Şükran Ketenciye Milliyet’ten transfer önerileri gelince şu karşılığı vermiş:
Kusura bakmayın, gelemem. Ben şimdi DİSK davasını izliyorum!
Kendini işine vermiş gazetecinin gözü, parayı pulu görmez, İlhan Selçuk telefonda:
Seni kutlarım Ekmekçi, dedi, Ali Nesin'le ilgili davayı izleyip, iyi yansıttın...
Sağol, dedim, Bu sözlerin bana ödül yerine geçti...
Gazeteci, bir olayın üstüne gittiği ya da yansıttığı zaman, yankıları ölçüsünde kıvanç duyar. Bu yankılar olumlu da, olumsuz da olabilir. İstanbul'dan Avcılardan yazan Doğan Oğuzer adlı okur, belli ki, bana çok kızmış. 28 ağustos günlü mektubunda özetle şöyle diyor:
“Sayın Ekmekçi,
Gözünüz aydın, Ali Nesin terhis olmuş. Siz de kurtuldunuz, biz de kurtulduk. Bu kurtulmadan siz memmun olmayabilirsiniz. Hani yazacak konunuz azaldığı, Konya'lara Isparta'lara gidemeyeceğiniz için.
Sayın Ekmekçi, şaka bir yana, Türkiye'de yazı işleri müdürlerinin, yazarların, dernek yöneticilerinin, şarkıcıların vb.nin 2-4 yıl yattıktan sonra aklandıkları, ya da en az 5-8 yıla mahkum oldukları bir ortamda, disiplinsizlik iddiası ile 2 kişinin 2 ay tutuklu kalmasının kıymeti harbiyesi nedir ki? Ali Nesin, Aziz Bey'in oğlu olmasa, ayni duyarlılığı gösterecek miydiniz? Hiç sanmıyorum..."
Okurun bana kızan mektubunu okuyunca, düşündüm. Çarpıcı haberler, gazetelerin manşetlerinde gösterilir. Bir trafik kazasında ölü sayısına ya da kazayı kimin geçirdiğine bakılır. Sade vatandaşın trafik kazasında hafif yaralanması, haber bile olmaz. Eski gazeteci arkadaşım Celalettin Ünlü, kavşakta, trafik lambalarına bakarak geçerken:
— Çabuk geçelim Ekmekçi, yoksa gazetelerde tek sütun oluruz derdi. Ölüm haberimiz tek sütunda çıkacak yani! Gerçek bu...
Eskiden bir gazeteciye kelepçe takıldı mı, gazetelerde üç sütuna haber olurdu. Bir asistan görevinden alındı mı, manşet. O denli yalnızlaştı ki toplum, uyandırabilmek için ne gerekiyor bilemem…
Duyarsızlık karşısında, İstanbul'daki “Sinagog kırımı(katliamı)” bile kaç para? Haftaya görürsünüz, gazetelerin eteğine inecektir. İstanbul arsaları Araplara satılırken, bu toplu kırımların olabileceği bile yöneticilerin usuna gelmeliydi. Eskiden, Türkiye'deki azınlıkların Mecliste temsilcileri, milletvekilleri vardı. Ülkenin yüzde 99'u “Müslüman" diyerek, bu kafayla, Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin Meclise temsilci göndermeleri kalktı. Rum mağazalarına baskın olayı 6-7 eylülde Demokrat Parti iktidarında oldu. Bir ülkenin vatandaşları, orada yaşayanlar, hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, hangi ırktan, hangi dinden olurlarsa olsunlar, eşit koşullarda yaşamalıdırlar. Bunların can güvenliklerini sağlamak, devletin görevidir. İş başındaki hükümetlerin görevidir. Bugünkü iktidar, bu görevleri yerine getirememekte, ne mal, ne can güvenliği sağlayabilmektedir. İşte, iktidarların aciz kaldığı noktada basının görevi sürmektedir.
Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı, dört yıl eğitim verdiği yüzlerce müfettişe görev vermemekte, onları açlıkla karşı karşıya bırakmaktadır. Hasan Sağlam döneminde, yani 12 Eylül döneminde, “sizi denetçi (müfettiş) yetiştireceğiz" diye, ilkokul öğretmenlerini toplamışlar, dört yıl eğitimden geçirmişler, sonunda bunları “müfettişlik" sınavına tutmuşlar. Müfettiş olmak için hiçbir engelleri yok. Kimilerine, sınavda sorulan sorulardan birkaçı şöyle:
“Hazreti Hamza’nın dişi hangi savaşta kırıldı?
