaya’dan Basın Danışmanlığı’ndan eve telefonla bildirdiler, o gece üzüldüm, başsağlığı diledim...
Sekine Evren, şeker komasından kaynaklanan bir kalp krizi sonucu öldü. Eşinin ölümünü haber verdiklerinde Devlet Başkanı Evren, “gerçek mi?” diye sordu.