İlhan Selçuk 18 ocak günlü "Pencere'’sinde şunları yazmıştı:
“Simdi merak ettiğim bir konu var: Müslümanlardan yanıt bekliyorum; laik ve Atatürkçü devlet büyüklerimiz de ilgilenirlerse sevineceğim:
İmam-hatip okullarındaki yaklaşık 30.000 kızımız diploma aldıktan sonra imam mı olacaklar?
Eğer kadın imam olursa, ülkemizde güçlü bir akıma dönüşen feminizm yandaşları kuşkusuz çok sevineceklerdir, ama 'kadın imam' islamda olanaksızsa...
30.000 kızımızın imam okullarında ne işi var?"
İlhan Selçuk, 22 ocak günlü ’'Pencere"sinde de özetle şöyle diyordu:
"Atatürk'ün kültür devriminde ‘hayatta tek yol gösterici, bilimdir' kuralı benimsenmiştir Bilim ne söylüyorsa gerçek odur; ama, bilim bilimsel kuşkuculuğu bir an bile gözden ırak tutmaz, bilim yasalarıyla 'dogma’lar arasındaki ayrım da böylece ortaya çıkar. Değişim, evrenin yasasıdır; değişmez, mutlak ve dokunulmaz olan hiçbir şey yoktur bilimde; gerçeğin aranışında bulunur gerçekler...
Cumhuriyet Türkiye'sinde ‘Öğretim Birliği Yasası', işte bu yolda bilimin egemenliğini her türlü önyargının yerine geçerli saymıştı. Medrese eğitiminde ise, ortaçağ mantığının altında ezilir akıl: deneysel bilimin sonuçları dışlanır; mutlak doğruları tartışmak bile yasaktır.
Peki, yıldan yıla sayıları çoğalan imam-hatip okullarında çocuklanmız hangi yönteme göre eğitiliyorlar?"
İlhan Selçuk bir gün:
Sen gazetecisin, muhabirsin, dedi, bu konunun üzerinde bir dursan, bakalım içyüzü ne?
Kurcaladım. İlginç şeyler çıktı. Planlı dönemlerde. 1. ve 2. beş yıllık kalkınma planlarında imam-hatip liseleri için bir hedef gösterilmemişti.
Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda, şöyle deniliyordu:
"Planlı dönemde tüm mesleki teknik okullar içinde en büyük gelişme hızını imam-hatip okulları kaydetmiştir, imam-hatip okullarının ikinci devrelerinde 1963-1972 yılları arasında öğrenci sayılarında yüzde 334,9 oranında bir gelişme görülmektedir. Bu gelişme hızının yüksekliği ve önemi aynı dönem içinde tüm mesleki teknik eğitim ikinci devrede kaydedilen gelişme hızıyla karşılaştırıldığı zaman belirgin olarak ortaya çıkmaktadır..."
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerinden söz edilirken, bu konuda şu bilgiler veriliyor:
"Mezunlarının istihdamında belli bir doygunluğa ulaşmış olan bu okullarda sayısal gelişme hızlı olmuş ve plan hedefleri çok aşılmıştır. Eğitim araç ve gereçlerine gereksinmenin azlığı, tahsisli binalarda yatırım ve organizasyon bakımından okul açma kolaylığı gelişmeyi hızlandıran nedenler olmuşlardır. Plan dönemi başında 71 olan okul sayısı plan dönemi sonunda 334'e ulaşmış olup, öğrenci sayısı toplamı yüzde 904.6 oranında artmıştır."
Planlamanın tablosuna göre, hedefte ilk kayıt yüzde 1311.8 toplam öğrenci sayısı ise yüzde 904.6 oranında artış göstermiş...
1981-1982 öğretim yılında imam-hatip liselerinden çıkanların sayısı 9616,1982-83 yılında 10993. 1983-84 öğretim yılında ise bu liselerin son sınıflarındaki toplam öğrenci sayısı 13614. Bu okullarda, bir yandan yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulanırken, öte yandan Diyanet işleri Başkanlığı'na bağlı hizmetlerden saylan imamlık, hatiplik, Kuran kursu öğreticiliği gibi dinsel görevleri yerine getirmek için yetiştiriliyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı, imam-hatiplerin sadece lise bölümünü bitirenlere görev veriyor. Hazırlanan raporlardan edinilen bilgiye göre, öğrencilere düzenli ders kitapları verilmiyor...
