Milliyet’in 35. yaş gününe, İzmirli ressam “Ramo”yla birlikte gittik. Biraz geç mi gitmiştik ne, herkes dolmuştu Büyük Ankara Oteli'nin salonuna. Yıldırım Avcı, çok kalmadı gibi geldi bana. Mehmet Yazar, Çağlayangil’le sırt sırta mı duruyorlardı? Çağlayangil'e sordum:
Bir bilen ne diyor bu işlere?
Şimdi çok bilen var;
DYP Genel Sekreteri Refik Sunol, 15 mayısta DYP'de “kabuğun çatlayacağı” kanısında. O, Yazar'ı destekliyor...
Peki, çatlar mı kabuk?
Çatlarsa...
Demek, zayıf olasılık. Kapalı gibi yazdım ya, herkes kapalı konuşuyor zaten, satır arasında...
Halil Tunç’la, Erdal Bey konuşuyorlar. Turgut Bey, Semra Hanımla daha sonra geldi. Erdal Bey'le şöyle bir yakınlaştılar. Konuşmalarından bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum:
Turgut Bey — Çok acele miydi görüşmemiz?
Erdal Bey — Japonya'ya gitmeden göreyim diyordum...
Turgut Bey — Ooo, daha var Japonya’ya. Mayısın 10’u, 11’i nasıl?
Erdal Bey — Olur...
Erdal Bey, görüşmek için başvurmuş demek, diye geçirdim içimden.
Konuşmalarda hiç “muhtıra” sözcüğü geçmedi. Oysa, görüşme konusu, Erdal Bey’in, Turgut Bey’e vereceği “muhtıra”. Kapalı konuşuyorlar ki, biz pek bir şey anlamayalım diye. SODEP’te, “muhtıra”nın hazırlığı bitti. SODEP yöneticileri, pek ‘‘muhtıra” demek istemiyorlar. “Uyarı” ya da “yakınma” sözcüğü daha uygun, Başbakan’a verilecek yazılı belgeye. Erdal Bey sordu:
Ne zaman gidiyorsunuz Japonya’ya?
On sekizinde...
Basınımız, daha işin inceliğine varabilmiş değil gibi geldi; birkaç kez, “Ankara Notları”nda değindim “muhtıra” verileceği olayına. 10 mayısta Erdal Bey, Turgut Bey’le görüşüp “muhtıra”yı dayadığı zaman uyanacak çok kişi; belki haber manşetlere çıkacak...
Muhtırada neler olacak? Önce, partizan uygulamalardan yakınma, Erdal Bey’in gezilerde edindiği izlenimler, “güvenlik soruşturması", “1402 uygulamaları”, “demokratik haklar", “insan hakları", "ekonomik sıkıntılar", muhtıranın çatısını oluşturacak gibi geliyor bana. Sekiz sayfayı filan da bulacak. Bunun adı, kim ne derse desin “muhtıra"dır...
Milliyetin gecesinden, Deniz Baykal, “Ramo”yla birlikte çıktık.
Cuma günü, Abdullah Baştürk'ün kızı Oya ile Sinan Darıcalı’nın nikâh törenlerine gittim. Oya Baştürk’ün tanıklığını eski CHP’li senatör Saffet Ural Paşa yaptı. O kalabalıkta görüşemedim Saffet Ural’la...
Deniz Baykal’ın eşi de, Hacettepe’de ameliyat geçirdi. Durumu iyiydi. Deniz Baykal’la, Baştürk’lerin nikâhında karşılaştık. O da sergileri dolaşmak istiyordu. Birlikte gittik."Tanbay'' da, Mümtaz Taner'in sergisini görememiştim. Onu gördük. Mümtaz Yener, emekçi resimleri yapmış bol bol. “Tanbay"ın yönetmeni Nuran Terzioğlu, Dr. M. Cemil Uğurlu’nun, Mümtaz Yener için yazdığı "Yener Usta'ya Mektup"u verdi. Söyle diyor Uğurlu:
"Senin, /insanların, / makinaların, /karıncaların var. / Tümünü almış tuvalin.
Denizin var, / kayığın var, / Bodrum’da dinlenir, / Bodrum'da yatar.
Yeşilin, / Fenerbahçe'de, / maviyle konuşur; / yaşar sessizce.
"Ana"n var; “ağır hasta"n var; /“akşam sofrası"nda buluşurlar.
İnsanların, / karıncalar gibi çok; / karıncalar, / kadar / ufak, / karıncaları, / örnek alacak. / Ve insanlar, makinalar, / birbirini yaratacak."
Mümtaz Yener'in sergisi 8 mayıs çarşamba gününe dek uzatılmış.
Oradan, Gaziosmanpaşa’da "Galeri Nev”de, Elif Naci'nin sergisinin açılışına gittik. Elif Naci eşi Makbule Hanım'la birlikle gelmişti İstanbul'dan. Elif Naci, Kenan Mortan’ın eşi Nüvit Mortan'ın büyük amcası. Kenan Mortan, Elif Naci’yi istasyonda karşılar. Karşılayıcılar arasında "galeri Nev"ciler de var... Bir taksiye atlayıp Bulvar Palas’a gelirler.
İstanbul'dan üç valizle yola çıkan Elif Naci, bakar ki, giysilerinin olduğu valiz yok. Meğer o valiz takside gitmiş. Elif Naci o gece uyuyamamış. Beymen’den aldığı, açılışta giyeceği giysi, eşi Makbule Hanım'ın bluzları, tümü takside giden valizde...
Evine dönen taksi şoförü, ertesi sabah arabasını yıkarken, bir de bakar ki, arabanın arkasında bir valiz...
Oturup düşünmeye başlar, valizin üzerinde “Elif Naci”nin kartı var. Akşam Bulvar Palas'a bıraktığı müşterisini anımsar şoför; otele gelir. “Bu valiz sizin miydi?" diye sorar. Elif Naci, öyle sevinir ki, anlatılamaz. Şoföre bir beş bin lira verir. Biz Elif Naci'yi "Beymen"den giysileriyle gördük. Çıta gibiydi. Kısa konuşmamızda Bülent Dikmener’i andık. Yakup Kepenek, Necat Erder, daha bir dolu dost oradaydılar. Okurlar da...
Halit Kıvanç anlatmış fıkrayı, Elif Naci'ye. Fıkra şöyle: İki kedi resim üstüne konuşuyorlarmış. Biri sormuş:
Sence en iyi ressam kim?
O düşünürken, soruyu soran eklemiş:
Walt Disney...
Neden?
Çünkü, iyi fare resmi yapıyor.
Elif Naci’nin sergisinden, "Evrensel”de, Fadime Baltacıoğlu Salman’ın sergisine geçtik. Fotoğrafçılar, Çağlayangil'i yakalamışken, resimlerini çekiyorlardı. Politikayla sanat iç içe diye düşündüm...
6 Mayıs 1985, Cumhuriyet