6 ocak çarşamba günkü, "Koro Türü Yazı..." başlıklı “Ankara Notları”nda, pazar günü yapılan SHP'nin MKYK toplantısındaki konuşmaların bir bölümünü özetle aktarmıştım. Zaman zaman ağır konuşmaların yapıldığı bir toplantı izlenimini veriyordu. Yazıda aktarılan konuşmaların yansımasına, kimi sevinmiş, kimi üzülmüştü. Orada, birkaç tümcesini aktardığım Atıla Sav’ın, hemen herkesçe dinlenen ilginç bir konuşma yaptığını öğrenmiştim. Yararı da olur düşüncesiyle, barışçı bir amaçla yapıldığı anlaşılan bu konuşmanın, daha geniş bir özetini vermek istedim. Atila Sav’ın bu konuşması ana çizgileriyle şöyle:
“Sayın Başkan, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun sayın üyeleri,
İki partinin birleşmesi Türk siyasal tarihinde çok önemli bir olaydır. Türü kendine özgü bir olay. Bu önemli ve büyük olayı gerçekleştirenleri kamuoyu alkışlamaktadır. Bir haftalık derginin "doruktakiler" anketinde iki genel başkanımızın yer alması, bu olayın halkımızca nasıl değerlendirildiğinin bir göstergesidir. Sayın genel başkanlarımızı kutlarım.
Birleşme-bütünleşme hem hukuki hem siyasal boyutları olan bir olay. Birçokları konunun hukuki boyutunu kaygı ve kuşkuyla karşıladı. Bence birleşmenin hukuki boyutu başarıyla aşılmıştır.
Şimdi asıl güçlük siyasal boyuttadır. Bir başka anlatımla bütünleşmesindedir. İki partinin örgütlerini bir araya getirme, birlikte geçiş dönemini aşma konusunda ciddi sıkıntılanmız var. İki ayı aşkın süredir geçici örgütlerle uğraşıyoruz. Adeta boğuşuyoruz. MKYK boyuna ve yalnızca bu işle uğraşıyor. Bütünleşmede patolojik bir gelişme var. Bu toplantıda son örgütleri de atadık. Bu iş büyük ölçüde sonuçlandı. Bu işin başarıyla bittiği söylenemez. Ne sizin, ne de başka arkadaşların bu konudaki başarı nitelemelerini inandırıcı buluyorum. Gerçekleri gözden saklamıyor.
Şimdiye kadar hep birleşmenin olumlu ve mutlu yönü irdelendi. Gerçi birleşmedeki sıkıntıları ve bunalımı görmezlikten gelirsek, biz de mutlu olabiliriz. Ama gerçek böyle değil, örgütlerimizden bize gelen şikayetleri biliyoruz. Partiye ve bize boyuna başvurmalar oluyor. Kendimizi kandırmayalım. Gerçekleri belirteyelim. Sorunları birlikte çözmeye çalışalım. Sonra çözümü çok daha güç ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya kalım. Kamuoyunun bugün verdiği olumlu puanlar unutulur. Biz suçlu sayılırız.
Birkaç toplantı arka arkaya tedirgin edici, üzücü olaylar yaşadık. Bunları önce sergilemek, sonra da nedenlerini irdelemek gerek. Şunu hemen belirteyim, bu bir durum değerlendirmesidir. Bir heseplaşma değil. Bu irdelemeyi şimdi yapmazsak ileride çok sıkıntılarla karşılaşırız...
Sayın Genel Başkanım,
Bir kısım arkadaşlarımız, bizim MKYK toplantılanndaki uyarılarımızı, görüş açıklamalarımızı sabırsızlıkla, hatta sinirlilikle karşılıyor. Sezinlediğimize göre bizi duygusal ve tepkisel olmakla suçluyorlar. Bazı olayları sindiremediğimizi sanıyorlar.
Evet biz MKYK çalışmalarını doyurucu, inandırıcı bulmuyoruz... Merkez Karar organı politikalar üretme bakımından hemen hiçbir şey yapmadı...
TBMM'de bütçe görüşmeleri yapıldı. Bizim bu çalışmalara çok az katkımız oldu. Sonucun da çok parlak olduğu söylenemez...
Bırakalım örgütleri bütünleştirmeyi, biz kendi aramızda bütünleşebildik mi? Sayın Genel Sekreter SHP'lileşmeyi içine sindiremeyenleri sorumlu tutan açıklamalar yapıyor. Bunu kabul etmiyorum. Ben başından beri bu birleşmenin yararlı olacağına inandım Türk demokrasisini, sosyal demokrat gelişmeyi güçlendireceğini gördüm. Bunun için bu konuda en çok çaba harcayan, birleşmeye en çok katkıda bulunan bir partiliyim. Sayın Genel Sekreterden bu konuda daha geride olmadığımı rahatça söyleyebilirim.
Öyleyse neden bu noktadayız? Birleşme sırasında bir yanlış yapıldı. Bunu açıklamadan, bu nokta irdelenmeden olayların altındaki gerçeği açıkça anlayamayız. Tartışamayız.
Birleşmenin sağlıklı gelişmesini engelleyen yanlış, iki partinin değil, bir partideki küçük bir kadronun, bir kanadın, 11 kişinin birleşme sırasında, öbür partinin MKYK üyeleriyle işbirliği yapmasıdır.
Şimdi bunu daha iyi biliyoruz. Hem de bütün ayrıntılarıyla biliyoruz. Hiçbir şey gizli kalmıyor.
