İsmet Paşa’nın İlginç Bir Yanıtı...

Yarın 24 Kasım, Öğretmenler Günü. Öğretmenler Günü eğitim günü, eğitimcilerin günü demek. Böyle günlerde Türk eğitimine katkıda bulunanların, dünya eğitimine "köy enstitüleri" gibi Türklere özgü bir buluşla sayfa açanların anılması gerek.
İsmet Paşa'nın, köy enstitülerini kürduktan sonra, 1946'da çok partili siyasal yaşam içinde demokratların enstitülere saldırılarından yıldığı, söylenir. Milli Eğitim Bakanı Hasan  li Yücel, 1946 seçimlerinden sonra, bakanlıktan alınmış, Reşat Şemsettin Sirer getirilmişti yerine. İnönü de artık eskisi gibi köy enstitülerini görmeye gitmiyor. Enstitüler, orada yetişenler kimi polrtikacıların yalanlarıyla karşı karşıya bırakılıyorlardı. Pazar günü Ankara'da toprağa verdiğimiz değerli eğitimci İ. Safa Güner, “köy enstitüleri" ile ilgili anılarında bugünleri şöyle sergiliyor:
"1946’dan sonra, türlü ağızlardan ve çeşitli kalemlerden gelen saldırılar karşısında pek yalnız kalmıştık. Yalanların yalan olduğunu söylememize fırsat ve imkân yoktu. Bazı basın organlarının düzdüğü kuyruklu yalanların içyüzünü bakanlığa yazmış, ya cevap verilmesini, ya da bize yetki verilmesini istemiştim. Aradan iki yıl geçmiş, bakanlık susmuştu. Bu durum insanda, bakanlığın öyle ister tutumda olduğu kanısını uyandırıyordu. Çirkin politikacılar meydanlarda rahatça ötebilmek için öğretmeni ilk hedef seçiyor, onu dinsiz, milliyetsiz, bilgisiz, beceriksiz olarak ilan ediyordu. İlköğretim seferberliğinin hızına ayak uyduramayan eğitimci ve yöneticiler ise bu yüzden yedikleri azarların hıncını gene öğretmenden almaya yelteniyorlardı. Gerek enstitüler, gerekse ondan yetişenler, sahipsiz kalmanın ezikliği içinde kötümser oluyordu. Enstitülerle, onların yetiştirdiği köy öğretmenlerinin bağları koparılıyordu. Enstitü idarelerinin mezunlarıyla ilgilenmemeleri için emirler veriliyordu. Çoğu gençler köy enstitülerinde öğretmen olduklarını, ya da oradan yetiştiklerini saklamak zorunda kalıyorlardı..."
İ. Safa Güner, 1949 yılında Kastamonu'nun Gölköy Köy Enstitüsünde müdür olarak çalışmaktadır. Devlet babanın şefkatini ve özlemini çeker. O zaman Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü'nün, Kastamonu gezisinden yararlanarak, enstitülerine de uğramasını, Paşa'nın yanında bulunan parti müfettişi Hıfzırrahman Raşit Öymen'den rica eder. Paşa’nın Gölköy Enstitüsü'ne gelişini İ. Safa Güner şöyle anlatıyor:
.. iki saate varmamıştı ki aynı sırtlarda bir sürü otomobil birbiri peşine bize doğru kayıp geliyordu. Dersimiz bitmiş, okul akşam paydosuna geçmişti. Nöbetçi başkanı gözcü koyup gözetletiyormuş. Toplantı zili çaldı. Uzun provalarla alışılmış kadar çabuk ve düzenli bir biçimde toplanıldı. Giriş yolu boyuna dizildik. Çok geçmedi, konvoy bize yöneldi. İnönü’yü sevinç ve umut dalgaları içinde bir coşkunlukla karşıladık, öğretmenlerin biter birer ellerini sıktı. Herkesin hatırını sordu. İnönü, enstitü ; örgütünü iyi bilir. Derslikleri, işlikleri, yatakhaneleri, resim ve müzik salonlarını, laboratuvarı, yemekhane, mutlak ve bahçeyi gezdik. Hep soruyordu: “Demir işliğiniz nerede? Marangozluk çalışmalarını nasıl yapıyorsunuz? Dokumacılık yok mu? Arılarınız kaç tane? Ne çeşit ağaçlarınız var?'' O zaman parkımız yapım halindeydi. Henüz kuru yastıklar vardı. Havuzlar salt toprak çukurundan ibarettiler. “Kim bilir ne kadar hoş olacak parkınız” demişti. İki yıl sonra Bayar da uğramış, 3 numaralı binanın önünde dikilmiş, sağa sola bakmış bakmış da “Burası enstitüden dönme mektep mi?” demiş. İki ayrı görüş değil, iki ayrı çağ kadar başkalık.
Çevrede pek beğenilen resim sergisini gezerken her gördüğü iş İnönü'ye ferahlık veriyordu. Yorulmuş olduğunu düşünerek, "Kızlarımız, dedim, size kek ve çay ikram etmek isliyorlar.'' Sofra yukarıda hazırlanmıştı. Şekerli olduğunu söyledi. Şekersiz bir çay istedi. 3 numara önüne oturdu. Milli oyun seyretmeyi arzuladı. Şiir yazanların olup olmadığını sordu. Milli oyun için 10-12 kişilik bir takım çıktı. Kızlar çıkmamıştı. Onları biz ayrı bir takım yapmıştık. Biz gericilerin dilinden yılmıştık. Oysa İnönü, insan haklarının ve Türk kadınının onurunun koruyucusuydu. Bunu bildiğim halde, şirret gericilerin baskısı altından sıyrılamamıştım. İnönü kızları da oyuna çağırdı. Onlar ‘'Sepetçioğlu''nu oynarken, o mesuttu. Her halinden belliydi bu. Ulusun yarınlarına, inanlı, güvenli, kültürlü, neşeli ufukların açıldığını görmenin mutluluğuydu bu..."
