Kemal Aydar’ın cenazesinin kaldırıldığı gündü: Hacıbayram’daydık. Gazeteciler, Bülent Bey'in yanında, Erdal Bey’in, Aydın Güven Bey'in Rahşan Hanım’ın çevresini almışlardı. Karşılaştıklarıma başsağlığı diliyordum. Bir ara Hinthorozu Erdal Bey eski bakanlardan Ahmet Şener bir araya geldik. Erdal Bey’e sordum:
Efendim gezdiğim yerlerde, "Erdal Bey kaçacak mı politikadan, kaçmayacak mı?" diye soruyorlar. Ne dersiniz7
Ahmet Şener, Karadenizli tatlılığıyla:
Ha, onun yanutunu ben vereyum. dedi ''Erdal Bey'in bırakıp gitmeye gücü yetmez."
Erdal Bey'in gözüne baktım.
Ben Küçük Kurultay’da düşüncemi söylemiştim..dedi. Erdal Bey, belleklerde kalabileceği kadarıyla, Küçük Kurultay’da aşağı yukarı şöyle demişti:
Önümüzdeki mayıs ayında yapılacak olan kurultayda, örgütümüz eğer istemeye devam ederse, Genel Başkanlığa adaylığımı koyacağım..
Erdal Bey'in bir tek koşulu vardı "Örgüt istemeyi sürdürürse. ."
DSP olgusu ortaya çıkalı, buna 'Ankara Notları”nda pek az değindim. Nedenleri vardı. Bülent Bey'in de, Süleyman Bey gibi, öbür eski birçok politikacı gibi, eli bağlıydı. DSP ise onsuz düşünülmüyordu. Oysa, görünürde o yoktu. "Sürgündeki lider" durumundaydı. DSP kuruldu "R" Hanım, başına getirildi. 1980 eylülü öncesinde, "Ankara Notları"nda "R" Hanım diye yazdığım için bir "Ankara Notları”nda yine "R" Hanım dedim DSP'nin oluşumu ile ilgili ilginç yazılar yorumlar çıktı. Bunlardan birini Hasan Cemal yazdı, gerçekçi yazdı. DSP'den söz etmemiş olsam da, kimi okurlardan tepkiler geldi.
Bartın'dan Remzi Başoğlu’nun öfkeli mektubu şöyleydi:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
19.11.1985 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 8 sayfasındaki ‘Söyleşi. .' başlıklı yazınızın bir yerinde, ‘Bölünmüşlüğün böylesine ne demeli? Bunu okura nasıl anlatmalı? Büyük bütünleşmenin er geç gerçekleşeceğine, Hinthorozu'nun eninde sonunda tümünü toplayacağına nasıl inandırmalı?' diye soruyorsun. Bir Cumhuriyet okuru olarak size cevap veriyorum: Sen, okurlarına bu görüşünü kesinlikle inandırmayacaksın hiç uğraşma. Hinthorozu'nun büyük bütünleşmeyi gerçekleştirmesi mümkün değil. Senin dediğin o ’büyük bütünleşmeyi 'Ecevitler' gerçekleştirecektir. Zira Ecevit, büyük lider olduğunu İsmet Paşa’yı dahi yenerek kanıtlayan liderdir. Buna senin de kendini alıştırmanı tavsiye ederim. Saygılarımla"
Buna benzer mektuplar çok geliyordu. Son sıralarda kesildi. Ya da kesilir gibi oldu. Hemen şunu belirteyim ki, yazarın özgürlüğüne, düşüncesini açıklamasına karışmak, usumun yattığı bir şey değil. Doğru bildiğimi, gözlemlerimi söylemek görevim. Demokrasi hoşgörü ister. Daha önceleri de yazdım. İktidarların değişmesi yetmez, bir ülkede demokrasi olduğunu kanıtlamak için: liderlerin de değişebilmesi gerekir. Eski yeni kimse bir yerde kazık çakıp oturamaz! İsmet Paşa, bu konuda henüz aşılamadı. İktidarı 1950'de muhalefete devretti: Ardından parti içinde iktidarı devretmesini bildi. Bunu, bir örnek vermek için yaptı. Bu örnek yeterince anlaşıldı mı?
