Erdal Bey, Niğde'nin Çamardı kasabasında, eski parlamenterlerden Yılmaz Cemal Bor, Abdullah Emre İleri, Burhan Ecemiş’le de resim çektirdi. Oralı bir fotoğrafçı, yöneticilerle birlikte Erdal Bey'in fotoğrafını çekerken, Erdal Bey:
Eski parlamenter arkadaşlarımla da resim çektirmek istiyorum... demişti. Bu, olayı izleyenlerce, eski-yeni bütünleşmesine doğru yabana atılmaz bir adım olarak değerlendirildi.
Politikada eski-yeni yoktur, siyasal bilinç için, demokrasi için emek veren, herkes yeni sayılmalıdır...
Şubatın son haftasının başlarıydı. Erdal Bey, yanında Cezmi Kartay, Yiğit Gülöksüz'le birlikte, Niğde'nin ilçelerini, kasabalarını dolaştı. Uşak yöresine yaptığı geziyle birlikte, şimdiye dek, elli bin kilometreyi buldu aştığı yollar. Bunları, yakında yapacağı bir basın toplantısında açıklar. Bu, “Ankara Notları"nda, Erdal Bey'in Niğde yöresinde bıraktığı izlenimi vermek istiyorum.
Erdal Bey'in, daha önceden çizdiği programa, çok titizlikle uyduğu gözleniyordu. 22 şubat cuma akşamüstü, Niğde'nin “Çiftlik" kasabasındaydı, buradan Dikilitaş’a, oradan Çamardı’na gidecekti. SODEP’li belediyelerin çoğunu görmek istiyordu. Kendisine:
Yarın sabah gidelim, hava koşulları uygun değil; dediklerinde Erdal Bey:
Hayır; bu program bitecektir, hangi koşullarda olursa olsun... yanıtını verdi. O havada eksi yirmi derecede yola çıktı. Eski parlamenterlerle resim de Çamardı'nda çekildi.
Ertesi günü 23 şubat cumartesi sabahı programda Ulukışla'yla Kemerhisar vardı. Burada bir şey daha göze çarptı; Erdal Bey'in geçtiği yollar, bir gün önceden temizlenmiş, düzeltilmişti. Niğde Valisi Ünal Özgödek, çok ciddi bir biçimde güvenlik önlemleri almış, Erdal Bey'in kafilesine yer yer “Eskort”lar vermişti. Bu, iktidara gideceğinin bir simgesi miydi ne? Geçmişte örnekleri vardı bunun...
Kemerhisar'da Erdal Bey'i bir insan seli karşıladı. Kahvede Erdal Bey konuşmasını yaptı. Bitirince bir vatandaş:
Bir dakika; diye onu durdurdu. Biraz konuşacağım ben de…
Buyurun, dedi Erdal Bey...
Fazla vaat atma; programını oku, ben evlenirken avrada vaat etmediğim için, çok rahatım;
Vatandaş ekledi:
İkincisi: Okuduğun programın yüzde yetmişini gerçekleştirebilecek misin?
Erdal Bey, karşılık verdi:
Elbette, elimizden gelse yüzde yüzünü gerçekleştireceğiz;
Halk, mazotun yüz elli lira oluşundan, gübrenin çok pahalı oluşundan, tarım ilaçlarının pahalılığından yakınıyordu. Elma Niğde'nin ünlü meyvesi, bir yıl süreyle savaşım isteyen bir meyveydi. Oysa, astarı yüzünden pahalıya çıkıyordu. Şöyle diyorlardı Erdal Bey'e:
Biliyoruz muhalefettesiniz. Ama, sorunlarımızı dile getirebilirsiniz. TV’ye çıkın, basın toplantısı yapın, sorunlarımızı dile getirin. Biz perişanız...
Oradan çıkıldı, Niğde'nin en yoksul yörelerinden. Hasan Dağı eteklerindeki SODEP'li belediyelere gidildi. Ulukışla kasabasının Belediye Başkanı İlyas Kıvrakdal, sorunlarını anlattıktan sonra Erdal Bey'e şöyle dedi:
Sayın İnönü, Genel Başkanım: Babanız Lozan’da siyasal bağımsızlığımızı noktaladı. Bunu yediden yetmişe Türk ulusu bilir. Siz de bu IMF denilen başımızın belası kuruluştan, bir İkinci Lozan’la noktalayıp kurtarırsanız, sanırım Türkiye ekonomik bağımsızlığına kavuşabilir. Bu, yalnız benim değil, tüm Türk ulusunun düşüncesidir. Siz benden daha iyi bilirsiniz...
