Turgut Bey Neden Sinirliydi?

Osmaniye'den yazan G.D.'nin mektubu oldukça eskiydi. Şöyle diyordu:
"Hey bre koca Ekmekçi,
Bu hitap biçimi sana ne denli yakışıyor bir bilsen!
Sevgisini yüreğimizin sırça köşkünde taşıdığımız, 'Adı güzel, kendi güzel, sesi güzel' Ruhi Su'ya ölümü nedeniyle gereken önemi verdiği için, önce Cumhuriyet gazetesine, sonra siz köşe yazarlarına damıtılmış duygularla, imbikten geçirilmiş sevgiler sunarım.
Cumhuriyet gazetesi ve o gazetede siz çalışanlar, yazılarıyla yüreğimizin tellerini titreştirenler olmasa sanırım, ‘aydınım' diyen bizlerin yüreği burukluktan kurtulmayacak.
Elmas ebem, 'Fukaranın hastalığı, zenginin orospuluğu belli olmaz yavrum' derdi. Ebem okumasız, yazmasızdı, ama ağzından çıkan sözler, namlusundan çıkan kurşunlar gibi hedefini döverdi.
Bizim bu yörede adına 'Abdal' denilen etnik bir grup var. Sevgileri, sövgüleriyle, gelenek ve görenekleriyle yaşayıştan ve dünya görüşleriyle ilginç bir topluluk. Hırsızlık yapmazlar, dilenmezler, para karşılığı, evlenenlerin düğünlerinde çalarlar. Çalgıları ise davul ve zurnadır.
Zeynep’in bir davulcu ile evlenmesinden sonra, aslında çok korkak olan yöremiz Abdallarına bir yüreklilik geldi. Bu yürekliliğin nedeni ise, gene onlara göre, 'iktidarla acar hısım oluşlarından’ ileri geliyormuş.
Komşu ilçe Düziçi'nde belediye yol yapım çalışmalarını sürdürürken bir boş arsa üzerine çadır kurmuş bir Abdal’ın çadır direğini dozerle yıkar. Abdal, bu yıkım karşısında bağırıp çağırmaya başlayınca, karısı Fatili elini beline dayayıp kocasının karşısına dikilir:
Bana bak herif, der, minnet etmeden ırayım (reyini, oyunu) verenin kazzığını da sökerler, üzzüğünü de……. Söylenmeye hakkın yok, kes sesini!
Hey! Kazzığınızı sökenlere oy verenler. Yürecikleriniz ne denli yaralı söylermisiniz?
Sayın Ekmekçi, bunları niye yazdım? Yazınca öylesine rahatladım ki. Yazarsan köşende ciğerim yarılır. Adımı da yaz. Yazdıklarıma yer verirsen sana çaresizlik daha çok yazarım. Saygılar, sevgiler sunarım..."
* * *
Meclis Başkanı Necmettin Karaduman’ın Meclis bahçesinde verdiği kokteylde Turgut Bey nasıl da sinirliydi. Turgut Bey’in bir grupla konuştuğunu görünce Nimet Arzık'a:
Haydi başbakanın yanına gidelim, bakalım neler söylüyor, dedim.
Sen git, dedi Nimet Arzık, ben gitmem!
İçimden, "Demek artık Turgut Bey ilginç olmaktan çıkmış" diye geçirdim. Yanlarına vardığımda, bir grup yabancı büyükelçi, Turgut Bey'in çevresini almışlar, seçimler konusunda sorular yöneltiyorlardı. Biri:
Cumhuriyet’in kamuoyu araştırması da sizin iyi olduğunuzu gösteriyor... dedi.
Turgut Bey, henüz bir şey söylemenin güç olduğunu söylüyor, ama yazılanlardan partisine de bir pay çıkarıyordu. Keyifli görünmeye çalışıyordu ama, değildi. Kokteyle Semra Hanım gelmemiş, o yalnız gelmişti. Biri:
Süleyman Demirel için ne diyorsunuz? diye soruverdi. Turgut Bey, geçiştirmeye çalışırken, Büyükelçiye "No Comment!" (Yorum Yok) dedim, gülüştüler...
Turgut Bey'e Süleyman Bey sorulur muydu?
Ayrılıp, Nimet Arzık’ın yanına gittim. Kimler nerede ne yapıyor, gözlüyoruz. Yine Turgut Bey, çevresinde gazeteciler, milletvekilleri, konuşuyorlar...
Turgut Bey:
ANAP’ın gücünü Cumhuriyet bile kabul etti. Onun anketinde olay ortaya çıktı! dedi. Cüneyt Canver:
İşinize geldiği zaman dayanak olarak Cumhuriyet’i gösteriyorsunuz, işinize gelmediği zaman da 'Bab-ı Ali'nin Pravdası' diyorsunuz! dedi.
