19 nisan cuma günü, "Aydınlar Dilekçesi" duruşmasına, duruşmalara sürekli giden Haldun Özen katılamadı. O gün Haldun Özen, böbreklerinden ameliyat olmuştu Hacettepe'de. Sol böbreği alındı. Haldun Özen'e, hastaneye Azız Nesin'in bir kitabını yollamıştım. Eşi Ülkü'yle şu notu göndermiş:
"...Bu böbrek zaten solcuydu, ömrüm boyunca sol böğrümdeki yerinden bir milim kımıldamamakta direnmişti. Hacettepe desteğinde sol böğrümü bozguna uğratıyoruz. Rastlantı bu ya, doktorumun adı Haluk Özen, yani kardeşimin adı. Ben sıradan doktorluğa değil, gerçek, doktorluğa saygı duyarım. Örneğin Sayın Hüsnü Göksel, bu 'gerçek'lerin başındadır. Haluk Özen de, mesleğin öz niteliklerini taşıyan, yeni tanıdığım ve saygı duyduğum bir doktor. Bir eski köy enstitüsü öğretmeniyle, Hüseyin Bey'le aynı odadayız. Dün uzun uzun koy enstitülerini konuştuk. Ne acı bir yıldönümü..."
Haldun Özen, Trabzon Üniversitesinde öğretim üyesiydi. Oradan ayrıldı. "Tarih ve Toplum"a, Mete Tunçay'la birlikte ortak araştırmalar yaparak, Ekin AŞ'nın kuruluşuna çalışarak günlerini geçiriyordu. Ekmek parası için çalıştığı bir yer de vardı.
Haldun Özen'i Hacettepe'de "Üroloji" bölümünde, Haluk Özen, Uğur Altuğ ameliyat etmişler, bayıltma işlerini de Saadet Özgen yapmış. Haldun Özen'ın sağlığı iyiye gidiyormuş. Duruşma sonrasında, Yalçın Küçük’le Haluk Gerger, hastaneye giderek, ona duruşma tutanaklarını bırakmışlar...
"Ankara Notları"nın çatısını Haldun Özen'le kurdum. Yaşama bağlılığı, yaşama sevincini veriyor da onun için. Ankara’nın siyasal havasına, olup bitenlere satır arasında değinmem gerektiğini biliyorum. Şöyle: ANAP’ta olup bilenler, pek kamuoyuna yansımamış, bir yıl öncesine yaslanan kararların uygulaması gerçekte. Çeşitli etkili çevreler, Turgut Bey’e, aşağı yukarı Temmuz 1984'lerde, uyarılarda bulunmuşlar, “İçinizdeki aşırıları ayıklayın" demişlerdi. Turgut Bey'in yaptığı gerçekte buydu. ANAP'taki sorun, bu açıdan bakılınca bir “hizip" sorunu olmaktan çoook ötelerde. Ancak kimi kamu kuruluşlarında, böyle bir “düzenleme" henüz yapılabilmiş değil... Bunları da “Ankara Notları”nda sergilemeye çalışıyorum zaman zaman...
SODEP'in perşembe günü Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK)'nda geçen tartışmalara değinmeliyim azıcık: Küçük Kurultay'da, il başkanlarının yönelttikleri eleştiriler, MKYK üyelerini oldukça etkilemişti. Perşembe günü söz alan Genel Başkan Yardımcısı Türkân Akyol,
Biz, Başkanlık Divanı olarak istifa edelim, genel başkan, Başkanlık Divanı'nı yeniden oluştursun! dedi. Erdal Bey, öneriyi benimsemedi.
Muzaffer Saraç, il başkanlarının MKYK üyelerini tanımadıklarını söyledi:
Küçük Kurultay’da gördük. İl başkanları, “Bu arkadaş kim, şu arkadaş kim?" diye soruyorlar. Bu çok kötü bir durum, bunu ortadan kaldırmak gerekir...
MKYK'de alınan önemli bir karar, SODEP'in “insan hakları komisyonu" oluşturması kararıydı. İl başkanları, çoğu gördükleri baskılardan yakınıyorlar, “vatandaş olmak için önce insandan sayılmak gerektiğini” söylüyorlardı. Aybastı’da olup bitenler, Küçük Kurultay’da ayrıntılarıyla sergilendi..
Yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Nazım’ın ölümünden bir yıl önce çocuklar için yazdığı dizeleri anımsadım:
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne/allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar/Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında/Dünyayı çocuklara verelim/Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi/Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar/Dünyayı çocuklara verelim/Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı/Çocuklar dünyayı alacak elimizden/Ölümsüz ağaçlar dikecekler."
Çocuklara savaşı değil, barışı anlatmalıyız böyle günlerde. Cahit Irgat ne güzel söylemiş:
"Anne girmem ben bu oyuncakçı dükkânına/Orada toplar, tayyareler, tanklar var/Seviyorum söğüt dalı atımı/Tekme atmaz, ısırmaz/Anne ben yaşamak istiyorum/Karınca kararınca değil/Uzanıp serile serpile boylu boyunca/Anne girmem ben bu oyuncakçı dükkânına/Orada toplar, tayyareler, tanklar va…”
Alı Hüsrevoğlu'nun, arkadaşına mektubu da güzeldir:
“Ayrıldığım gün okuldan Ahmet/Boş mu kaldı yanındaki sıra?/Çifte çizgi mi çektiler bastıra bastıra/Not defterimdeki künyeme öğretmenler?/Sevindirdi fizikçi bayan öğretmeni bir kişinin çıkması/Kolay olur mevcudu az sınıfın, sözlüsü, yazılı yoklaması/Hale tarih hocası.. O ne yapıyor Ahmet? Neler anlatıyor gene?/O coşarak anlatırken en kanlı bir savaşı/Duramazdım yerimde kalkardım ayağa/Okumam öğretmenim ben bu tarih kitabını/Onda kan kokuyor, irin kokuyor/İnsanlar bilememişler yaşamasını/Bana derdi ki: "Bu çocuk kontak”/Ayrıldığımı öğrenince Ahmet/Geniş bir soluk almış, sevinmiştir muhakkak/Kardeşim Ahmet/Sen selamımı söyle Türkçe öğretmenime/Onun ellerinden öperim/seçtiren odur bize akı, karayı/Onun açtığı pencereden seyrediyorum/Aydınlık, terütaze ve ışıl ışıl bir dünyayı/Kardeşim Ahmet, sen selamımı söyle Türkçe öğretmenime/Onun ellerinden öperim. "
22 Nisan 1985, Cumhuriyet