İnönü bu sırada, onur defterine 19 Nisan 1949 tarihini atarak şunları yazar;
"Köy enstitülerinin kuruluş yıldönümünü Kastamonu Enstitüsü'nde kutlamakla bahtiyar oldum. Cumhuriyetin en kıymetli eserlerinden biri olan bu müessesede, köy enstitüsüne memleketin bağlamış olduğu büyük ümitleri bir daha belirtmek isterim. Köylerimizde ilk öğretimi büyük bir milli vazife olarak, üzerine alacak öğretmenleri az zamanda ve geniş sayıda yetiştirecek bir feyiz ocağı olarak, bu enstitüler kurulmuştur. Bunların kurucuları, içinde çalışan öğretmen ve idarecileri ve bu enstitülere öğrenci olarak yazılan köylü çocuklarımız, büyük bir milli davanın vatansever, fedakâr yolcuları olarak hizmete girmişlerdir. Şimdiye kadar olan tecrübelerimizde bu müesseseler her gün bir derece daha tekamül ederek, kıymetlerini arttırmışlardır. Bu müesseselerden yetişen genç öğretmenler ve sağlık memurları aldıkları vazifelerde her sene bir derece daha ilerleyerek hizmet imkinlannı arttırmaktadırlar. Devletin aldığı tedbirlere göre köy enstitülerinde yetişen öğretmenler köylerde ilköğretimin geniş ve temel kadrosunu teşkil edeceklerdir. Kendilerini büyük vatan hizmeti bekliyor. Memleket onları yetiştirmek için mütemadiyen himayesini, dikkat ve yardımını arttırıyor. Köy enstitülerinde çalışan, köy enstitülerinden mezun olan vatandaşlarıma yürekten sevgilerimi ve tebriklerimi bildirir ve gözümüzde çok kıymetli olan yüksek vazifelerinde muvaffak olmalarını yürekten dilerim. Bu duygularım, köy enstitülerinin yıldönümünü bütün mensuplarına ve mezunlarına tebrikimin ifadesi ve seyahatim esnasında aldığım tebrik ve muhabbet telgraflarının cevabıdır"
İsmet Paşa'nın onur defterine yazdığı bu sözler, daha çok iktidarının son yılında; köy enstitüleri davasını bırakmadığını belirten en güçlü kanıttı. Köy enstitülerine karşı olanlara; eski DP politikacılarına, onların karalamalarına verdiği bir yanıttı. İnönü'nün sözleri o gün Anadolu Ajansı aracılığıyla radyodan da üç kez yayınlanır. Deftere yazdığını, Gölköy'de öğrencilere de okutur. İlginçtir, İnönü, 1940’larda ilk ziyaretini yaptığı Gölköy'e 1949'da son ziyaretim yapar.
İ. Safa Güner'e mezunları görüp görmediğini, onlarla bağlantı kurup kurmadığını sorar. Güner, bir hayli bocalar “Mezunlarımızla aramıza karaçalılar girdi" diyemez. Ama duraksamasından İnönü çok şeyleri anlar. Artık ayrılacaktır. Ayrılırken şöyle der Safa Güner’e:
— Görmeye ihtiyacım vardı, özlemiştim, sıhhatli ve neşelisiniz, sevindim. Yalnız köylere yolladığın çocukları yalnız bırakma, git, onlara da git...
Kimileri, insafsızca saldırdılar köy enstitülerine. 1950 den sonra, ezanı Türkçeleştirdikleri gibi, Türk Dil Kurumu'nu yüzüstü bıraktıkları gibi, köy enstitülerini de, orada okuyanları da karalamak istediler. Kapattılar enstitüleri. Adını "Öğretmen Okulu”a çevirdiler. "Kapatmadık, adını değiştirdik" dediler. Kurumun ilkelerini yıktılar. Bu ad değiştirmeden sevinen köy enstitülüler de çıktı! Ne demeli? Köylere traktör, su, elektrik, baraj götürmeleri laftı. Kafalar zincirlenmişti. Zincirlenmiş kafalarla, demokrasi de öyle olacaktı kuşkusuz. Köy enstitülerini kapatanlar, ağızlarıyla kuş tutsalar, boşuna..
"Öğretmenler Günü", birçok öğretmen işsizken, görevinden alınmışken; gericilik alıp yürümüşken kutlanıyor. Köylününki gibi, öğretmenin de kafası zincirlerle bağlı. Bir öğretmen "yılın öğretmeni" seçilmişti. Öğretmenin, Cumhuriyet okuru olduğu muhabirler aracılığı ile anlaşıldı. Öğretmen müdür yardımcısıydı. Müdür olamıyor. "Yılın öğretmeni” olduğu nerede kaldı? Cumhuriyet’te geçen yıl, 23 Kasım 1984’te, Şükrü Tahirgil’in, “Öğretmen Onurlandırılırken" başlıklı ilginç bir yazısı çıkmıştı. Bulup okuyabilirseniz okuyun. İlginç eleştiriler vardı Tahirgil’in yazısında, "Öğretmenler Günü" üzerinde duracağım daha...