Prof. Coşkun Üçok, tatlı konuşuyordu. 10 Kasım'da, SODEP Çankaya ilçesinin, Ankara’da “Ses" sinemasında düzenlediği toplantıda konuşurken, sözlerine şöyle başladı:
Atatürk'ün onuncu yıl söylevini sesinden dinledim. Beş yaşımdayken, yanağımı okşadı. Yaşamım boyunca, bütün sözlerini tuttum, ilkelerine uydum: Bir tek sözünü tutamadım, ondan üzgünüm. İlk görüştüğümüzde bana, “Baban gibi şişman olma Coşkun!" dedi, bu sözünü tutamadım, ondan çok üzgünüm... (alkışlar)
Coşkun Üçok'un babası, Kadri Üçok, ilk dönem milletvekillerinden, Atatürk dönemi valilerinden. Böylece, Coşkun Üçok Atatürk'ü yakından tanıma olanağı buluyor. Coşkun Üçok, katıksız bir Atatürkçü. Üçok'un konuşması dinleyenlerin alkışlarıyla kesiliyor yer yer. Aynı yerde konuşan Prof. Hüsnü Göksel’in konuşması da ilginçti. Bu “Ankara Notları”nda önce Coşkun Üçok’un konuşmasına yer vermeyi düşündüm. Prof. Coşkun Üçok, özetle şunları söyledi:
"Atatürk düşüncesi, zaten çağ değişimidir, Atatürk'ün yaptığı yalnız Türkiye için değil, yakın ve Ortadoğu için çağ değiştirmektir. "Kökü dışarda "derler. Ama bu bazı kökü dışarda şeyleri olduğu gibi alır, düşünmeden kullanırız, (alkışlar)
Efendim, 1453'te Fatih Sultan Mehmet çağ açmış, çağ kapamış. Ne yapmış da, çağ açmış çağ kapamış? (alkışlar) İstanbul'u almış. Bir şehrin alınmasıyla çağ açılır, çağ kapanır mı? (alkışlar) Eğer İstanbul, 200 sene sonra alınmış olsaydı, 200 sene sonra mı kapanacaktı çağ?
Avrupa’lı bazı yazarlar, “cağ açtı, çağ kapadı" diyor. "Bir barbar zümresi Batı Roma İmparatorluğunu yıktı. Bir çağ kapandı. Öteki barbarlar da Doğu Roma İmparatorluğunu yıktı. Bir çağ kapandı” diyorlar. Ama, bunu söyleyenler de çok az. Asıl çağın kapanması, basın tekniğinin, matbaanın bulunmasıdır, çünkü onunla kitap yayınları başlamıştır ve ortaçağın kapanıp, yeniçağın açılması, özgür düşünceye yol vermiştir, (alkışlar)... Ortaçağda, tüm yaşam dinin etkisi altındaydı; ortaçağ, yeniçağ tartışması Avrupa tarihçilerince ortaya atılmıştır, kökü dışardadır. Biz bunu kullanıyoruz.
Çağ ne zaman değişti? Toplum yaşamında dinin etkisi kalktığı zaman. Neyle kalkmış? Batıyı düşünerek söylüyorum tabii, reformla kalktı.
18. yüzyıl, Avrupa'da aydınlanma çağı. Bizde ise fetvalar geçerli. İkinci Mahmut'tan başlayan bir takım reform hareketleri var: Atatürk'ün yaptıklarından bazıları, onun devamı gibi sayılabilir; ama hiçbiri laikliği getirememişlerdir, hiçbiri dinin etkinliğinden devleti kurtaramamışlardır, ne yaparlarsa yapsınlar. İkinci Mahmut zamanında, yeni okullar açılıyor, kara tahta asılacak, kara tahta yok Türkiye’de. Dışarıdan getirilmiş. Demişler ki, ‘‘gâvur işi, dışarıdan geldi, nasıl asarız Müslüman okuluna?” Biri demiş ki; "Bu tahtalardan birini hacca yollayalım. O hacı olsun gelsin, ondan sonra hepsini asarız!" (kahkahalar) Fetva alınmadan hiçbir hareket yapılamıyor. Yakın tarihe gelelim: Birinci Dünya Savaşı bile neyle ilan edilmiştir? Suat Hayri Ürgüplü'nün babası, Şeyhülislam Hayrı Efendi'nin fetvasıyla ilan edilmiştir. İşte, Atatürk din etkisinden kurtarmıştır devlet yaşımını ve bize özgür düşüncenin yolunu açmıştır.