'Din ve Ahlak Kültürü' dersinin asıl adı nedir?
Hangi yazarların kitaplarını okuyorsun?
Dağ başında, güneşsiz bir günde kıble nasıl bulunur?"
Denetmenler (Müfettişler) olayına buncağız değindim, yine duracağım üzerinde. Bu haksızlık önlenene dek arkasını bırakmayacağım...
Bugün öğleden sonra, saat 14.00’te, Konya’da Batı Bölge Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde, Ali Nesin ile Sevan Bedros Nişanyan’ın duruşmaları var. Duruşmada, Askeri Savcı Yargıç Kıdemli Yüzbaşı Yücel Göktaş, esas hakkındaki görüşünü bildirecek. Isparta'daki duruşmada, oradaki askeri savcı, Ali Nesin ile Sevan Bedros Nişanyan’ın yirmi yıla varan hapis cezası ile cezalandırılmalarını istemişti. Askeri savcının esas hakkındaki görüşünü belirtmesinden sonra, Ali Nesin ile Sevan Bedros Nişanyan, savunmanları Veli Develioğlu ile Ayavar Cankara savunma yapacaklar. Daha sonra, büyük olasılıkla, duruşma yargıcı Kıdemli Yüzbaşı Selçuk Şimşek, kararı açıklayacak.
Türkiye'de Ali Nesin ile Sevan Bedros Nişanyan’ın davası, hemen hemen yalnız "Ankara Notları''nda geçerken, dünyada çok geniş yankılar yaptı. "Uluslararası Af Örgütü", "Helsinki Watch” dava ile ilgilenerek, bilgi toplamaya girişti. Kısa adı AMS olan "American Mathematical Society" Amerikan Matematikçiler Derneği'nin İnsan Hakları Komitesi Başkanı Prof. Davis Chandler'ın Washington Büyükelçisi Şükrü Etekdağ’a yazdığı mektup elime geçti. Prof. Leslie Joshua ile Prof. Davis Chandler'ın adreslerinin de verildiği mektupta, Elekdağ'a şöyle deniyor: "Ekselansları,
Genç Türk matematikçisi Ali Nesin, araştırma alanında büyük bir saygınlığa sahiptir. Meslektaşları ve arkadaşları, ağır suçlamalar altında Isparta’da yargılanmayı beklediği haberi üzerine derin kaygıya kapılmışlardır. Böyle bir durum, uluslararası düzeyde tüm matematikçileri ilgilendirecek bir konudur. Bu nedenle sizden, Dr. Nesin'in tutukluluk koşulları ve hakkındaki davanın evreleri (safhaları) hakkında ivedi bilgi rica ediyoruz. Bu konudaki yanıtınızı... adreslerine gönderebilirsiniz. Bu konuya göstereceğiniz ilgiye büyük değer verdiğimizi bilmenizi isteriz. Saygılarımızla"
Bundan başka, Amerika'da Wesleyan, Princeton, Rutgers, İllinois, Connecticut üniversitelerinin de aralarında bulunduğu sekiz üniversiteden dokuz öğretim üyesi. Başbakan Turgut Özal’a yazdıkları 27 ağustos tarihli mektuplarında özetle şöyle dediler:
"Saygıdeğer Turgut Özal, Türkiye Başbakanı, Başbakanlık-Ankara,
Sayın Ekselans,
Bizler, Yale Üniversitesi'ndeki çalışmaları sırasında Dr. Alı Nesin ile meslektaşlık yapanlar, onun durumu hakkındaki endişelerimizi saygı ile bildiririz..
O matematik topluluğumuzun parlak ve çok değerli bir üyesidir. Ve biz onun meslek yaşamına tekrar başlaması için büyük bir sabırsızlıkla beklemekteyiz" (Princeton Üniversitesinden Prof. Zoe Chatzidakis ve 8 arkadaşı)
Yine, aralarında Amerikan Matematikçiler Derneği İnsan Hakları Komisyonu'nun Başkanı Davis Chandler'ın de bulunduğu, yedi üniversite öğretim üyesi, Başbakan Turgut Özal'la, Genelkurmay Başkanı Orgenaral Necdet Ürug'a uzun bir mektup yazarak, olayın geniş bir özetini yaptılar. "Konu komitemiz ve Uluslararası Af Örgütü'nce incelenmekledir" dediler.
Yargılama sürdüğü için, ayrıntılara girmiyorum. Haberini vermekle yetiniyorum...
9 Eylül 1986, Cumhuriyet