20.03.1982

Cumhuriyet’in “Gördük – Duyduk” diye bir köşesi var. O köşedeki yazılar, pek çok arkadaşımızın emeğiyle, elbirliğiyle kotarılır. Sonundaki “Hişt” köşesiyse, bir süredir boş. Onu, A.S. yazardı. A.S. yani Ali. O şimdi içerde tutuklu. Barış Derneği yöneticileri ile birlikte.
“Gördük  Duyduk”da, çarşamba günü “İnanılması güç bir kaza” başlıklı bir yazı vardı. Yazar Turhan Temuçin'in başından geçenleri anlatıyordu. O öykünün arkası da var. Turhan Temuçin, Ankara'da Göz Bankası'nda ameliyat olduktan sonra, iki gözü birden kapalı yatağına yatırıldı. Eşi Dr. Gülay Temuçin başucundaydı. Turhan’a:
— Sana gazeteleri okuyayım, dedi.
— İstemem! diye karşılık verdi Turhan Temuçin... Kapkaranlık bir dünyadaydı. Eşi onu birazcık olsun avutmak istiyordu...
— Sana dergileri okuyayım?
— İstemem!
— Bak, “Sanat olayı”nda Talip Apaydın'ın bir şiiri var, dinle onu seveceksin...
— Oku bakalım!
Dr. Gülay Temuçin, Talip’in “Tekil”, şiirini okudu. Şiir şöyleydi:
“Hepimiz ayrı kişileriz / Ne denli sevsek de birbirimizi / Ortaklaşa özlesek de / Acılarımızı kendimiz çekeriz.
Bak sancılar üretiyor bedenimiz / Başkasının duymayacağı / Ahmet Mehmet’e bunca uzak / O zaman susmayı yeğleriz.
Dayan şimdi kendi gövdem / Kimseden bir şey beklemeden / Daha önce de gördük bunları / Sık dişini hiç teklemeden.
Turhan Temuçin anlatıyor:
— Şiiri dinlerken tüylerim diken diken oldu. Eşim bir, bir daha okudu. Beni karanlık dünyamda o şiir yaşattı. Ertesi günü -sağ gözüm görüyordu- o gözümle şiiri bir daha okudum. Dizeleri ezberlemiştim giderek...
***
Çarşamba günü ozan Ceyhun Atuf Kansu'nun ölüm yıldönümüydü. “Cumartesi arkadaşlarından bir grup da mezarına gidip çiçekler serptik, döndük. Çiçekleri çok severdi Ceyhun Bey. Şeker Şirketinin doktoruydu, sağlığında. Arkadaşları ona “Beybaba” derlerdi.
“Dünyanın Bütün Çiçekleri, şiirinin girişinde köy öğretmeni Şefik Sınıg’ın şu sözleri yer alır:
— Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin!
Sonra şiir başlar. Şöyle:
“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum / Bütün çiçekleri getirin buraya. / Öğrencilerimi getirin, getirin buraya, / Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer / Bütün köy çocuklarını getirin buraya, / Son bir ders vereceğim onlara, / Son şarkımı söyleyeceğim, / Getirin getirin... Ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, / Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum, / Kaderleri bana benzeyen, / Yalnızlıkla açarlar, kimse bilmez onları, / Geniş ovalarda kaybolur kokuları... / Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri, / Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni, / Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni…
Ceyhun Atuf Kansu, 1978'de öldü. Tahsin Saraç, onun ölümünün birinci yılında “Ceyhun” şiirini yazdı, şöyle:
“Lacivert Japon saçlı bir gece / Ve yürek silme yıldız: / Ceyhun. / Yaz günü bir zerdali duldasında / Dalıp gitmek düşlerle, düşüncelerle / Bir bilge ozanlıkta: / Ceyhun.
Ve o serin erincinde tansokumunun / Toprağa uzanan ilk köylü eline / Ve çarkı İlk döndüren İşçi koluna saygı: / Ceyhun.
Okuma yazmayı sokmuş, ya da / Sarılıktan kurtulmuş bir çocuk gözünde / Işıldamak bir evren dolusu mutlulukla: / Ceyhun.
Çiçeklerin serdiği halıyı / Çiğneyen kör ayaklara başkaldır / Ceyhun.
Her bahar onyedi mart sabahı / Dostluk gülü açmanın, yürek yüreğe olmanın / Şimdi artık bir adı da / Ceyhun.
Sen öldün / Kırmızı küstü kiraza / Çekip gitti menekşeden mor / Ceyhun.”
***
Gazi Eğitim Enstitüsü Yontu öğretmeni Remzi Savaş'ın Alanya için yaptığı “Yüzüncü Barış ve Özgürlük Anıtı”nı gördüm çalışma yerinde. Anıt, Alanya’ya götürüldü şimdi. Taa, Yenimahalle’nin karşısında Demetevler’deydi Remzi Savaş’ın çalışma yeri. Çalışma yerinde bir de kokteyl verildi. Adnan Turani, Turan Erol; Mahmut Tali Öngören, İbrahim Demirel, Ressam Veysel Günay, Zahit Büyükişleyen, Behiye Büyükişleyen, Zafer Gençaydın, Hasan Pekmezci, ODTÜ öğretim Üyelerinden ressam Jale Erzen, Amerikalı Yontucu Ralf Westfall da oradaydılar. Atelyede kokteyl çok kalabalıktı.
Adnan Turani’yi adından, yapıtlarından tanırdım, ilk kez orada konuşup, söyleştik.
Gazı Eğitim’in resim öğretmenleriyle daha sonra. Gazı Eğitim Enstitüsü'nün kuruluş yıldönümü toplantısına gittik. Konuklara, Gazi Eğitim’in geleneksel kayısılı böreği sunuldu. Okul Müdürü, öğretmenler konuşmalar yaptılar. Emekli olanlara birer şilt verildi. Emekli olanların, böyle gönüllerinin alınması güzel bir şey.
Resim İş Bölümü öğretmeni Hidayet Telli, konuşmasının sonunda genç öğretmen adaylarına öğütler verdi. Şöyle dedi:
— Testiyi dolduran da kıran da bir, sözü eksik bir gözlemin yanlış sonucudur. Sizler testiyi doldurmaktan ve taşımaktan bıkmazsınız, o sudan hem siz, hem ülke yararlanacaktır. “Ben tek başıma ne yapabilirim?” demeyeceksiniz. Bugün bu güzel yurdu bize bırakanlar, “Yapabilirim” diyenler ve yapanlardır.
Hidayet hocamı dinlerken, öğretmen Yazar Mustafa Coşturoğlu'nun anımsattığı halk sözü geldi usuma. Halk, “Akıntılı suyun balığı kılçıklı olur!” der. Kılçıkları korumaya bakmalı!