Salı akşamı saat 19.30'da, SODEP Ankara İl Başkanı Onur Kumbaracıbaşı'nın, Balin Otel'de. Erdal Bey'in gezileri dolayısıyla basına bir kokteyli vardı. Kokteylde, Erdal İnönü’nün izlenimlerini dinlemek ilginç olacaktı. Kokteyl saati yaklaşırken, SODEP Genel Merkezine sordum:
Erdal Bey geldi mi?
Gelmedi efendim, bekliyoruz...
Saat 19.00'a gelmiş. Erdal Bey yok. Belki de gelemeyecek, yetişemeyecek diye düşünüyordum. Gitsem mi, gitmesem mi?
Balin Otel, Milliyet'e bitişiktir. Teoman Erel'le, Orhan Tokatlı'yı aradım:
Siz gidiyor musunuz kokteyle? diye.
Biz gidiyoruz, dediler. Bir adımlık yer...
Ya Erdal Bey gelemezse?
Gelemesin abi, o zaman evimize gideriz.
Otobüse binip Çankaya'da indim. Balin Otel'e vardım ki, Erdal Bey, iki dakika önce tam 19.30'da kapıdan girmiş. Pes, dedim içimden, bu karda kışta, zamanında kokteyle yetişmek...
Gazeteciler Erdal Bey'in çevresini almışlardı. İzlenimlerini soruyorlardı. Erdal Bey’le birlikte gezide olan Cezmi Kartay, Yiğit Gülöksüz, İbrahim Önen, başka gazeteci gruplarıyla konuşuyorlardı.
* * *
Erdal Bey, görür görmez:
Aybastı'dan yeni haber var mı? diye sordu. Bir buçuk aya yakın süredir. Aybastı’daki ilginç olay, "Ankara Notları"nın konusu olmuştu Erdal Bey'e:
Olayı kamuoyuna ilk siz duyurdunuz, başlattınız, dedim...
Başlattım, ama siz de sürdürdünüz, karşılığını verdi; Tokat ilçelerinde "Aybastı"yı sordular, diye ekledi. Niksar, Reşadiye, Aybastı'yla sırt sırta sınır komşusu olduklarından, dağların öbür yüzündeki “Aybastı"da olanlar, onları da ilgilendirmişti. Teoman Erel konuyu değiştirdi:
Efendim, dedi, sert konuşmalar yapıyorsunuz. Söylediklerinizi biz yazsak, içeri atarlar.
Erdal Bey'in, kimi çok kişiyi şaşırtan sert çıkışları olmuyor değildi. Gazetelerden izliyorduk. Halk nasıl karşılıyordu, onu merak ediyorduk. Erdal Bey'in belirttiğine göre halk, canından bezmişti. Erdal Bey'e, "Bir önlem alın, bizi kurtarın" diyenler vardı. Galiba yine Teoman sordu:
Erken seçim, dediğiniz zaman, buna katılıyorlar mı? Yani onlar da istiyorlar mı?
Evet, birkaç yerde, “erken seçim'' diyenler oldu. “Erken seçim olsun" dediler...
Bu konuda, yani erken seçim konusunda, azıcık tutuk gibi geldi. Şimdiye değin kırk bin kilometre yol yapmıştı. İğneyle kuyu kazar gibi çalışıyordu...
* * *
Bu haftaki "Nokta" dergisini okumadıysanız, bulup okuyun. “Aydınlar Ocağı"nın Türkiye'de sağ iktidarlar oluşturmadaki becerilerini, kimlerin "Aydınlar Ocağı”ndan geçtiğini göreceksiniz. Bugünkü bakanlardan kimler, neymiş meğer? Bugünkü Özal iktidarının bir "Aydınlar Ocağı” iktidarı olduğu ortaya mı çıkıyor ne? Düşünüyorum: Aydınlar Ocağı, özetle oyları AP'ye vermeyi önerirken mesajları eski MHP'ye mi gönderirmiş? Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy, Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, Altaylara selam mı gönderiyorlarmış? Mustafa Kalemli, neyin denetimindeymiş? Çalışma Bakanlığı'nda asıl sözü geçen, Müsteşar Kutlu Savaş mıymış? Sağlık Bakanı Mehmet Aydın, içine düştüğü durumdan binpişman mıymış? Düşünün bakalım!
