İğneyi Kendimize: (2) Olaylarda, Medyanın Eksiklikleri...

Sağın-medya ilişkilerinde, medyanın, olayların doğru verilmesini sağlayacak sağlık danışmanları yok. Oysa, medyada ortalama yüzde 45 haber, sağlık magaziniyle ilgili. Ayrıca program hazırlayıcısı, haber kaynağını tarafsız olmadığı halde konunun tam uzmanı gibi görüyor. Haber kaynağı sağınsa (hekimse) bilimsel doğruları saptırıp saptırmayacağı kuşkusuna temelden karşı. Yine danışman, sağına konuyu tam açıklığı ile anlatmadan görüş alıyor.

Doç. Dr. Oğuz Taşdemir bildirisinde, daha sonra şu görüşlere yer veriyor:

Her nedense bizim toplumumuzda eskiden beri, Türk sayınına (hekimine) yalnızca M. Kemal Atatürk güvenmiş, inanmıştır. Bunun dışında herkes yabancı sağınların hayranıdır. Dolayısıyla, izlence hazırlayanlar da Türk sağınlarını yeterince tanımamaktalar. ‘Altın parmaklı cerrah’ diye sunduktan yabancı sağınlar yerine, ülkemizde kötü koşullar altında en az onlar kadar başarı ile iş üreten sağınlarımızı, her zaman Türk halkına tanıtmak gereğini duymuyorlar. Hatta, tefrikalar halinde bu yabancı hekimlerin her çeşit özellikleri tanıtılır, anlatılır. Dahası onların kazançlarından söz ederken de sadece maaşla çalıştıkları belirtiliyor. Ama bu maaşın yıllık en az 600 bin dolar olduğu, Türkiye 'de bir sağının yılda 600 milyon TL yani 6.000 dolara çalıştığı gözardı edilir.

Medyada işlenen sağlık olayları, genelde sayrı ile sağın ilişkisini karşı karşıya getiren, hasım kılan ve çatışma yaratan bir biçimde işlenmekte.

Böylece:

Normal yurttaş üzerinde Türk sağınlarına, sağlık kurumlarına olan güven sarsılmakta, insanları mutsuzluk ve kuşkuya sürüklemekte, kendi ya da yakını için ‘Ona da bu biçimde bir şey mı yapıldı, yoksa ondan mı öldü’ gibi kaygılara götürmekte.

Sayrı(hasta) büyük bir öfkeye ve mutsuzluğa kapılmakta. Telefonla, mektupla ya da bizzat bilgi isteme zorunluğunu duymakta. Herkes, endişe içinde kendine yapılan işlemden kuşku duymaya başlamakta. Bu da sayrılarda maddi ve manevi kayıplara neden olmakta.

Sağınlar üzerinde; en büyük olumsuzluklar, bu grupta yaşanmakta. Aile ve yakın çevresine gelebilecek tepkilere karşı tedirginlik, aile bireylerinin, çocuğunun okulda arkadaşları tarafından alacağı haksız tepkiler olabilmekte. ‘Ölüm tehditten’ alanlar var. Sağınların ruh ve beden sağlığı olumsuz etkileniyor. Bu nedenle miyokard enfarktüsü geçiren bir sağın öldü. Mafyaya girdi denilen bir sağın canına kıydı! Birçok sağın bıçaklanarak öldürüldü.

Ülke ekonomisi ve sağlık sistemi bu olumsuzluklardan etkileniyor. Türk sağınlarına ve sağlık kurumlarına güveni sarsılan yurttaşın, yurtdışında tedavi olma isteği artıyor. Böylece ülkemiz ekonomik yönden zayıflıyor. Örneğin USA'da koroner by-pass ameliyatı fiyatı '22 milyon
dolar, Türkiye'de 500 milyon TL. (5.000dolar).

Doç. Dr. Oğuz Taşdemir’e göre çözüm önerileri şöyle olabilir:

Tüm bu olayların sağlık sektörü kadar medyayı da olumsuz etkileyebileceği düşünülmelidir önyargı ile yola çıkıldığında halkın da medya kuruluşlarına karşı güvenleri sarsılıyor. Bu davranışlar sonucu, siyasal otorite kamu güvenini yaratmak adına 'sansür yasalarını' günde-
me getiriyor. Bu her ne kadar medyaya duyulan öfkenin bastırılmasında kabul edilebilir görülse de demokrasinin vazgeçilmez ögesi olan medya için hiç kimsenin razı olmayacağı bir durum.

Bu nedenle medya kendi içinde bu tıp olayları işleyecek izlenceleri daha özenle ve dikkatle hazırlamalı. Su konudaki özeleştirileri son zamanda yine medyada görülmekte. 14 Ekim 1996 günkü Yeni Yüzyıl gazetesinde Kürşat Başar’ın 'Dikiz Aynası’ başlıklı makalesinde şu paragraflar var:

Eskiden polisler için kullanılan ‘yargısız infaz' kavramı artık gazeteciler, televizyoncular için kullanılıyor. Rating, tiraj kaygılarıyla, rekabet sarhoşluğuna kendim kaptırarak ya da tümüyle kişisel yükselmesini tamamlamak için mesleğin tüm kurallarını çiğneyen o kadar çok örnek çıktı ki artık sokaktaki insanlar bile bu sözü kullanıyor. Her şeyi herkesten iyi bilen ve öğrenmek gereksinimi duymayan biz gazeteciler, sürekli öğretmekten bıkıp usanmadık. Gazetecinin gerçek işi olan ‘anlamak ve aktarmak’ yerine kendi önyargılarımızı anlatıp durduk.

Basit, arka planı olmayan yorumlarla ülkenin doğru dürüst eğitim görmüş, kafası çalışan, işini iyi yapan insanları kendimizden soğuttuk. Elindeki kalemle, kamerayla, mikrofonla herkesi ‘mahvetmeye' karartı birtakım insanları ortaya saldık. Saldırganlığı, gereksiz agresifliği, cehaleti ve tembelliği örtmekte kullanabileceğimizi sandık.

Genç muhabirleri, yazarları, öne çıkma, yükselme hırslarını doğru kullanmaları için uyarmak yerine ‘dolduruşa getirerek' asıl kötülüğü onlara yaptık.

Doç. Dr. Oğuz Taşdemir, çözüm konusunda önerilerini şöyle sürdürüyor:

Böylece görülmektedir ki çözümün önemli bir adımı, medyanın kendi özünde saklıdır. Sayrıevleri bünyesinde yapacaklar değişikliklerle bazı önlemler alabilirler. Örneğin, basın ve halkla ilişkiler bürosu medya ve tıp alanında yakınlaşmayı ve gerçekleri gün ışığına çıkarmayı sağlar.

Kurutacak hukuk bürosu, hem sayrıevi, hem sayrı hem de sağın haklan ile ilgili konuların çözümüne yardımcı olabilir. Gösterilecek sigorta sistemleriyle sağın ile sayrı hakları korunabilir.

Bunların yanı sıra ülke ekonomisinin düzelmesi ile herkese sağlık ilkesinin daha gerçekçi bir biçimde organizasyonu sağlanmalıdır. Burada devletin sağlık harcamalarının gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılmasının önemi çoktur.