Bir gün Ahmet İsvan’la konuşuyordum. Konu, 1980 öncesinde "CHP'de hizipler"di. Şöyle dedi İsvan:
Size bir şey söylemek isterim. Kısa bir süre, o hizipli dönemlerde ben de CHP'de çalıştım, gidip geldim, yakından gördüm. İnanır mısınız, politikada en zor zevk aldığım dönemler, o dönemler oldu "
"Hizip" dediğimiz şey, bir değişik görüş ise bundan neden korkmalı? Gelişmeye, bütünlüğe zarar veriyor mu, vermiyor mu ona bakmalı. Aydın Güven Gürkan, HP içinde Calp'e karşı bir değişik, görüş bir "hizip ti. Kurultay da kazandı. Başa geçti. SODEP'le bütünlüğü sağlamada katkısı oldu. Erdal Bey de, SODEP'e bir "hizip" olarak geldi "Ekibimle çalışırım' dedi. Yeni bir ekip kurdu. Kimi ayrıldı. Bütünleşmeyi sağlamak için özverisinin son sınırına dek geldi. Erdal Bey'in yönetiminde de, SODEP içinde "hizip" vardı. SHP'de şimdi yine var. Kim söylemiş demokrasiye dikensiz gül bahçesi diye? DSP içinde "hizip" var! HP'liler, SODEP’liler var. Görüyoruz, anlaşamayanlar, bir arada yaşayamayacaklarını anlayanlar ayrılıyorlar. Anlaşabileceklerim düşünenler kalıyorlar.
Son günlerde değinmeyi düşündüğüm, izlediğim konular biriktikçe birikti. Fehmi Yavuz'un "Anılarım" yapıtı çıktı. Nezih Neyzi’nin "Kızıltoprak Anıları" geldi. Nezih N Neyzi, İstanbul'da Amerikan "Bristol" Hastanesi’nde ameliyat oldu. Telefonla arayıp, "geçmiş olsun"umu ilettim. Nezih Neyzi’nin eşi Ayfer Hanım, Reha İsvan'ın kızkardeşi. Nezih Neyzi, "Kızıltoprak Anıları”nda, soy ağacını anlatırken, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin öyküsünü de veriyor.
Şair Leyla Hanım, Sırrı Paşa'nın eşi. Sırrı Paşa, bir Osmanlı paşası, Leyla Hanım, Nezih Neyzi’nin anneannesinin annesi. Nezih Neyzi annesinden Sırrı Paşa ile ilgili anılar dinler, şöyle:
"Sırrı Paşa’nın özel hayatı hakkında da annemden bazı anılar dinlemiştim. Yemeğe çok meraklı olan paşa, çavuş üzümü soydurur. Kabukları cariyeler tarafından ayıklandıktan sonra çekirdekleri çıkarılır ve bir tabağa konurmuş, paşa da kaşıkla yermiş. Kışın soğuk havalarda yatarken bir cariye bir yanında, bir cariye öbür yanında yatarmış. Herhalde anneme şöyle bir bakmışım ki, “üşütmemek için” diye bana izahta bulunmuştu anneciğim."
Nezih Neyzi, Ecevit’in de sınıf arkadaşıdır. O konudaki anıları şöyle:
"... Ben de bir taraftan hukuka gidiyor bir taraftan da Amerika'ya gidip işletme okumak için hazırlık yapıyordum. Bülent Ecevit de Robert Kolej’den arkadaşım idi. Onu da babası hukuka girmesi için zorlamıştı. İkimiz de hukuka ısınamadık ve pek yanlış bulduk öğretilen hukuku. Okulun karşısı kahvelere giden boş bir arsa idi. Oradan sonra birkaç kahve vardı. Oraya kahvelere gider çay içerdik. Sonunda hukuktan kaçıp Dil Tarih’e yazıldık. Sınıfta kalanlara dışarı gitmek yasaktı. İmtihan verip, Dil Tarih’te ikinci sınıfa alındık. Neredeyse Dil Tarih’i bitirecektik. Fakat yıl 1946 oldu ve harp Avrupa'da bitti, yollar açıldı.
Pasaportlarımızı yaptırdık Biletlerimizi temin ettik. Bülent Ecevit, Sanskrit öğrenmeye Londra'ya, ben de işletme okumaya Philadelphia'ya gidecektik. Babamın bu olup bitenlerden pek haberi yoktu. Beraber yaşıyorduk. Fakat havadan sudan bahsediyorduk. Yemeklere teyzem Refika Arar'ın evine giderdik. Teyzemi eniştemi, İsmail'i (Arar) çok severdim ve kendi evim gibi girer çıkardım. Arar İsmail, Güher Alataş ile evlendi. Hep beraber gezer eğlenirdik. Günü geldi ve babama, 'Baba, ben Amerika’ya gidip okumak istiyorum' dedim. Şöyle bir yüzüme baktı' ‘Bize bir gâvur kızı getirme de ne halin varsa gör' dedi."
* * *
Düzeltme: Cumartesi günkü 'Fikret ile Akif...” başlıklı "Ankara Notları"nda Fikret’in Atatürk'ün okuduğu dizelerinden ikincisinde bir sözcük düşmüştür. Dizeler şöyle olacaktı:
"Milyonla barındırdığın ecsad arasından
Kac nasiye vardır çıkacak tâk-ü dırahsan "
Bir de Mehmet Deligönül, Tevfik Fikret'in düz yazılarının basılması için kendisi bakanlığa başvurmamış, bakanlık Deligönül'den istemiş. Düzeltir, özür dilerim
9 Aralık 1985, Cumhuriyet