Üç Konuda...

Haldun Özen, bir süre Londra'ya gitmişti; orada Mehmet Ali Dikerdem'le, Saime Timms'le görüşür. Saime Timms, bir İngilizlee evli, kocası profesör. Saime Timms, Evren’in damadı Maksut Göksu'nun ablası. Ben tanımazdım, ancak okur yazar ilişkisi, akrabalıktan daha yakın bir şey. Saime Hanım, oradan bana bir armağan göndermeyi düşünür durur. “Ekmekçi’ye ne göndersek?" diye dert edinirler günlerce. En sonunda Saime Timms:
Buldum, der, armağanı da aldım!
Haldun Özen getirdi; Saime Hanım'ın armağanı, gazete okuyan bir domuz! Domuzcuk, koltuğuna kurulmuş "The Wall Street Journal" okuyor. Gazete de Londra'da iş çevrelerinin gazetesi...
Geçenlerde TV'de “Uykudan önce” izlencesinde gösterilen çizgi filmde domuz yavruları vardı, izleyen çocuklar, izlediklerinin domuz yavruları olduğunu nereden bilsinler? Amerikan çizgi filmlerini alıp yayımlarsanız böyle olur işte...
Bu sırada, Amerika’da yayımlanan başlı başına domuzla ilgili bir dergi gelmeye başladı. ”Pig International” adı. Türkiye’den de hemen her yerden, bilgi isteyenlerden, nasıl yetiştirilip nasıl üretileceğini soranlardan geçilmiyor. Bilgi isteyenlere kolaylık olması için derginin adresini yazıyorum. Şöyle: "Pig International, Mount Morris, Illinois 61054, U.S.A."
Metris Askeri Tutukevi’nde yatan tutukluların anneleri gelmişti gazeteye; sorunlarını aktarıyorlardı çocuklarının. Yiyeceklerden de yakındıklarında takıldım:
Madem kuru fasulye, pilav yemekten yakınmaktalar; domuz yetiştirip, etini verseler, biraz protein alırlardı hiç olmazsa! dedim. Yiyen yer, yemeyen yemez...
Haşan Pulur bu işe ne der bilmem?
* * *
Eski milletvekillerinin emeklilik sorunları gündemde; bu hafta Meclis komisyonlarında yeniden ele alınabilir. Eski milletvekillerinden kimi, milletvekilliğinden emekli, yani memur emeklisi; kimi işçi emeklisi, kimi Bağ-Kur'dan emekli, kimi de 23-24 yıllık hizmeti olduğu halde hiçbir yerden emekli olamamış. Memur emeklileri ile işçi emeklisi milletvekilleri arasında üç katı fark var. Örneğin işçi emeklisi bir eski milletvekili 50-60 bin lira emekli aylığı alırken, memur emeklisi bir eski milletvekili 150-160 bin lira alıyor. Burada, ortada bir haksızlık olduğu kesin. Bir Bülent Ecevit, bir Abdullah Baştürk, bir Haşan Çetinkaya 50 bin lira dolayında emekli aylığı alacak, memur emeklisi bir başka eski milletvekili 150 bin. Olmaz böyle şey! Haksızlık neredeyse, düzeltilmeli.
Bağ-Kur emeklisi Kinyas Kartal’ın emekli aylığı 22 bin lira. Beğenelim beğenmeyelim, sevelim sevmeyelim, yıllarca Meclis'in en yaşlı üyesi olduğu için, açılışlarda başkanlık yapan doksan yaşındaki Kinyas Kartal'ın, ayda yirmi iki bin liraya "talim etmesi" düşündürücü bir olay. Kinyas Kartal'a "Kinyas Ağa”da derler. Kinyas Ağa bir gün şöyle demiş:
Benim aha şuncağız toprağım yok. Koyunlarım var, koyunlarım için çoban tutuyorum. Çobanlarım var. Bana “ağa” diyorlar. Vehbi Koç "ağa" değil mi?
Kinyas Ağa'nın “şuncağız toprağım yok!” demesi doğru... Van'ın kuzey yöresinde Kinyas Ağa'nın vaktiyle yedi bin dönümü bulan toprağı vardı. 27 Mayıs 1960'dan sonra çıkan 105 sayılı yasa ile toprakları alınan, ayrıca zorunlu oturmaya tabi tutulan 55 ağa ile birlikte o da topraksız kaldı. Sonra çıkan bir yasa ile 55 ağa yerlerine döndüler. 54'ü topraklarını geri aldıkları halde Kinyas Ağa alamadı. Danıştay'a başvurup kazandı. Danıştay kararı da bugüne dek uygulanmadı!
Bu nedenle Kinyas Ağa'nın yalnız ağalığı kaldı!
Bir de, onca yıl milletvekilliği yaptıkları halde, yirmi iki, yirmi üç yıllık hizmetleri olduğu halde, 12 Eylül'den sonra, eski işlerine de dönemedikleri için emekli olamayanlar var. Bu durumda olanlardan birkaçının adını sıralayayım:
Deniz Baykal, Ali Topuz, Süleyman Genç, Yüksel Çakmur, İsmet Atalay, Kemal Anadol, Erkin Topkaya, Mustafa Gazalcı, Çetin Bozkurt, Mustafa Şentürk, ErtuğruI Günay, Mustafa Aksoy, Ahmet Melik, Metin Tüzün, Abdullah Emre İleri, Ertöz Vahit Suiçmez, İbrahim Akdoğan, Agâh Oktay Güner, Cevat Atılgan, Yasin Bozkurt, Yasin Hatipoğlu, Yaşar Göçmen. Bunlar, çeşitli partilerden eski milletvekillerinden usuma geliverenler. Oğuzhan Asiltürk dava açarak emekli oldu. Ancak o da Şener Battal da emekli ikramiyelerini alamadılar.
