Aybastı Savcı Yardımcısı Mustafa Tefon'dan bir mektup aldım. Mektup, günlü, sayılı, dağıtımlı bir mektup. Sonunda, "Gereği için: Mustafa Ekmekçi’ye; bilgi için: Adalet Bakanlığı'na” diyor. “İki adet takipsizlik kararı"nı da ekte yollamış, "Yazarın şahsi bilgisine" diye yazarak. Kovuşturmaya yer olmadığı kararlarından biri; Aybastı Belediye Meclisi üyesi beş kişinin SODEP’ten ayrılmalarında bir baskının söz konusu olmadığı ile ilgili. İkincisi de, eski Belediye Başkanı hakkında tutuklama kararı olan Salih Yaman'ın şimdiye dek yakalanamayışında, görevlilerin bir ihmalinin bulunmadığı ile...
Açıklama hakkını, basın özgürlüğünün bir parçası saydığım için, mektuba yer vermek istedim.
Savcı, açıklamasında, "İlçe doktoru, adliye koridorunda dövülmemiştir. Bu konuda yapılmış ihbar ve şikâyete, kayıtlarımızın tetkikinde rastlanılmamıştır. Bu ifade ile adliye mensuplarını töhmet altında bulundurma gayreti içinde olunması anlaşılamamıştır" diyor. Eski ilçe doktoru K.E.'nin, eski Kaymakam Rıdvan Yenişen tarafından, adliye koridorunda dövüldüğünü soru biçiminde yazdım. Bir başvuru olmamışsa, kayıtlara nasıl geçer? Elbette, bir kayda rastlanamaz! Olaydan dolayı, adalet mensupları neden töhmet altında bırakılmış olsun?
“Ankara Notları”nda, görevlerini de belirterek, kimi kamu görevlilerinin baskılar yapmakta olduklarını belirttim. Örneğin. Aybastı PTT memurlarından T.F.’nin, Kaymakam Ali Küçükaydın tarafından açığa alınmak istendiğini, PTT'nin ise, onu Samsun’un Ladik ilçesine geçici görevle verdiğini yazdım. Savcı, buna benzer olaylara değinmiyor.
Aybastı Savcı Yardımcısı Mustafa Tefon’un, “Ankara Notları"nda çıkanların kimini kapsayan açıklaması şöyle:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
12 Ocak 1985 tarihinden beri Aybastı ile ilgili olarak yazdıklarınız titizlikle takip edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, yazdıklarınızın adliyeye karşı beslenen emniyet ve itimat aleyhinde husule getireceği tesirler göz önünde tutularak bazı açıklamaların yapılmasına gerek duyulmuştur.
“Kurdu Aramaya Çıkan Keçi” başlıklı 12 Ocak 1985 tarihli yazınızda adları geçenler hakkında 3. Ordu ve Erzincan Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nce verilmiş gıyabi tutuklama kararı bulunan Salih Yaman, Nevzat Karayün, Ahmet Turan Ekiz ve Kemal Sarıkaya’nın henüz yakalanamadıklarını belirtmeniz üzerine mahalli zabıta amirlerinin bu kişileri koruyup gözettikleri, dolayısıyla da adli görevlerini ihmal ettikleri düşünülerek haklarında soruşturma yapılmıştır. Bu cümleden olarak, halktan ilgisi olan bazı kimselerin ifadeleri alınmış, polis ve jandarmanın konu ile ilgili yazışma ve evrakları incelenmiş, arama tutanaktan tek tek gözden geçirilmiş, doğruluğu da teyit edilmiştir. Tahkikat dolayısıyla toplanan delillerin tetkiki sonucunda mahalli zabıta amirlerinin yazınızda adları geçen kişilere ait gıyabi tevkif müzekkerelerinin kendilerine intikal etmesinden sonra yoğun bir şekilde arama faaliyetlerine giriştikleri anlaşılmış, görevlerini ihmal ettikleri, hele firarileri koruyup gözettikleri yolunda herhangi bir delil elde edilememiştir. Yine bu tahkikat esnasında “Olmadı Karayeğen'' başlıklı 20 Nisan 1985 tarihli yazınızda, Salih Yalman'ın evinde olduğu iddia edilen özel bölmeye de titizlikle aranmasına rağmen rastlanılamamıştır.
30 Ocak 1985 tarihli yazınızda Aybastı Belediye Meclisi SODEP üyelerine baskı yapıldığı, bu baskılar sonucu bazı üyelerin partilerinden, bazı üyelerin de Belediye Meclisi ve Encümen üyeliklerinden istifa ettiklerini iddia etmeniz üzerine yapılan tahkikat sonucunda, iddianın asılsız olduğu görülmüştür. Baskı yapıldığını belirttiğiniz kişiler dahi, bu iddiayı doğrulamamışlardır.
Adli makamların adli işlerdeki muhatabı, adli makamlar ve zabıtadır. Kaymakamlık makamı değildir. Usul ve uygulama da, bu yoldadır. Bu sebeple, Salih Yalman'a ait gıyabi tevkif müzekkeresinin eski Aybastı Kaymakamı Rıdvan Yenişen’in sumeninin altında beklenmesi imkânsızdır. Nitekim bekletildiği 20 Nisan 1985 tarihli yazınızda da iddia edilen gıyabi tevkif müzekkeresi, 3. Ordu Erzincan Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından 10 Temmuz 1984 tarihinde İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’na, Ordu Emniyet Müdürlüğü tarafından da 28.6.1984 tarihinde Aybastı Emniyetine ulaştırılmıştır. Aynı tarihli yazıda bahsedilen ilçe doktoru, adliye koridorunda dövülmemiştir. Bu konuda yapılmış ihbar ve şikâyete, kayıtlarımızın tetkikinde rastlanılmamıştır. Bu ifade ile adliye mensuplarını töhmet altında bulundurma gayreti içinde olunması anlaşılamamıştır.
Aksinin ispatı mümkün olmayan veya yapısı itibarıyla ispata elverişli bulunmayan birtakım söylentileri abartmak, bunları siyasi saplantı doğrultusunda yoruma tabi tutmak, gerçeğin kendisi değildir. Aybastı ile ilgili olarak yazdıklarınızın büyük bir çoğunluğu, bazı çevrelerce üretilmiş dedikodu niteliğindeki söylentilerin size yansıtılması, tarafınızdan da ciddiye alınarak gazete sütunlarına dökülmesinden ibarettir.
Aybastı'da olup bittiğini yazdığınız olaylara adli makamların da seyirci olmadıklarının kamuoyunca da bilinmesi bakımından, bu açıklamanın sütununuzda yayımlanmasını diler, saygılar sunarım.”
Aybastı Savcısı'nın, mektubunun sonundaki yargıya, özellikle yazdıklarımın birer "dedikodu" olduğu yargısına katılamam. Kamu görevlerini gerçekten yansız yaptıkları zaman, ülkede demokrasinin de, erincin de gerçekleştirilebileceğine inanıyorum.
İçine düştüğümüz durumda, yan tutmuş, yan tutmayı sürdüren kamu görevlilerinin sorumlulukları yadsınamaz...
13 Mayıs 1985, Cumhuriyet