Geceleri Okumayın...

Önceki gün çıkan Aybastı olayları, bir tek "Ankara Notları”nda anlatılacak gibi değildi. Bu konuda bir yazı dizisi, belki daha uygun olacaktı. Olanaklarım ölçüsünde, bu "Ankara Notla- n"nı da, bu olay ile gelişmelerine ayırmayı düşündüm. 12 Eylül’den bir hafta önce, 4.9.1980 günü, Aybastı'nın Uzundere köyüne silahlı baskın yapan sağ çetenin elemanları, orada Kocalan ailesinin tüm erkeklerini yok etmeyi amaçlayan cinayetlerini işlerler, beş kardeş silahlı saldırı sonunda ölür, ölenlerin adları yaş sıralarına göre şöyledir:
Feryat Koçalan (1937), Yaşar Koçalan (1942), İbrahim Koçalan (1947), Hasan Koçalan (1951), Nihat Koçalan (1959).
Koçalan kardeşlerden Faruk Koçalan, saldırıda gözünden kurşunlanır, bir gözü kör olarak kurtulur. Yakınları, kaldırıldığı hastaneden, sağcı çete arkasında olduğu için. Faruk'u il il, kasaba kasaba kaçırırlar. Olay, büyük ölçüde Faruk'un tanıklığıyla aydınlığa kavuşur.
Koçalan kardeşlerin babaları İbrahim Bey, olaydan bir süre önce ölmüştür. Anneleri Gülcemal, olay sırasında bir başka köyde bulunmaktadır.
En büyük kardeş Feryat Koçalan, İstanbul'da defterdarlıkta çalışan lise mezunu bir küçük memurdur. O, İstanbul'daki evinin gereksinimlerini karşılamak için köyüne, Aybastı'nın Uzun- dere’sine gezmeye, kardeşlerini görmeye gelmiştir.
Tanıklardan, yaralıları gören Suadiye Nuhoğlu, verdiği ifadede, ölmeden önce Koçalan kardeşlerden Nihat Koçalan'ın kendisine şöyle dediğini söyler:
Abla hep gittik, hakkımızı müdafaa edecek sen kaldın. Bizi Salih Yaman öldürttü. Ateş edenler: Selahattin Yaman, Güllükten Hacı Osman Altuntaş, motorcu Ekrem Altuntaş, Hapan’dan polis Cevdet Şentürk, KiIci'nin iki oğlu Nevzat Karayün ve iki kardeşi ile tanımadığım kişiler vardı. Beni doktora yetiştir...
Sağcı silahlı çete, Pelitözü köyünde planlarını hazırlarlar. Uzundere köyüne giderken, Mustafa Kara'yı çalışmakta olduğu inşaattan alarak Koçalanların evini göstermesini isterler. Olay sırasında Mustafa Kara da öldürülür. Silahlı çeteden kimileri maskeli, biri sakallıdır. Yüzlerine kömür, çamur sürerler tanınmamak için. “Polis” diye çağırdıkları, çeteden emekli polise: sanıklardan Hacı Osman Altuntaş, tanık ifadelerine göre şöyle der:
Polis ben ölüyorum...
Ben yedi kurşun yedim ölmedim. Sen de ölmezsin Hacı Osman...
Çete mensupları Hacı Osman'ı omuzlayarak, tedavi ettirmek için başka köye götürürler. Hacı Osman Altuntaş, Aybastı'da uzun süre bacağı sarılı topallayarak dolaşır. Duruşma dosyasına göre, saldırıya uğrayan Koçalan kardeşlerden Faruk Koçalan, dışarıdan ateş edildiğini görünce, duvarda asılı bulunan, ruhsatlı mavzeri kapar ve pencereden ateş ederek, saldırganlardan Hacı Osman Altuntaş'ı diz kapağından vurur. Hacı Osman'ın tutanaklara geçen feryadı o yüzdendir. Olayı gözlerimin önüne getiriyorum, "geceleri okumayın" dedikleri, cinayet romanlarında geçebilecek olaylara taş çıkartacak nitelikte.
Koçalanların tüm erkek bireylerini öldürdüklerini sanarak oradan uzaklaşan silahlı sağcı çete ile ilgili, Erzincan Sıkıyönetim Mahkemesinin verdiği kararları da, cumartesi günü çıkan “Ankara Notları"da açıkladım. Mahkeme kararı, henüz Yargıtay'dan geçmiş değil. Bu nedenle kesinlik kazanmış da değil. Mahkemenin kararını yorumlamak ve tartışmak usumdan geçmemektedir. Ancak ortada çözüme kavuşturulmamış bir durum var. Mahkemece, silahlı çeteye silah sağlayarak cinayeti planladığı saptanan ve 20 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Salih Yaman, ölüm cezası istemiyle yargılandığı sırada. ANAP’tan belediye başkanlığına adaylığını koymuş. 25 martta, seçilerek yerine oturmuştur. 20 Haziran 1984 günlü mahkeme kararından sonra, hakkında "gıyabi” tutuklama kararı bulunan Salih Yaman, görevini bırakmış; sekiz ay boyunca da yakalanamamıştır. Haklarında "gıyabi" tutuklama kararı bulunan öbür sanıklar da yakalanmış değildir. İleri sürüldüğüne göre, 25 Mart 1984 öncesinde Aybastı'da yaratılan baskılar, 25 Marttan günümüze dek de sürmüştür. Bu da gelecek “Ankara Notları”nın konusu olacak...