Çankaya'dan dönen yasa yeniden Meclis'te görüşülürken, konunun inceden inceye bir kez daha gözden geçirilmesi gerek. Belirttiğim gibi, haksızlık neredeyse önlenmeli. Bu arada, tüm işçi emeklileriyle, memur emeklileri arasındaki uçurumun giderilmesi için önlemler düşünülmeli...
Bir şeye daha dikkati çekmek istiyorum; Meclis kendi lehine kararları erken almaya başladı. Eleştiriler buradan kaynaklanıyor gibi. Milletvekilleri, dayalı döşeli evlere taşınmaya hazırlanıyorlar. Bakanların evleri dayandı döşendi. Milletvekilliği, bir sürekli geçim aracı sayılmamalı. Bir yaşam sigortası hiç değil!
Türkiye'de geçim yönünden öyle büyük dengesizlikler var ki; Meclis'te çalışan bir memur yılda 18 aylık alıyor. Ayrıca "tayın bedeli" alıyor. Kazım Karabekir Paşa Meclis Başkanı iken 'tayın bedeli" koymuş!
Her kuruluşta çalışanların ücretleri değişik. Emek-ücret dengesi kurulmamış. Burada dengesizliklerin bir bölümünü vermek istedim. Toplumdaki büyük dengesizliği düşündürsün diye. Belki yararı olur...
***
TBMM'de yedi milletvekilinden oluşan bir grup, ceza ve tutukevlerini gezdikten sonra, ilk "rapor”u yayımladı. Raporda, tek tip giysi giymeyi reddedip direnen tutuktulara da değinilerek bir yerinde, özetle şöyle deniyor:
"...Tipik direniş şekli, tek tip elbise giyme kuralına uymamaktır. Yönetmeliğe göre bütün mahkûm ve tutuktular tek tip elbise giymek zorundadırlar. Bu kuralı uygulayıp uygulamama cezaevi yöneticisinin insiyatifinde değildir. Dolayısıyla ortaya çıkan ikilemli durum şöyle olmaktadır:
Bir taraftan tek tip elbise giymeyi, cezaevinin çeşitli kurallarına uymayı reddedenler ve bu amaçla direnenler. Diğer taraftan cezaevi kurallarını uygulatmak durumunda olan yöneticiler.
Sonuç olarak da koğuşlarında radyo-TVsi olmayan, ziyaretçişiyle görüşme hakkını kaybeden, havalanmaya çıkamayan tutuklular.
Mesela ziyaret edilen Metris Cezaevi’nde Dev-Sol ve Partizan davalarında yargılanan ve bu illegal kuruluşlara üye tutuktular ve bunlardan çekinen, korkan diğer tutuktular tek tip elbiseye, İstiklal Marşı söylemeye, spor yaptırılmasına karşı direndikleri için yukardaki paragrafta belirtilen müeyyidelerle karşı karşıya kalmaktadırlar..."
Benim zorla "İstiklal Marşı" söylemeye usum yatmıyor. Neyse..
Milletvekilleri, "öneriler” bölümünde de, 'tutuklu ve mahkumların cezaevlerinde ziyaretçileriyle olan görüşme ve konuşma imkanları yetersizdir. Bu imkanların zaman olarak artması, mekân ve sistem olarak iyileştirilmesi gerekmektedir. Mevcut durumda aynı anda konuşan ve sesini duyurabilmek için her biri diğerinden daha fazla bağıran 20-30 kişinin konuşmasına herhalde ziyaretçi görüşmesi denemez...” demekteler.
Tutuklu annelerine, babalarına gelince, onlar da geçen hafta Metris Ceza ve Tutukevi’ne giderek yöneticilerle görüştüler. Ana-baba olarak isteklerini bildirdiler. Basına verdikleri açıklamada, "cezaevindeki işkenceleri yaptıranların olmadığı, yakınlarımızı özgürce görebileceğimiz günler yakın olmalıdır” dediler.
Ana-babalar, bir yerde özetle şöyle diyorlardı:
"Aynı sıkıyönetim komutanlığına, aynı adil müşavirliğe ve birbirine yakın olan iki cezaevinde siyasi tutuklulara iki ayrı uygulama yapılmaktadır. Çocuklarımızın yasal doğal haklarının yeniden verilmesini istiyoruz. Yakınlarımızın elbise giymemesi onların yasal haklarından mahrum kılınmasını getirmez. Nitekim Sağmalcılar’da havalandırma, avukat görüşü, kitap, giysi gibi ihtiyaçlarını biz yakınları tedarik edebilmişken, bugün Metris’te... keyfi uygulamalara şahit oluyoruz. Oysa ki, kitap, kalem, haberleşme, savunma, sağlık sorunlarının yanında ilaçlarının verilmesini, sıcak su, kirli çamaşır alınıp ailelere verilmesini, para ve eşyanın doğrudan cezaevinden yatırılmasını, havalandırılmalarını, hastaneye, avukata çıkartmalarını, kitap, TV verilmesini ve görüşlerin açılmasını istiyoruz."