Şimdi çıkıyorlar, “Atatürkçüyüz” diye, Atatürk'ün, daha laikliği kabul etmeden önceki sözlerini alıyorlar: Okullara zorunlu din dersi konması için. Cumhuriyetin ilanından önce, şubat 1923'te Atatürk, İzmir’de gazeteciler ve halkla söyleşirken, aklına koymuştur medreseleri kapatmayı. Diyor ki, açıkça söylemiyor: "Medreseler kapanabilir" gibilerden. Sonra, “Şimdi diyeceksiniz ki" diyor "dinimizi nerede öğreneceğiz?", "Onu mektepte öğreneceğiz" Şimdi bu sözü alıyorlar, TV'lerde bile söylüyorlar. Diyorlar ki, “İşte, Atatürk dedi... “ne zaman dediğini söylemiyorlar.
Dinin etkisinden devleti kurtarma: Laiklik. İşte budur Atatürk'ün asıl devrimi...
Gelelim zamanımıza: Fetva soruyor. Kim? Milli Eğitim Bakanlığı. Kimden? Diyanet İşleri Başkanlığından... (alkışlar) "Kızlar başını örtmeli mi, örtmemeli mi? (kahkahalar, alkışlar) Fetvada “elcevap: Örtülür" ya da. "elcavap: Örtülmez" der. Sayfalar dolusu, hem de laiklik icabı olarak, kızların başlarını derste de örtmeleri gerektiği savunuluyor, Milli Eğitim Bakanlığı'na verilen yanıtta.
Her perşembe akşamı, fesli, sarıklı bir kişi, laik bir devletin TV'sine çıkıyor ve 1934'te çıkmış olan, dinsel giysilerin tapınak dışında giyilemeyeceğine ilişkin yasayı her hafta çiğniyor.
3 veya 4 mart... Gününü kesin söyleyemiyorum. 1924’te, "Tevhid-i Tedrisat" yani, “Öğretimin Birleştirilmesi Yasası" çıktı. Bunun dördüncü maddesi der ki, "imam ve hatip yetiştirilmek üzere okullar açılabilir." Buna dayanarak, 1949'da imam hatip okulları açıldı. Amaç neydi? İmam hatip yetiştirmek için okul açılması. Bu açıldı, sonra adı lise oldu. Temel eğitim yasasının aksine, bunlar, her yüksek okula girmektedirler. Bunlara kızlar da alındı, sanki kızlar imam olabilirmiş gibi. (alkışlar) Kadınların olmayacağı tek bir şey varsa, o da imamlık. İslama göre, kadınlar yalnız imam olamazlar. Hükümdar da olur, her şey olur, imam olamaz. Ama, İmam Hatip Kız Lisesi açmaya kalktılar, onu yapamadılar ama, şimdi birlikte okutuyorlar. Onlar da başlarını örtüp, gelip karşımda oturuyorlar. (alkışlar)
Emir geldi YÖK'ten, "Kızların başlarını açtırmadan sınıfa sokarsa, öğretim üyesi hakkında kovuşturma yapılacaktır" diye. Dağıtıldı, duyuruldu hepimize. Bir hafta sonra da "Turban giyebilirler" oldu. Turban ne? Sarığın Fransızcası, kızlar turban giyerse, erkekler sarık saramaz mı? (alkışlar) Efendim, İslamın örtünmesi başörtüsü değildir. İslamda yüz de örtülür ve erkekle kadın, bir arada olmayacak. (alkışlar) Erkekle, kadın bir arada oturuyorlar, hatta duyduğuma göre, imam nikâhı ile de nikahlanıyorlar. (alkışlar, kahkahalar) Bu başörtüsü, Atatürk ilkelerini protestodan başka bir şey değildir. (alkışlar)
Bir de övünüyoruz, "Viyana kapılarında at koşturduk" diye. Sonrasını söylemiyoruz. Bir gün gelecek, övüneceğiz. Neyle?
“Atatürk zamanında, şöyle laiktik, böyle laiktik'' diye... “Ezan Türkçe okunuyordu, dili de Türkçeleştiriyordu, şöyle ilerliyorduk, böyle ilerliyorduk..." Ve ondan sonrasını söyleyemeyecek hale geleceğiz... İşte, bundan kurtulmamızın en yakın zamanda gerçekleşmesi umuduyla..." (uzun uzun alkışlar)
14 Kasım 1984, Cumhuriyet