Üfürük...

Mete Tunçay'ın "Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler" yapıtının serüveninde yeni gelişmeler oldu; yapıtın İstanbul'da da satışı durduruldu. “Belge Yayınları" yöneticisi Ayşe Zarakoğlu, emniyete götürülerek ifadesi alındı. Zarakoğlu’na, “Toplatma kararı çıkan bir kitabı nasıl dağıtırsın?" diye sordular. Ayşe Zarakoğlu, mahkeme kararlarını gösterdi. Öğrenildiğine göre, emniyet sıkıyönetime, kitap hakkında bir yasaklama kararı olup olmadığını sormuş, "olduğu" yanıtını almıştı. Ancak, mahkeme kararları, soruya eklenmiş değildi. Ayşe Zarakoğlu’nun avukatı bu kez, sıkıyönetim komutanlığına başvurarak, olayın çözüme kavuşturulmasını, "Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler" yapıtının salıverilmesini isteyecek... Emniyet yetkilileri. Ayşe Zarakoğlu'na bir hafta içinde, yazı ile durumu bildireceklerini söylediler...
***
Adamın biri, incelik düşkünüymüş. Hani, Moliere'in "Kibarlık Budalası” gibi. Arkadaşına telefon etmiş:
Sen mi bana gelirsin, ben mi bi zahmet size teşrif edeyim?
Aziz Nesinde görüşecektim, aradım. Böyle dedim:
Siz mi gelirsiniz, ben mi bi zahmet teşrif edeyim!
Çok güldü:
Sen bi zahmet teşrif et! dedi...
Abdi İpekçi'ye selam yollamıştım, son "Ankara Notları"nda; İpekçi'nin en çok sevdiğim yanı, ince esprisiydi. Satır arasındaki gülümsemesi. Görmedim, anlattılar; bir de güldü mü, krizleri tutar, yerlere yatar, katılır kalırmış, öyle gülermiş. Abdi İpekçi'yle öyle çok anılarım filan yok. İş arkadaşıydık. O, gazetenin genel yayın yönetmeniydi Milliyet’te, ben de muhabir. Ancak, bir tek şeyi buyurduğunu, üstten aldığını anımsamıyorum. Diyelim ki, "Durum" yazısına bir "malzeme" istiyor, bazı bilgiler toplamamızı istiyor. Sorardı:
Ekmekçi, ben şu konuda bir şey yazmak istiyorum. Filan bakanla, falan adamla konuşup teleksle geçebilir misin?
Çalışırız Abdi Bey!
Ne zamana dek yapabilirsin?
Bir saate dek çıkarmaya çalışırım...
Bir saat çok, yarım saat içinde?
Çıkarmaya çalışırım...
Peki, bekliyorum...
Yarım saat geçer geçmez, hemen her şey hazırlanmış, bitmiş olurdu.
Bir de falanla konuşsaydın, derdi..
Abdi Bey, konuşsam ne diyecek? Onun ne diyeceğini biliyoruz. Onun için konuşmadım...
Canım, sen konuş; ne derse desin!
Açıklama hakkına saygı göstermeyi Abdi İpekçi'den öğrenmiş olmalıyım.
Açıklama hakkının, kötüye kullanıldığını da pek çok örneğiyle görüp, yaşadım. Bir yeni örnek: Geçenlerde, “Deli Bekir'in Donu” başlıklı “Ankara Notları"na, Çalışma Bakanı Mustafa Kalemli, bir açıklama gönderdi. Özetle, bakanlığında “partizan!” olmadığını, her şeyin yasalara uygun biçimde yapıldığını bildirdi. Yazdıklarım, “yanlış istihbarattan" kaynaklanıyordu...
İş ve İşçi Bulma Kurumu'nda, partizanlık "kadrolaşma" diz boyuydu, örneklerini veriyorum: İş ve İşçi Bulma Kurumu'na girerken, sahte belgeyle sınav kazandığı ileri sürülen, halen mahkemesi süren Ş.K. altıncı derecede olmasına karşın ikinci derecede müdür yardımcılığını yürütüyor muydu, yürütmüyor muydu?
Sıkıyönetimce Eskişehir'e girmesi yasaklanan M.H., Ankara Şube Müdürlüğü'nde gösterildi mi, gösterilmedi mi?
18 yıl İç Plasman Şube Müdürlüğü yapan D.K. görevinden alındı mı, alınmadı mı? Yerine altıncı derecede bulunan aynı müdürlüğün memuru verildi mi, verilmedi mi?
Genel Müdürün odası ve katı için kaç milyon harcandı?
Yemekhanede görevli fiş memuru. Sosyal İşler Şube Müdürlüğü'ne getirildi mi, getirilmedi mi?
1978-1979 döneminde kuruma giren görevlilerin tümünün, başka yerlere atamaları yapılıyor mu, yapılmıyor mu?
İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun beşinci katına mescit yaptırılıyor mu yaptırılmıyor mu?
Genel Müdür, yardımcılarıyla konuşuyor mu, konuşmuyor mu?
Namaz kılmayanlar, sürekli izleniyor mu, izlenmiyor mu? Daha var, burada keseyim. Bundan başka, SSK'da, Bağ-Kur'da, on'a yakın müfettiş görevlerinden alınıyorlar mı, alınmıyorlar mı? Bunların yasal olduğu, söylenebilir! Ama, haksızlık varsa, o haksızlığı yasalar ya da kararnameler sağlamışsa, bunların kaldırılması gerekir.
Herhangi bir genel müdür düzeyinde yetkili, başkalarına; “tuzluk", "köstebek”, “yalak", "dolma", “tüfek", "solucan" diyememelidir. Bu, doğru değildir...
Osmanlı döneminde, birçok gülmece dergisi çıktı. Bunların ilki "Diyojen"di. Birde "El Üfürük" dergisi çıkar. El Üfürük birkaç sayı çıkan dergilerden biri Cumhuriyet’in ilk yıllarına raslar... Dergiyi, bir arkadaşım anlattı: Dergide bir karikatür; tuz dağı ile, altında bir memur simgesi. Tuz, her dönemde ucuz olmuştur. Bunu anımsatır karikatür. Karikatürün altında şu yazı vardır:
"Devleti  li Osmani’de en ucuz; memur ile tuuuz!
"Aybastı" olayı ile ilgili "açıklama”ları bekliyorum. İçişleri Bakanlığı yetkilileri, milletvekilleri ne düşünüyorlar?