17 Nisanlarda...

17 Nisan, yıllardır Türkiye'de “Köy Enstitüleri Günü" olarak bilinir, kutlanır. Bu kutlamalarda, buruk bir tad vardır. İçiniz bir tuhaf olmuştur: bir şeye kavuşmak istemiş de eliniz böğrünüzde kalmış gibi bir özlem. Söndürülmüş umutları canlandırabilmek, yeniden yaşama kavuşturmak istersiniz. Nasıl daha güçle, inançla anarsak bu kuruluşlara yeniden kavuşabiliriz, gibi bir duygu göğsünüzü şişirir...
17 Nisan sabahı Ferda Güley telefon etti:
Bu 17 Nisan'da sizin yazınız yok. Oysa, her 17 Nisan'da Ekmekçi bir yazı kesinlikle yazardı! dedi. Bugün Mümtaz Soysal'ın yazısını okumadıysanız, okuyun. Güzel bir yazı, diye ekledi...
Soysal’ın yazısı "Tarihi Rol" başlığını taşıyordu. Soysal, Seyfi Koryürek ile Hayati Tahsin Yılmaz’ın “Öğrenci Gözüyle Köy Enstitüleri" adlı yapıtlarından örnekler veriyordu. Dinar'ın İvciler köyünden Kadir Aytekin, öğrenci gözüyle şunları yazmıştı:
“Bugün Enstitü'ye gelişimin beşinci yılıdır. Bu zaman içinde okuduğumuz derslerde ve yaptığımız gezilerde milletin dertlerini anlamış bulunuyoruz. Enstitü'ye gelinceye kadar, bu memleketi kurtaracakların iyi elbise giyenler olduğunu zannediyor, ben de onlar gibi olmak; istiyordum. Sonradan anladım ki, fazla maaş almakla, iyi giyinmekle bu milletin ilerlemesine imkân yoktur. Milletin ilerlemesi vatanın vatanlaşması için yegâne, çare daima çok çalışmaktır. İşte biz, bu gaye için çalıştık ve kendimizi ona göre yetiştirdik."
Öğrencinin açıklamasına, Mümtaz Soysal ekliyor:
“Köy Enstitülerini kuran 1940 tarihli 3803 sayılı yasanın yıldönümünde, ister istemez şu soru geçmez mi aklınızdan: 'İyi elbise giyenler' Cumhuriyeti yaşatmak ve ‘vatanı vatanlaştırmak' üzere yetiştirilmiş ve bu amaç için nerdeyse ant içmiş böyle bir kitlenin büyümesinden korkarak mı Enstitülerin çanına ot tıkamışlardır acaba?"
Mümtaz Soysal'ın o güzelim yazısı şöyle bitiyordu:
“Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal, Köy Enstitüleri için ‘Son yüzyıllarda Türklerin dünya uygarlığına yaptıkları tek özgün katkı’ demişti.
Kabul edelim ki, 'Köy Enstitüleri modeli eskimiştir’, diyenler de, Türkiye'nin çok değişen başka yöreleri için geçerli bir özgün model ortaya koyabilmiş sayılmazlar. Tam tersine sekiz yıllık ilköğretim' çeşitli mesleklere hazırlama açısından hâlâ büyük çalkantılar ortasında.
Evet, Köy Enstitüleri 'tarihi rol’lerini tam oynayamadan sahneden silinmişlerdir; ama 'iyi elbise giyenler' de tarih önündeki sınavlarında bütünlemeye kalmışlardır."
Bu 17 Nisan günü, Ankara'da iki toplantıyı izleyebildim. Biri, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ile Eğitimciler Derneği’nin (Eğit-Der) ortaklaşa düzenledikleri “Kuruluşunun 56. Yılında Köy Enstitüleri" toplantısı, öbürü “Evrensel Kültür Merkezi"nin Ali Yüce’ye ödül töreni idi.