1957-58 ile 1982-83 öğretim yılları arasında bu okulların lise bölümlerinden 67337 öğrenci çıkmış, bunların yüzde altmışı (40402) kendi alanlarında yükseköğrenime gitmişler, yüzde 29'u (9527) Diyanet İşleri Başkanlığında çalıştırılmışlar, yüzde 11'i ise (7408) başka alanlara kaymışlar, ya da görev yapamadıkları anlaşılmış. Diyanet İşleri Başkanlığı, yetkililere yolladığı 9 Nisan 1984 gün ve 2365 sayılı bir yazıda, Başkanlıkta bulunan 53582 adet çeşitli unvan ve sınıftan kadroların 2831'inin boş, 50731 'inin ise dolu oluduğunu, yılda ortalama olarak görevlendirilmek üzere kız, erkek toplam 4500 imam-hatip lisesi çıkışlıya gereksinim bulunduğunu bildirmiş.
Kurcalayınca anlaşılıyordu, neden Köy Enstitüleri'nin kapatılıp, imam-hatip okullarına hız verildiği. Köy Enstitüleri, çağdaş kafalı, üretici insan yetiştirmeyi amaçlıyordu. Bu kurumları bitirenler, kendilerinden başka kişilere, köylülere kendi kendilerini yenileyebilecekleri ulusa yararlı olabilecekleri biçimde bir bilinci aşılamayı, köylüyü bilinçlendirmeyi amaç edinmişlerdi. Düşünsel, ekonomik kalkınmayı sağlamayı ön palanda tutarlardı: çalışmayı, dünyayı, barışı, insanlığı sevdirmek ilkeleriydi.21 Köy Enstitüsü 20.000’e yakın köy öğretmeni, on bine yakın eğitmen yetiştirdi, sağlıkçı yetiştirdi. Kapatıldığında, Enstitülerde 7.000 kadar öğrenci vardı, onlar da kendilerini "Enstitülü"sayarlar. Kapatılmasalardı, bu kurumlarda giderek kooperatifçi, ebe, çeşitli sanatkâr yetişecekti. Halkın bilinçlenmesinden korkup kapattılar bu kurumları...
İmam-hatip okullarını açarken, kimi politikacılar "cenazemizi kim kıldıracak?" görüşüyle yola çıktılar. Eğitimden geçmemiş, ekonomik sosyal yönden ortaçağ yaşamı sürdüren çoğunluğun hoşuna gitti bu. Kimi politikacılar, ülkede mutlu insanlar yerine, iktidarını sürdürecek seçmenler yetişmesini mi yeğlemişlerdi? Dünyasını düşünmediği vatandaşı, ahiretle, cennetle avutmak mı istiyolardı? Plansız, programsız okullar sürgün verdi. İmam-hatip okulları, böyle dallanırken, tüm meslek liseleri de savsaklandı. Meslek liseleri, Köy Enstitülerinin yazgısına uğradı, uğrayacak! Sanat okulları ne oldu? Hakkı Tonguç'un Köy Enstitüleri gibi Rüştü Uzel'in teknik eğitimi de tarihe mi karıştı? Savsaklamak da unutmak demektir...
Dinsel inançlara saygı duyulur: ancak din sömürüsüne saygı duyulmaz. Çünkü o laikliğe aykırıdır. Bu konu üzerinde duracağım daha, yaygın bir söylentiye göre; Nurcular imam-hatip okullarını, Süleymancılar Kuran kurslarını desteklerlermiş. 12 Eylül'den sonra, din dersleri zorunlu duruma gelince, Kuran kurslarının kapatılacağı en yetkili ağızlardan açıklanmıştı. Ne oldu?
5 Şubat 1986, Cumhuriyet