Hakkımızda üretilen yalanlar sonucu, kapalı kapılar ardında biz yargılandık. Onurumuz, kişiliğimiz çarmıha gerildi. Savunmamızı da yapamadık. Kimse bize sormadı, bizi dinlemedi. Hakkımızda kararlar verildi. Bu olmaması gereken bir gelişmeydi. Birleşik partinin merkez yönetimindeki bu bunalım, ister istemez örgütlerimizi de etkiledi.
Sayın Genel Başkanım,
Biz bu oluşmadan üzgünüz. Ama bunu bir kan davası haline dönüştürecek değiliz. Hatta unutmaya da hazırız. Çünkü biliyorum ki, sürekli arkaya bakılarak, geçmişteki olaylar yaşanarak politika yapılamaz. Kişi önünü göremez olur. Günü değerlendiremez duruma düşer.
Partimizin içinde bir kanat var, bunların sayısı 10-11 kişi. Hizipçilikle savaşmak için birtakım işler yaptıklarını söylüyorlar. Bu nasıl hizipçilik? Biz 26 imzalı bir önerge verdik. Bu kanattakilerin sayısı çok daha az...
Ne var ki, bu dar kadroculuk anlayışı örgütlenmede de sürdürüldü. Sıkıntıların asıl kaynağı budur. O, asıl büyük operasyonun ilk aşaması idi. Arkasından örgütler ele geçirilecektir. Sonra da delege seçimlerinden ve kongrelerden geçerek Kurultay’a ulaşacaktır bu dar kadro...
Bu anlayışla birleşme protokolü bir yana bırakıldı. İki partinin örgütleri birçok yerde dışlandı...
Şimdi MKYK üyelerinin çoğunluğunu tedirgin eden oluşumun temelinde yatan budur. Ne HP'den gelenler, ne de SODEP'ten gelenler ayrımı yapılmalıdır. Parti içinde ciddi ayrım budur. Bizi boyuna birbirimize vurarak, bir o yana ekleyip, bir bu yana eklenerek bir küçük klik oyunu sürüyor...
Önümüzde kongreler var. Kaygımız bu kongrelerin dürüst yapılmaması kaygısıdır. Bunu sağlamak için elimizden gelen herşeyi yapacağız, yapmak zorundayız...
Birleşme olgusundan bu yana tam iki ay geçti. Biz birbirimizi tanıyor muyuz? Birleşmeyi yapabildik mi? Bizim siyasal deneyimimiz çok değil. Ama az da değil. Partimizin başından geçenler bize deneyim oldu. Kişisel birikimlerimiz var. Biz hizmet edebiliriz. Partimizin milletvekilleri var. Onlarla birlikte çalışabiliriz. Birleşmenin bir amacı da bu...
Biz kendimize göre doğruları anlatıyoruz. Ama bizi oyla aşmaya çalışıyorlar. Oysa, herşey “oyla” çözülmez. Öyle hukuk kuralları vardır ki, oyun önünde gelir. Hukukun üstünlüğü ilkesi budur. Parti içi demokraside de devlet yönetiminde olduğu gibi, hukukun üstünlüğü geçerlidir. Bu kurulda birtakım konularda arkadaşlarımız hukuk kurallarını da oyla değiştiriyorlar.
Kaba güç, yalnızca kas gücü değildir. Kaba güç hukuka aykırı güçtür...
İlk günlerdeki "çatlama"yı önemsemeyenler, çatlağı büyütürler. Çatlağın çeperleri sertleşir, kemikleşirse sonra birleştirme de, yapıştırma da yararlı olmaz... Bizi ezip, tasfiye ederek bütünleşme sağlanamaz. Elimizi dostça uzatıyoruz. Onu iterek, bizi dışlayarak, bizi ezmeye çalışarak aşamazsınız. Elimizi sıkın; kol kola yürüyelim. Bu hepimizin, herkesin yararına olacaktır..."
Halaoğlu'nun açıklaması: Çarşamba günkü yazıda, SHP MKYK üyelerinden Erdoğan Erman'ın. Başkan Aydın Güven Gürkan'la tartışmalarına değinmiştim. Erdoğan Erman. Cumhuriyet Bürosu'na geldi, "yazdıklarında yanlışlar var" dedi. Düzeltilmesini istedi. Şöyle dedi:
— Halaoğlu, ben o gün konuştum. Köse benden sonra konuştu. Ben, Aydın Bey’in bizi Mecliste toplantıya çağırdığını sanıyordum. Masamdaki not öyleydi. Sonradan öğrendim, o çağırmamış. Toplantıda ‘Beyefendi, siz bizi MKYK üyeleri olarak Mecliste topladınız..." dedim... Başkan, “Ben kimseyle toplantı yapmadım...'' karşılığını verdi. “Gelin buradan konuşun" dedi.“Ne bağırıyorsunuz, gelir oradan söylerim" dedim. “Geri alırım sözümü", demedim.
Kent-Koop Genel Başkanı Murat Karayalçın’da, toplantıda Kent-Koop'la ilgili olarak geçen konuşmalara değindi, Kent- Koop olarak, SHP'de politika yapılmadığını söyledi. "Ben, şahsen de, siyasal özveri göstererek, bana yapılmış olan ve çok , çekici olan önerileri kabul etmedim, Kent-Koop'u, particilikten uzak tutmak için..." dedi. İki açıklamayı da vermek istedim...
11 Ocak 1986, Cumhuriyet