Birinci toplantıda, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nca açılan yarışmalarda kazananlara ödülleri verildi. Ödül alan 21 kişiye, ödülleri, 21 Köy Enstitüsü’nün adları anılarak verilmişti. Kazananların adları şöyleydi:
M. Asaf Aktan, Hacı Angı, Erdal Atıcı, Zekeriya Bulut, Demet Büyük, Galip Candoğan, Müge Gülses, Esin Karabey, Mehmet Cihangir, Ferdi Kuşçu, Halil Oran, Nebahat Oskay, Abdullah Özkucur, Türkan Özkaya, Mehmet Şahin, İsmihan Şirin, Nevin Taş, Hulusi Tekgil, Yunus Temiz, Bahattin Uyar, Şevket Yücel.
Köy Enstitüleri adına verilen bu ödüllerden başka yine, yarışmada kazanan Bekir Özgen'e Hasan Ali Yücel, Halil Oran’a İsmail Hakkı Tonguç, Bilal Dilber’le Ergin Aydın’a Ferit Oğuz Bayır ödülleri verildi. Bu törenin arkasında, Ferit Oğuz Bayır’a “şükran plaketi" verilmesine ilişkin törenin gerçekleştirileceği bildirildi. Ferit Oğuz Bayır’ın ödülü, oturduğu Foça'ya götürülüp, orada verilecekti.
Türk-İş salonunda gerçekleştirilen toplantıda ayrıca, Köyde Eğitim, Okullaşma konusu tartışıldı. Eğit-Der Başkanı Mustafa Gazalcı’nın yönettiği açıkoturumda, Abdullah Özkucur Mustafa Atasoy. Prof. İbrahim Ethem Başaran, Prof Sudi Bülbül konuştular.
Çankaya Belediyesi'nin mezat salonunda gerçekleştirilen ikinci toplantı, Ali Yüce'ye "Evrensel Kültür Merkezi”nin düzenlediği saygı toplantısıydı. Sunuculuğunu Sennur Sezer’in üstlendiği toplantıda, Aydın Çubukçu açış konuşmasını yaptı. Sonra, Osman Bolulu, “Kendi Kendinin Öğretmeni Ali Yüce" konusunda konuştu. Adnan Satıcı, “Ali Yüce'nin Şiir Evreni"ni anlattı; Adnan Özyalçıner “Ali Yüce'den Şiirler" okudu. Özlem Güveli, Mehmet Esatoğlu “Şeytanistan”ı anlattılar. Remzi İnanç, Mustafa Şerif Onaran’da konuşmalarını yaptıktan sonra. Aydın Çubukçu, Evrensel Kültür Merkezi adına Ali Yüce’ye ödülünü verdi.; Bana da söz verilmişti. Ali Yüce'nin kimi şiirlerini okurken. O’nun “Domuzlar" başlıklı şiirini de okudum. “Domuzlar", “Şiir Tufanı" kitabındaydı, Bilgi Yayınevi'nce yayımlanmıştı. Şöyleydi:
"Almanya'da domuzlar/Çiftliklerden kesim yerine/Kamyonlarla götürülür/Otoban hızında hayvanlar/Hem yorulur hem üzülür/Altüst olur sinirleri
Şölen verilir onlara/Eğlence düzenlenir/Şiir okunur Goethe'den/Beethoven'den Mozart’tan Bach'tan/
Seçme parçalar dinletilir/Domuzlar kesilmeden önce/Stresleri giderilir
Uzak yoldan gelen domuzlar/Kamyondan iner inmez/Yorgun argın kesilirse eğer/Lezzetsiz olur etleri /Ağız tadıyla yenmez."
Toplantıyı izleyenler arasında Halit Çelenk ile Azime Korkmazgil de vardı. Ödülü aldıktan sonra konuşan Ali Yüce, “Ben ödüllerden çok korkarım. Her ödülde kendi kendime bir borç senedi imzalarım. Daha iyisini yapabilmek için!" dedi.