Ruhi Su, Avrupa’ya gidebilecek sanıyorum. Bu konuda, gerekli girişimler yapıldı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu da, Ruhi Su’nun yurt dışına gidebilmesi konusunda ilgilenmişti. Teoman Erel:
Mükerrem Bey, bu konuyla çok ilgilendi bilesin, dedi.
Sanatımızın yüzakı, Ruhi Su’nun yurt dışına gönderilebilmesi için, yazarların tümü kolları sıvamışlardı...
Ruhi Su, Cerrahpaşa Hastanesi’nde bir ilk ameliyat geçirdi. Ameliyatı Muzaffer Akkılıç yapmış, durumu şimdi iyiymiş. Bevliye bölümünde 109 numaralı odada yatıyormuş. Ruhi Su, Avrupa'ya bu ameliyatın ardından, biraz kendine gelince gidebilecek.
Ankara'da Hacettepe Hastanesi'nde önemli bir ameliyat geçiren Trabzon Üniversitesi eski öğretim üyelerinden Haldun Özen, evine çıktı. Yine Hacettepe’de, iç hastalıkları bölümünde yatan yazar Şinasi Nahit Berker'ın sağlık durumu iyiye gidiyor. Şinasi Nahit, on beş gün önce yatmıştı hastaneye...
Bu “sağlık" raporlarından sonra gözlediğim, izlediğim kimi “siyasal" gelişmelere, olaylara geçebilirim. Konuların ağırlığını Erdal Bey’le SODEP oluşturacak...
Geçen hafta perşembe günü, Devlet Konukevi'nde, Erdal Bey'le, Turgut Bey karşılaştılar, yemek yemeği kararlaştırdılar ya. Turgut Bey:
İsterseniz İstanbul'da olmasın, orası külfetli olur! gibisinden bir öneride bulundu. “Ankara’da yiyelim" dedi. Erdal Bey, içinden:
Babamı "cimri” bellemişler ya, beni de yemek yedirmekten kaçacak sanıyor! diye geçirdi. (Yüksek sesle):
Yok yok, diye karşılık verdi, nerede isterseniz orada yeriz. İstanbul'da yeriz…
Erdal Bey, bir ara Semra Hanım'a:
Hanımefendi, çok şıksınız! dedi.
Semra Hanım, inanmaz inanmaz baktı! Acaba içten mi söylüyordu? Erdal Bey, içten söylemişti.
Erdal Bey’i yakından tanıyınca, onun bazı sözcükleri doğallıkla söylediğini görürsünüz. "Yaşa" sözü bunlardan biri. Beğendiği bir olay karşısında, dikkatle dinlediği il başkanına “yaşa" der. Diyelim, güzel bir sofra düzenlenmiş, keyiflenir, "sofra fiyakalıydı" diye anlatır...
Bu doğallığının, inceliğinin yanında da, yerinde sert çıkışları, çok kimseyi şaşırtacak dereceye varır. Hinthorozu gibidir... Bu Önümüzdeki günlerde Erdal Bey. Turgut Bey'e giderek ona iç ve dış konularda uygulamalarla ilgili oldukça ağır bir “muhtıra" verecek. Gece gündüz bu "muhtıra"nın hazırlıklarıyla uğraştı…
Zaman zaman SODEP’ten söz ediyorum.
Parlamento dışındaki partiler, bu arada SODEP radyodan, hele TV'den yararlanamıyor. Her eve gazete girmiyor, ama hemen her evde TV var. TV'den yararlananlar, parlamento dışındakiler yanında haksız bir üstünlük sağlamış olmuyorlar mı? “Ankara Notları"nda böyle bir haksızlığı, haksız üstünlüğü dengelemeye çalıştığımı da sanıyorum kendimce...
SODEP, "panel”ler, açıkoturumlar düzenliyor. Son pazar, bunlardan birine, Bolu'da yapılana gittim, izledim. Türkân Akyol, Güler Tanyolaç, Atila Sav, Muzaffer Saraç, Onur Kumbaracıbaşı konuşmalar yaptılar. Açıkoturumun konusu, "hukuk devleti ve demokrasi"ydi. Toplantı başlarken, bir süre önce ölen Ahmet Durakoğlu ile Bolu eski milletvekili Zeki Baltacıoğlu anıldı. Toplantıya Zeki Baltacıoğlu’nun eşi Necla Baltacıoğlu gelmişti. Eski milletvekillerinden Haluk Karabörklü'nün SODEP'e girdiği orada açıklandı. Toplam SODEP'e girenlerin, üye olanların sayısı ise o gün 210'u bulmuştu.
Açıkoturumun yapıldığı düğün salonu hıncahınç doluydu. Yine de, “aman başımıza bir şey gelmesin!" diye izlemekten kaçınanlar vardı...
Bolu otuz sekiz bin nüfuslu, sanki unutulmuş bir il. Ankara - İstanbul yolu üzerinde oluşu, şanssızlığı. Vali, geleni gideni karşılayıp, uğurlamaktan iş göremez duruma geliyor. Güç iş doğrusu...
SODEP’ın, Bolu İl Yönetim Kurulu'nda, üç eski Köy Enstitülü öğretmen de varmış. İlk konuşmayı Bolu İl Başkanı Ahmet Özcan yaptı. Bolu’nun sorunlarını anlattı. "SODEP’in gündeminde demokrasi vardır" dedi.
Güler Tanyolaç, 1982 Anayasası’nın, çeşitli maddelerini okuyarak sosyal haklarla ilgili bu maddelerin uygulanmadığını söyledi. Baskılardan yakındı. Dinleyenlerin gözlerine bakıyordum, ışıl ışıldı. Yerlerinde kıpırdamadan dinliyorlardı konuşmaları. Çılgınca alkışlıyorlardı.
Atila Sav, "SODEP, Atatürk milliyetçiliğine, demokrasiye bağlıdır. Laikliğe, hukuk devletine bağlıdır. Parti içi demokrasiyi yerleştirme çabasındadır" dedi. "Sosyal devlet" kavramını anlattı. Bilimsel nitelikte açıklamalar, sessiz dinleniyordu. Dinleyenlerde, bir susamışlığı seziyordum. İki saate yakın süren konuşmalardan sonra, yazılı sorular yöneltildi. Açıkoturum, heyecan dalgası içinde bitti...
Açıkoturumdan sonra. "İdris Retaurant”ta yemeğe gidildi. Yemek Erdal Bey'in deyimiyle, “fiyakalı"ydı. Orada, Cumhuriyet okurlarıyla kısa süre de olsa, söyleşme olanağı buldum. Karadeniz Ereğlisi’nden gelen ilce başkanı bayan Onay Alpago, nasıl da başarılıymış orada. Bolu’nun “Kıbrısçık" ilçesinden gelenler, bırakmıyorlar adamı. Bir olanak bulabilirsem, gideceğim Kıbrısçık’a. Bolu İI ikinci Başkanı Mustafa Hızarcı, emekli ilköğretim müfettişi. Şebenliler:
Kıbrısçık'a gelirseniz, Şeben'e de gelin. Bizim de anlatacaklarımız var. Şeben, Kıbrısçık'a yakındır diyorlardı...
Bolu İl Başkanı da "Yedi Göller”e çağırdı konuklarını. Doğa, baharını yaşıyordu. Zaman zaman çıkıp illeri, ilçeleri dolaşmalı diye düşündüm…
1 Mayıs 1985, Cumhuriyet