Çoktandır değinecektim, değinemedim; Beşiktaş Birinci Noteri H. Avni Gebeş'in İsmet İnönü ile ilgili anılarına. Güzel, fıkralar, anılar var kitapta. İnönü, siyasal yaşamımızın, demokrasimizin öylesine büyük bir bölümünde var ki, çıkan her yapına ondan bir şey bulmamak olanaksız gibi. H. Avni Gebeş'in 1950-1960 arası anılarından birkaçı:
Nüvit Yetkin bir gün sordu:
Valide hanımın sağlığı nasıl paşam?
Yanıtı şu oldu:
Bak Nüvit, ben bile ölüm yaşına geldim. Annem rahatlıkla ölüm yaşında. Onun ölmesini neye benzetiyorum bitiyor musun? Düşünün, evinizde antika, nadide bir biblo var, masadan düşüp çat diye kırılıyor ve darmadağın oluyor. Annem ölürse böyle üzüleceğimi sanırım...
"Menderes’in ekonomisi" adlı anı da şöyle:
Pembe Köşk'te Menderes'in ekonomisi konuşulmaktadır. Onun sık sık piyasaya para sürmesi eleştirilmektedir. Paşa: "Siz Bektaşi'nin fıkrasını bilir misiniz?" dedi ve ekledi:
Bektaşi camiye gidiyormuş, sormuşlar "aptesin var mı?" diye. "Yok" demiş. “Aptessiz namaz olur mu erenler?" denince Bektaşi yanıtlamış: "Vallahi ben birkaç kere kıldım oldu" adam, birkaç kez para bastı oldu. Hala para basmaya devam ediyor, sonu nereye gider bilmem. Ama ben bu adamı bir kumarbaza, bir alkoliğe benzetiyorum. Kumarbaz kumara yemin eder, "Son bir defa oynayayım, bir daha oynamayacağım" der, yine oynar, yine kaybeder, yine bir tarla veya ev satarak son defa şansını denemeye kalkar, yine kaybeder. Ta ki, bir kuruşu kalmayıncaya dek, bu böyle sürer gider. Alkolik bugün son der, ama yine içer...
(Paşa, Celal Bey gibi yapmıyor, bu sözleri Menderes'in sağlığında söylüyor.)
İnönü'nün hemşerisi olan H. Avni Gebeş anlatıyor yine:
Çocukları Paşa'ya sorardı:
Çok partili rejime geçmenin zamanı mıydı?
O gün yine bir delege arkadaşımız Paşa’ya:
Paşam nereden çıkardınız bu demokrasiyi? Hem siz yandınız hem de Malatya olarak bizi yaktınız, dedi. Paşa yanıtladı:
Ben yanmadım. Malatyalılara gelince: Sen hiçbir köyde, bir mahallede yangın çıkarmıyor diye övülen, kahraman olan kimseyi gördün mü? Yangın çıkarmayan kişi kahraman olmaz. Ama çıkan yangına bir kova su ile koşan kahraman olur. Malatyalılar, siz de yanmadınız, kahraman oldunuz, kahraman.
H. Avni Gebeş'in anılarından, anlatacaklarım böyle. Başkalarından, çok yakınında uzun süre bulunmuşlardan dinlediğim ilginç anılar da var:
Bir gün Paşa, Mevhibe Hanım'la bir yere gidecektir. Dışarıda bekler, bekler gelen yok...
Hanımefendi.
Ses yok. Bir daha, bir daha seslenir, yine yanıt da yok, gelen de...
Hanım.
Sonra, yanındakilere şöyle der:
Bir hanımı, bir yere götürmek için beklediğin süre içinde, eli çabuk bir müteahhit bir bina yapar.
Menderes'in aşçısı Süleyman Beşlioğlu, Sonuna dek İnönü'nün de açşısı oldu. İşe başladığı zaman Paşa sorar:
İçki içer misin?
İçerim Paşam.
Ne içersin?
Ne bulursam onu içerim.
Paşa, çok sevinir aşçının sözlerine. "Gerçekçi" der...
"Pembe Köşk”ten, Kavaklı'ya inerken kırmızı ışık yanıyorsa üzülür. Arabayı kullanan koruma polisi, bunu bildiği için, arabayı kırmızıya denk düşürmemek için ağırdan alır. Tam geldiklerinde, yeşil yandığını gören Paşa koruma polisi Süleyman Biber'e:
Yandııı der, çocuk gibi sevinir...
Paşa, girdiği yaşı saymaz.
Yaşamadık ki; der.
Hızı sever. Bir gün İstanbul'dan arabayla Ankara'ya gelirlerken, Süleyman Biber'e sorar:
Bir haftada gider miyiz Ankara'ya?
Arabayı kullanan Biber, gaza basar. 140'la gidiyorlar. Paşa keyifli...
Gazeteci olarak, arabayla izlerken neden bir türlü onu yakalayamadığımızı daha iyi anladım...
"Baba İnönü” anılarından, hinthorozu Erdal Bey'e geçeyim mi?
Erdal Bey’e sordum perşembe sabahı:
Ne oldu muhtıra?
Bekliyoruz Başbakandan. O ayaküstü kokteylde görüştüğümüzde "Ya, yarın otur. Yarın işim çok. Yarın olmazsa, ayın 10’unda" demişti. Bekliyoruz, Başbakan'a bağlı...
Zorla görüşecek haliniz yok. Adı "muhtıra"da olsa...
Muhtıra adı, başka şeyleri akla getiriyor, askerlerin verdiği şeyleri... Muhalefetin verdiği "muhtıra" değil de...
Ne olmalı, “uyarı" mı?
"muhtıra", tabii konuşmalar hatırda kalsın diye veriliyor...
Ama, "muhtıra" tuttu galiba?
Neyse...
Aybastı var mı, olacak mı muhtırada?
Ayrıntıları sözle ifade edeceğim. Yazılı değil.
Partizanlık?
Tabii, onları söyleyeceğim...
Bursa’da da, baskılar vardı. Cezmi Kartay, olayları yerinde incelemek için Bursa'ya gitmişti. Dönüşünde, Cezmi Bey'de haberler olmalıydı.
* * *
DYP, Büyük Kongresi’ni 14 mayısta yapıyor. Neden 14 mayısta? 14 mayıs, CHP'nin dürüst bir seçimle iktidarı DP’ye verdiği bir tarihtir. Ondan duysa duysa, CHP’liler kıvanç duyarlar gerçekte. İktidar olmak, onda bayram yapmak, demokrasi için yeterli mi?
11 Mayıs 1985, Cumhuriyet