Organizasyon Bozuk...

Aydınlar Dilekçesi davası açıldığı zaman, adını sanıklar arasında göremeyen Nadir Nadi çok şaşırmış:
Dilekçeyi ben de imzaladım, sanıklar arasında adım niye yok? diye sormuş...
Dilekçe davasında, aklanma kararından sonraydı; okurlardan biri, Ruhi Su gecesinde:
Dilekçe davası bitti: şimdi ne yazacaksın Mustafa Abi? diye sordu
Duruşmadan sonra Aziz Nesin'e sordum:
Boş durur muyuz yav, dedi, şimdi ekonomik konuda bir dilekçe hazırlayacağız!
Ülkenin ekonomik durumu ile ilgili konular, ilk dilekçede yer almamıştı.
Ne denli eleştirilirse eleştirilsin, küçümsenirse küçümsensin. "dilekçe" olayı, önemli bir sonuç verdi. Türkiye'de sanatçılar, gazeteciler, eğitimciler, bilim adamları, hukukçular, çeşitli uğraşlardan kişiler, ülkenin önemli sorunlarında bir araya gelebileceklerini gösterdiler. Bundan yılanlar oldu; "Ben dilekçeyi okumadan imzaladım, konut verileceğini söylediler, öyle sandım diyenler oldu. “İçkiliydim, nasıl imzaladığımı bilmiyorum", ya da "Böyle olacağını bilseydim, imzalamazdım.” gibi ifadelerle karşılaştık. Kimi imzasını geri aldı. Kimi, imzasını vermekten çekindi. Kimi ''Seçkinlerin verdikleri bir dilekçe işte" gibisinden küçümsedi, hatta kınadı.
Dilekçeye imza atanlar, görünür görünmez cezalara çarptırılmışlardı. Örneğin, TRT'de oyunları oynanmaz, seslendirmeye çağrılmaz, TV’ye çıkarılmaz oldular Bu, karardan önce insanları mahkûm etmekti. Arada sıyıranlar oluyordu. Eee, adam da gerekli, ne yapsınlar? Üniversitede kınama cezası alanlar oldu...
Duruşmada son sözler söyleniyordu: Aziz Nesin, Hüsnü Göksel, Erbil Tuşalp, Yalçın Küçük, Mahmut Tali Öngören "aklanmalarını" istediler. Yargıç Önyüzbaşı Mehmet Sever, sanıklara sırayla son sözlerini soruyordu; Şerafettin Turan son sözünde şöyle dedi:
Vereceğiniz kararın bildiri ve dilekçe gibi herkesçe bilinen kavramlara yeni bir kargaşa getirmemesini diliyorum.
Yakup Kepenek: "Adaletin gerçekten mülkün temeli olmasını istiyorum" dedi. Halit Çelenk’in son sözü şöyle oldu:
Ülkemiz bir hukuk bunalımı içindedir. Görmekte olduğunuz dava da bu bunalımın bir göstergesidir. Bu koşullar altında şahsım adına değil, demokratik hak ve özgürlükler adına aklanma istiyorum. İnsan hakları için aklanma istemek kuşkusuz üzücüdür. Çünkü tarihin mahkemesinde insan haklarının alnı aktır. Bu nedenle huzurunuzda insan haklarından özür diliyorum.
Tahsin Saraç, son sözünde şunları söyledi:
Kararın ülkemizin yüzakı olacak bir karar olmasını diliyorum.
Bazı son sözler de şöyleydi:
Güler Tanyolaç: "Demokrasi ve hukuk adına aklanmamı istiyorum "
Nurkut İnan: “Dilekçe vermenin suç olmadığının tespitini istiyorum."
Haldun Özen: "Demokrasiye geçişte makamınızın da bir katkıda bulunmasını istiyorum.''
Emin Değer: "Kararın Türkiye’de insan hakları yönünden açıklık getirip getirmeyeceği konusunda kuşkulu olduğumu arzediyorum"
Mustafa Ekmekçi: "Söylenecek her şey söylenmiştir. Bir diyeceğim yoktur."
O günkü, son duruşmayı izlemeye gelenler de kalabalıktı. Amerikan Elçiliği Basın Ataşesi Marcie Berman Ries ile çevirmeni Çağfar Fikorca da gelmişlerdi. Gelenler arasında, tutuklu aileleri de vardı. Gülten Şeşen’in oğlu ölüm cezası istemiyle yargılanıyordu.
Karardan sonra Mamak içindeki belediye otobüsü, bayram yerine dönmüştü.
* * *
Cumartesi akşamı, Çankaya Sineması’nda "Ruhi Su Türküleri" vardı. "Ekin Danışmanlık-Bilar A. Ş."nin düzenlediği. Ekin'ciler İstanbul'u, Ankara'yı etkinlik bombardımanına tutmuşlardı sanki. Çok kişi etkinliğin birinden çıkıp, birine giriyorlardı, izlemek bile güçleşmişti. Ruhi Su gecesinde, sinemanın kapısının camları kırıldı. Polisler, biletsiz girmek isteyenleri önlemeye çalışıyorlardı. Çoğu ayakta, bir ana-baba günü. Hemen her yerde olduğu gibi, açış konuşmasını Aziz Nesin yaptı. Dışarıdaki kargaşayı eleştirdi; özette şöyle dedi:
Dışarıda camlar kırıldı, bu yanlıştır. Ruhi Su'nun cenazesinde de, hiç yoktan olaylar yaratıldı. Kalabalıktan çok polis vardı.Benim oğlum da götürüldü. 160 kişi gözaltına alındı, işkence edildi. Götürülenlerin hiçbiri mahkûm olmadı. Çektikleriyle kaldılar. Lütfen oyuna gelmeyin...