Biri o ara:
Sol amigo da diyorsunuz! deyince Turgut Bey:
Ben bir Yalçın Doğan'a ‘Sol amigo' dedim, başka kimseye demedim! dedi.
Bana da dediniz! deyince;
Evet, sana da dedim! demez mi?
Haydaaa! Çocukluğumuzda karşılıklı tekerlemelerle atışmalar geldi usuma.
Turgut Bey, kamuoyu araştırmalarıyla da dalgasını geçiyor:
Şiar, Piar, ha bu diyar... diyordu.
Demokrasinin “D"sinden anlamadığı nasıl da belli! Nakşibendi Şeyhinin elini öperek kurmadı mı partiyi 12 Eylül'den sonra?
Biri de:
Cumhuriyet’i nasıl tavladınız Sayın Başbakan? diye sordu.
O sırada Cüneyt Arcayürek geldi. Turgut Bey, ona:
Siz Ecevit’le gidiyormuşsunuz geziye, öyle mi? diye sordu. Cüneyt:
Yooo, diye karşılık verdi. Ben sizinle çıkmayı düşünüyordum.
Hangi gazetecinin, kimle geziye çıkacağı başbakanı niye ilgilendiriyordu? Başbakan, böyle bilgiler de topluyordu demek..
Bu sırada radyoda, TV'de konuşmaları yayımlanan "Büyük Vatan Partisi" Genel Başkanı, gazeteci Tayyar Şafak’a:
Siz iyisiniz! dedi.
Nasıl yani çok mu oy alacağız?
Hayır, oy almayacaksınız, tabelanız bile yokmuş. Ama iyi gazetecilik yapıyorsunuz!
Seçim konuşmalarında gazetecilik. Devletin radyo, televizyonlarında tabelası bile olmayan partiye konuşma olanağı sağlamak, böyle yasa çıkartmak demokrasiyle bağdaşır mı, bağdaşmaz mı? Bu, neyin kurnazlığı?
Tayyar Şafak, Turgut Bey’e:
Ben de sizinle geziye katılmak istiyorum! dedi. Turgut Bey:
Olmaz, dedi, o olmaz...
Turgut Bey, demokrasiyi de banker olayına mı çevirmek istiyordu?
***
Celal Bayat'ın cenaze töreninde olanlar, askerleri de, asker ailelerini de çok üzmüştü. Bir albayın eşi telefon etti:
Cenazenin konduğu top arabasını Harbiyelilerin çekmesi olayını. Celal Bayardan özür dileme olarak nitelemek ne ayıp! diyordu.
Eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, cenaze töreninde yoktu. İstanbul'daydı.
Cumhurbaşkanlığı sırasında Korutürk'ün tek korkusu, Bayar’ın onun döneminde ölüvermesi miydi? Anıtkabir konusu o zaman ortaya atılacaktı. Neyse. Bayar o zaman ölmedi. 12 Eylülcüler gelir gelmez, ölecek eski cumhurbaşkanlarının Anıtkabir'e gömülemeyeceklerine ilişkin yasayı çıkarmışlardı.
Korutürk’ü telefonla aradım. Aramızda şu konuşma geçti:
Paşam saygılar..
Mustafa Ekmekçi, sen misin?
Benim efendim.
Evet, ben de Korutürk...
Saygılar sunarım, nasılsınız?
Afiyetteyim Allaha çok şükür.
Sizi burada gözlerimiz aradı...
Evet ben Bayar’ın kızına taziyet telgrafı çektim, damadına da birlikte. Binaenaleyh, merasime iştirak zarureti duymadım...
Gözüm aradı, eğer bu devlet töreniyse 'Paşam nerede acaba?” diye.
Sağol, daima hatırlarsın. Emin ol Ekmekçi, yazılarını okuyorum. Candan, samimi, açık yazan bir çocuksun sen. Tam bir Türk çocuğusun. Bunu bana, zannediyorum, Cumhurbaşkanı da sordurmuş Akademi Komutanı vasıtasıyla, onlar da sordular, ‘Nerede, niye gelmedi?’ filan diye. Kendilerine cevap olarak aynensana söylediğimi söyledim. 'Taziyet telgrafı çektim. Vazifemi yaptım, kabul ediyorum. Bu itibarla resmi merasime iştirak etmedim' dedim. Orada ayakta durmak, sıcaklar da vardı. Mesele bundan ibaret...
Ankara'ya ne zaman dönüyorsunuz?
Daha yeni geldik canım, yazı geçirelim istiyoruz burada...
Peki efendim, size sağlık dilerim. Emel Hanım’a saygılar sunarım.
Gözlerinden öperim...