Oradan kalkılıp, Aksaray ilçesine yönelindi. Taşpınar kasabasından geçiyorlardı. Taşpınar'da SODEP değil, Halkçı Parti kazanmıştı belediyeyi. Taşpınarlılar yolunu kestiler Erdal Bey'in, "Uğramadan geçirtmeyiz" diye. İlçe Başkanı da rica edince, arabadan indi Erdal Bey; tam kalabalığı selamlarken, ayağı kaydı, yere düştü;
Böyle bir olay ilk kez olmaktaydı...
Oradan Yenikent kasabasına geçti. Orada bir imam, güzel bir konuşma yaptı:
Ben, dedi, köy imamıyım, tarımla uğraşırım. Erdal Bey, Sayın Genel Başkan, şahsınızda size değil, tüm parti liderlerine sesleniyorum... (İmam da yaşam pahalılığından yakındı; mazotun. gübrenin fiyatlarının yüksekliğini anlattı) pancarın bir kilosunun maliyeti 18 lira, dedi. Bugün 780 kuruş taban fiyatı veriyorlar, sizden rica ediyoruz, bunları dile getirin. Perişan durumdayız. Taban fiyatı en az yirmi lira olmalıdır. Sayın Özal, yaptığı basın toplantısında, 'ben Anadoluyu gezdim, görüyorum, hiçbir üretici şikâyetçi değil' diyor. Acaba, bu yakınmayan üretici kimdir? Bunu anlamakta sıkıntı çekiyorum. Eğer, uğradığı birkaç toprak ağasıysa, onu bilemem; ama küçük üretici perişandır. Biliyorum muhalefettesiniz, belki elinizden şu anda bir şey gelmeyebilir, ama lütfen TV’ye sık çıkın, basın toplantısını sık yapın. Sorunlarımızı duyurun...
Oradan Aksaray'a gelindi. Erdal Bey, Aksaray'da sert konuştu. İlçe örgütünü eleştirdi, özetle şöyle dedi:
Sayın Başkan: Gösterişli, cakalı kalabalıklar, saman alevi gibi gelip geçicidir. Asıl olan, programlı iş yaparak sonuca varmaktır örneğini mi istiyorsunuz? İşte, programsız olarak Taşpınar’da indiğimiz için ayağım kaydı, sırt üstü yere düştüm, ama, bir programlı iş yaparak, programla çalışarak bir sonuca varmak sözkonusu ise, Hasan Dağı’nı da aşsanız düşmezsiniz. Size önerim odur ki, çok çalışın. Ve sonuca gitmeyi öğrenin...
Oradan Ortaköy'e geçildi. Oradan ayrıldı, Ankara'ya döndü Erdal Bey. Gittiği yerlerde, zaman zaman Cezmi Kartay'ın da konuşmasına olanak veriyordu. Ulukışla'da, konuşurken Cezmi Bey, "Türkiye'de artık genel affın ortamı gelmiştir” dedi. İktidarın. ANAP'lılara ayrıcalıklı işlem yapmasını eleştirdi.
Erdal Bey, gezilerinde halkı yakından tanımak istiyordu. Bazı konuşmaları, öyle herkesi ayağa kaldırıcı nitelikte değildi ama, mantıklıydı. Kemerhisar’da şöyle dedi aşağı yukarı:
Özal ne yapmışsa, biz tersini yapacağız. Özal diyor ki, ‘büyük holdingleri önce palazlandıralım, büyük holdingler kazansın, yatırım yapsın, halkı bu imkânlardan yararlandıralım' biz böyle bir formülü benimsemiyoruz. Böyle bir yol, geri kalmış bir ülkede çıkar yol değildir, yanlış yoldur.
İzleyenlerin kanısı oydu ki, SODEP Genel Başkanı Erdal Bey politikayı, gittikçe daha çok sevmeye başlamıştı...
2 Mart 1985, Cumhuriyet