Prof. Tarık Zafer Tunaya, geçtiğimiz hafta perşembe günü Türk Tarih Kurumu salonunda, İnönü ile ilgili ilginç bir konuşma yaptı. Sözlerinin sonunda, İnönü'nün demokrasiyi kurmadaki çabalarını anlattı, şöyle dedi:
“Bilmiyorum söyledi mi, ama ben bunu işittim:
Bir Şark kabile reisi gibi olmak istemiyorum! demiş.
Fakat demese de, bunu diyecek güçteydi. Ve tek partili cumhuriyetin, çoğulcu, demokratik sosyal bir temele oturtulmasında başta gelen mimarlardan birisi ve belki de birincisi...
Günlük yaşamın, ufuksuz, uçucu, dayanıksız dedikodularının, sahte övgülerinin dışında İsmet İnönü, tarihe bu yönleriyle geçecektir. Her şeyden önce içtenlikle inandığı bir demokratik aşamalar dizisinin takipçisi ve ondan sonra da, memleketini büyük tehlikeler karşısında, onun dışında tutmasını bilen bir devlet adamı olarak geçecektir tarihe. Devlet adamı, evet. Churchill'in deyişiyle, siyaset adamıyla, devlet adamı arasındaki fark, siyaset adamının gelecek seçimi düşünmesi, devlet adamının da gelecek kuşakları düşünmesidir..."
Tank Zafer Tunaya, konuşmasını şöyle bitirdi:
“Ben eminim ki, gelecek kuşaklar, İnönü ile bizden çok daha içten bir diyalog kurabilecekler ve onun tarih içindeki yerini bizden çok daha iyi saptayabileceklerdir..."
Tuna’ya konuşmasını bitirince, "Soru soracak var mı?" dedi. Yine bir tarihçi, Doç. Dr. Sina Akşin, Tunaya'ya şu soruyu yöneltti:
Hocam, İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olduktan az bir zaman sonra, Kastamonu İl Kongresi'ne bir mesaj gönderiyor; ve parti içi demokrasiye önem verilmesi gerektiğini söylüyor. Sanıyorum, mesajdır. Sonra Darülfünun (üniversite) ziyareti var, İstanbul'da. Orada da, demokrasiden bahsediyor, fakat o sıralarda yine bir şey var, bir kurultay var; orada "değişmez başkan”, "milli şef" ilan ediliyor. Sizce burada bir çelişki var mı? Yoksa bu, mesele yaklaşan savaş koşulları ile ilgili bir şey midir?
Prof. Tank Zafer Tunaya, Doç. Dr. Sina Akşin'in sorusuna şu karşılığı verdi:
Şimdi Sayın Sina, Kastamonu'da değildim, ama İstanbul Üniversitesi’ndeki konuşmayı genç bir asistan olarak dinliyordum. Hatta dedi ki: "Bundan sonra" dedi "devleti yönetecek adaylar halkevleri içinden çıkacaklar." Ve ben de şahsen bir halkevci oldum. Devleti yönetici bir duruma gelmeye hiçbir zaman niyetim olmadı; fakat halkevi topluluğu içinde, çok şey öğrendim. Birçok hususlarda yorumlar yapabilirsiniz, "İsmet Paşa demokrasiye taraftar değildir” diyenler de olmuştur fakat İsmet Paşa'nın eğer bu tutumunu bir hata sayıyorsanız, yaptığı öteki işler bakımından, onların bu meseleyi çoktaan unutturabileceğini de kabul etmelisiniz. Ben hiçbir devlet adamının hatasız olduğunu söyleyeceğini, iddia edecek durumda değilim. Siz de değilsiniz biliyorum, ama benim kanım, savaş içinde Türkiye’nin en çok üzerinde durduğu konu, bunu da halkevinde öğrendim, "ulusal birlik" sorunuydu. “Birlik olalım". Hatta, CHP o zaman tanınmış mebustan gönderdi, halkevlerinde onlar konferans verdiler. Eminönü Halkavi'ne gelen de Şemsettin Günaltay’dı. Ve beni de mihmandar olarak verdiler. Hepsinde, aynı tema işleniyordu ve bu temayı ilgilendiren belgeler de, halkevlerine gönderildi. Biz de halkevci olarak konuşacaksak, bunlara uyacaktık. Ve benim gördüğüm şey, sizin biraz önce değindiğiniz sorundu; yani savaş içinde toplu ve birlik halinde olabilelim. Bunu günah sayabilir misiniz? Bilmiyorum, bu size ait bir meseledir. Yalnız 1958’de söylüyor, "Bundan sonra" diyor, "insan haklarını, demokrasinin ana meselelerini yeni yazıyla yetişmiş gençler ele alacaklardır" diyor. Demek ki, geleceğe inancı var. Bundan, ben onu her zaman iyimser görüyorum ve böyle meseleleri de büyük ana çizgisi içinde, küçümsemiyorum, ama fazla önem vermiyorum. Çünkü, önem verilecek dan husus, varılacak amaçtır. Tatmin edemediğimi sanıyorum, siz bilirsiniz..."