Aziz Nesin daha sonra, görevli polislerin, izleyicilerin fotoğraflarını çekmelerini, onları videoya almalarını eleştirdi:
Bizim resimlerimizi çekin, bundan memnun oluruz. Çekecekleriniz ileride çok işe yarayacaktır. Ama izleyenleri videoya almanız, polislik ahlâkına sığmaz..
Aziz Nesin daha sonra Ruhi Su ile ilgili anılarını anlattı; yıllarca birlikte olmuşlardı. Ruhi Su, çok ince yapılı bir kişiydi. Ağzından ağır bir söz duyan olmamıştı. Ruhi Su ile Aziz Nesin, bir gün vapurla Yalova’ ya gidiyorlardı. Tombalak bir kadın, bir ara Ruhi Su'nun sazının üstüne oturmuş, saz kırılmıştı. Ruhi Su:
— Kadına çok ağır söz söyledim! diyordu. Aziz Nesin merak etmişti. Ruhi Su'nun ağır sözü neydi acaba? Ruhi Su'ya sordu, şöyle demişti:
Hanımefendi, gördünüz mü yaptığınız haltı?
Ruhi Su, ilk halk önüne Taksim Belediye Gazinosu’nda çıktı. Aziz Nesin o zaman çok üzülmüş. "Salonlara Sığmayan Ses" diye bir yazı yazmıştı.
Ruhi Su, bir bankaya, halk dansları ile ilgili ezgiler veriyor, ayda beş yüz lira alıyordu. Bir gün Paris radyosundan bir mektup gelmişti. Paris radyosundan konserler vermesi için çağırıyorlardı Ruhi Su’yu. Ruhi Su, bankanın verdiği beş yüz lirayı kaçırmamak için bu çağrıya gitmedi. Gitseydi, ünü şimdikinin üç misli olurdu... Sonra banka, o ezgileri topladı, yapıtta Ruhi Su'nun adı yoktu! Aziz Nesin, şöyle dedi:
—Bir gezide bir sabah erken kalktım. Onun bitişik odada, kendi sesiyle bir balçıkla oynar gibi oynadığını gördüm. Sesi, kendi dışında bir varlıkmış gibi yoğuruyor, oynuyordu...
Ruhi Su için düzenlenen izlencede, Timur Selçuk'un da anıları vardı. Şöyle diyordu:
"Türkülerin çağdaş bir yorumla seslendirilmelerindeki yabancılaşma engelinin en güzel çözümünü görürüz Ruhi Su okuyuşunda. Keşke besteciler ve opera sanatçıları gerekli dersi alabilseler bu örneklerden. Cahil ve ezilmiş insanımıza tepeden bakmayan bir sesleniş-bilgili, dürüst, onurlu, ama alçak gönüllü, sevecen, derde neşeye ortak -İşte Ruhi Su-
Tiiimuur, sen önce çık -salonu şöyle bir çalkala- Millet hızını alsın ki beni sakin ve dikkatlice dinleyebilsinler-
Proramların sadece ajitasyon doğrultusunda yapılmaması konusunda bir diplomatik uyarı daha. Dünya görüşünden ayrılmayan bir sanat anlayışı. Bir sabır küpü ki seyredeni çatlatır -Gelecek günlerin görenlerin sakin inancı- vefalı, yalansız, yalın dostluklar -Sıdıka'lı, Ilgın'lı aşklar, sevgiler -Gene Ruhi Su-“
O gece, Timur Selçuk, Rahmi Saltuk, Sadık Gürbüz, Esin Afşar, Deniz Türkali, "Dostlar" korosu, Taner Barlas gerçekten güzel dakikalar yaşattılar. Ah, bir de "organizasyon" Türkçesiyle düzen bozuk olmasaydı. Bu bozukluk Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin ödül töreninde de vardı. İsmail Gülgeç, kalabalıktan içeri girip ödülünü alamadı. “Organizasyon bozukluğu” ile ilgili bir fıkrayı Aziz Nesin anlattı, şöyle:
1950'li yıllarda, Türkiye’ye gelen bir Amerikalı grubu, köylere götürürler. Bir köyde, Amerikalılar çok ağırlanırlar. Yer döşeklerinde oturur, tahta kaşıklarla sini üstünde yiyip içerler. Bir ara kurulun başkanı helaya gitmek ister. Ev sahibi. "Gel benimle" der, dışarı çıkarlar, biraz yürürler. Bir tarlaya varırlar. Köylü, "Burada işini gör!" der. Amerikalı orada işini görür. Dönerler. Ertesi sabah, ayrılırken kurulun başkanı, çok teşekkür eder, şöyle der
Her şey çok güzel; -hela yokluğunu kastederek- yalnız sizde organizasyon bozuk!
Köylü karşılık verir:
—Haklısınız efendim, bizde organizasyon bozuk! Organizasyon bozuk olmasaydı, sen taa oralardan kalkıp gelip, benim babamın tarlasına yestehleyemezdin. Ben senin babanın tarlasına yestehlerdim!