Veysel Atasoy'un bu sıralarda, görevinden ayrılacağı doğru mu?
Mehmet Keçeciler'i, eski MSP eğilimli diye belliyordum, o da "Aydınlar Ocağı”ndaymış. MSP'nin Konya mitinginde o da vardı! Yargılanmadı. Konya Belediyesindeyken, Ankara'lara geldiğinde Hasan Celal Güzel’le görüşmeler yaptığını söylerlerdi arkadaşları.
"Aydınlar Ocağı" yöneticileri yıllar önce, Danıştay'a başvurarak, “kamu yararına dernekler” arasına girmek istediler. Danıştay Genel Kurulunda konu görüşüldü, istek büyük çoğunlukla reddedildi. Basında çıkmadı bu.
Turgut Bey'in en büyük korkusu “enflasyon" belası! İnsanın korktuğu başına gelirmiş... Kulislerde, Turgut Bey'in hükümetinin de enflasyon yüzünden gideceği söylenmekte. Sonları benzemesin. Menderes, ihtilalden korkardı, ihtilal başına geldi..
Ferda Güley, anılarını yazıyor. Bitince adını "Kendini Bir Daha Yaşamak" koyacak. Ondan bir bölümü, aktarıyorum:
".. 1958 eylül başlarında Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Demokrat Parti İl Kongresi ve bazı temel atma törenleri için Balıkesir'e gitmişlerdi. Irak ihtilali ve aziz dostu Nuri Sait'in ve Kral Faysal'ın cesetlerinin caddelerde sürüklenerek parçalanması ile ilgili resimlerin günlük gazetelerimizde çarşaf çarşaf yayımlanmasının etkisi altında sinirleri tamamen laçka olan Menderes, kongrede yaptığı konuşmada "Muhalefet bir serserinin de bizde çıkıp beni öldürmesini istiyor" demiş ve buna izin verilmeyeceğini meydanlara idam sehpaları kurulacağını ve vatan hainlerinin ipe çekileceğini ilave etmişti. Gazetelere bu sözler yansıyınca İsmet İnönü, Ada’da bir basın toplantısı yaparak. Menderes'i yanıtladı. Sözleri içinde özellikle şu iki paragraf 27 Mayıs 1960 ihtilaline çıkan merdivenin 1958 yılından geçen bölümündeki en anlamlı basamaklarını teşkil ediyordu:
Doğrudur, bazen sokak serserileri meşru hükümetlere karşı ayaklanmaya kalkışırlar. Ama bir başka türlü ihtilal daha vardır. O ihtilali insan hakları dışında iktidar sürmek sevdasına kapılan siyaset serserileri zorla meydana getirirler…
Bir memlekekette idam sehpaları kurulunca, nasıl işleyeceğini kimse bilmez.
Manisa'nın Yuntdağ yöresinde, gençler genellikle askere gitmeden everilirmiş. Düğün kesinlikle davul-zuma ile kurulur, davul-zurnanın çokluğu, düğüncünün mal varlığını simgelermiş.
Olayın kahramanı gencin durumu iyi olmamalı ki, ne nişan ne düğün yapmışlar, askere yollamışlar. Baba-oğul arasında, eski deyimle bir "mesafe" olmalı ki, oğlan "Baba beni eversene” diyememiş. Zaman geçmiş, tezkere yaklaşmış. Genç, babasına yazdığı mektupta bir şeyler çıtlatmak için, mektubun sonuna:
Baba, askerden gelince tara-tiri-tomban! diye eklemiş.
Bu, bir öykü değil, gerçekmiş. Yaşlılar arasında söylenirmiş.
Muammer Solak'ın anlattığı öyküden çıkacak ders:
Bir erken seçim gelince, tara-tiri-tomban!
23 Şubat 1985, Cumhuriyet