Toplantının ilginç bir yanı, salonunda *İnönü" konuşulan Türk Tarih Kurumu'nun yetkililerinden kimsenin salonda olmayışıydı diyebilirim. Belki de Tank Zafer Tunaya konuşuyor diye gelmemişlerdir, diye düşünmedim değil!
Oysa konuşma çok ilginçti. Tunaya, İnönü'nün portresini çizmenin güç olduğunu söyledi. Fransızların şu atasözünü anımsattı:
Bir ressamın dehası oturuşundadır!
Tunaya’nın konuşmasını izlerken, satır arasında söylemek istediklerini belirten şu satırbaşlarını aktarmayı düşünüyordum:
-“İnönü, her şeyden önce bir müessese insanıdır. Müessese, kurum, her şeyden önce, insanlarla fikirler arasındaki bir bağlaşımdır. Sonra insanlar, biraz daha artarlar, arttıkça kurum fikri, yani inançları yayılır, yayıldıkça da devamlı bir tarih dönemi halinde ortaya çıkabilir.
-Müesseseler, kurumlar insanlar müesseseleştirebilir, ama insanlar da kurumları insanlaştırabilir. İnönü, bunlardan biridir...
-İnönü, Türkiye’nin yeni bir devlet olarak kurulması bakımından geçirdiği bütün aşamaların içinde vardır. Bakınız nasıl vardır: Birinci mesele şu: Türk devrim hareketi çok hızlı oluşumlar içindedir. Birtakım kurumları yıkar, birtakım kurumları da kurar. Fevkalade ilginç bir kurumlaşma operasyonu cereyan eder. Buna bir mantık bulunur; Anadolu'ya gelen insan, mutlaka ve mutlaka yaratacaktır. Yaratıcı olmayana Anadolu'da yer yok (Kurtuluş Savaşı sırasında).
-Bir gün gayet iyi anımsıyorum, bana kendisi. 'Eğer ben, sosyal meseleyi ele atmasaydım, çok büyük karışıklıklar olurdu’ dedi. Kuruculuk döneminden sonra gelişmeler devam edecektir. Tek partili bir cumhuriyetten, az çok hümanist tekçi bir cumhuriyetten, çoğulcu bir çok partili cumhuriyete geçilecektir. Ve bununla da kalınmayacaktır, aynı zamanda bu cumhuriyet rejimine sosyal bir içerik kazandırmak için yine işin başında (İnönü) olacaktır...
-İnönü, 'Anlaşmaları, daha imza ederken tatbik etmemeyi düşünenler, kolay imza atarlar’ diyor. Mecliste Yavuz - havuz meselesinde de. ‘Vekil olunca bir adam, hususi bir karakter sahibi olurmuş. Karakter yeniden iktisap olunur mu? (kazanılır mı?) Karakter varsa, ne ise odur. Çünkü, vekillerin de, reis-i devletin de (devlet başkanının da), herkesin de hareketi, hatta vaatleri, hatta rehberi kanun, vazife, ahlak kayıtlarıyla çerçevelenmiştir...' der. ‘Politikada yalan olmamalıdır' der...
-İnandığı en büyük ilke, “tarihten ders alabilme" ilkesidir.
-Düşünce sistemi: Gerçekçi gözlem; bir kurala gereksinimi. Çok önemli bir özelliği: Geleceği seviyor ve geleceği mantık çerçevesinde, hesap adamı tavrı ile çiziyor...
29 Nisan 1985, Cumhuriyet