İsmail Gülgeç'in, geçen hatta 2 Kasım pazar günü "Cumhuriyet Dergi "de çıkan karikatürünü Hüsnü Göksel pek beğendi. Gülgeç'e yazdığı kartta şöyle dedi:
"Sevgili kardeşim Gülgeç,
Cumhuriyet Dergi'nin bu sayısında çıkan beş avcı karikatürünü katıksız bir zeka, ince bir anlatının nefis bir ürünü olarak zevkle seyrediyorum. Haddim olmayarak kutlar, gözlerinden öperim"
Yarın 10 Kasım Hüsnü Göksel’in, yarınki Cumhuriyet'te "Atatürk'e Veda" başlıklı bir yazısı çıkacak. Yazı, gazetede çıkmadan okuduğum için söylüyorum, kesilip, saklanacak bir yazı.
* * *
Gazetelere göre, SHP toz duman! Hinthorozu Erdal Bey, pek öyle düşünmüyor. Cuma sabahı, telefonla sordum bu konuyu, gidişi:
İyi, normal, olağanüstü bir şey görmüyorum... yanıtını verdi.
SHP’de rüzgârlar var; parti ise çok yeni. Sert rüzgarlara dayanabilir mi? CHP'de olsa kolaydı. O, altmış yıllık bir çınardı. Bu, daha bir fide. Bölünmeye, yıpratılmaya dayanamaz. Bu küçük kurultayda seçim yok. Ancak, ara seçimden çıkılmış. Üstünde çok konuşulmuş. Erdal Bey’le, Deniz Baykal’ın ilk görüşmelerinde, tatsızlıklar çıkması pek iyi değil. Hinthorozu, Deniz Bey’e sert çıktı. Deniz Bey şaşırdı. Erdal Bey, yumuşak davranışının yanlış yorumlanacağını mı düşünmüştü? Burada herkese yer var. Herkes bir yerde şansını deneyebilmeli, demokrasinin kuralı bu. Kırgınlıklarla da bir yere varılmaz... Cuma günü öğleyin "sosyal demokrat" bayanların Bulvar Palas'ta verdikleri yemeğe gittim. Erdal Bey, yumuşak, umutlu, kararlı konuştu...
Göz ucuyla, politikacıları izlerken, ağırlığı hafta boyunca "Kitap Şenliği"ne verdim. Bir de, YÖK Yasası’nın 44. maddesinin değiştirilmesini isteyen gençlerle ilgilendim. Bunun üzerinde duracağım daha... Türk-İş salonlarında, Cumhuriyet Kitap Kulübü'nün şenliği sürerken, "Dost Sanat Ortamı" salonunda, dilekçe davası sanıklarının savunmanlarından oluşan "Aydınlar Dilekçesi" adlı yapıt imzalandı. Sanıkların, savunmanların çoğu oradaydı. Yapıtta ifadesi olan herkes kitabı kendi satın alıyordu. Kitapları satın alan sanıklar, sonra onu birbirlerine imzalatıyorlardı. Aziz Nesin, İlhan Selçuk'a şu fıkrayı anlattı:
"İki bektaşi işsizmiş. Yahu, biz de bir iş tutalım!' demişler. Ne yapalım, ne yapalım?' derken, şarapçılık yapmaya karar vermişler, ikisi de birer testi şarap ile birer kupa, maşrapa sağlamışlar. Birer köşeye durmuşlar. Gelen, giden pek yok. Sonra, biri öbürüne sormuş:
Sen ne satıyorsun?
Şarap satıyorum!
Kaça satıyorsun?
Bir metelik!
Öbürü ceplerini karıştırmış, bir metelik bulmuş.
Doldur kupayı bakalım! demiş, içmiş. Bu kez öbürü sormuş:
Sen ne satıyorsun?
Şarap!
Kaça?
Kupası bir metelik!
Doldur bakalım!
Karşılıklı birbirlerine, ‘doldur bakalım’ diye diye şarapları bitirmişler; akşam eve giderlerken, biri öbürüne:
Erenler, iyi alışveriş oldu! demiş..."
"Aydınlar Dilekçesi Davası" kitabına atılan imzalara, yazılan yazılara baktım. Birkaçı şöyle:
"Ekmekçi'ye candan sevgiler-Oralp Basım", "Dost Ekmekçi, aydınlık günlerde birlikte olma dileğiyle saygılar-Güler Tanyolaç", "Sevgili dost Ekmekçiye yeni kavgalarda birlikte olalım-M. Emin Değer". "Sevgili Dost'a-Haldun Özen . "Sevgili Ekmekçi, dilekçesiz aydın günlere-Salih Şencan". "Değerli dostum Ekmekçi'ye içten sevgiler-Halit Çelenk", "Sevgili Ekmekçi, birlikte aydınlık günlere-Nurkut İnan", "Ekmekçi’ye sevgilerle-Uğur Mumcu" Daha var, böyle gidiyor.
İçimden gülüyor. "İyi alışveriş oldu!" diyordum. Aziz Nesin üç tane almış, İlhan Selçuk:
Üç bin üç yüz lira ne böyle? dedi.
Ancak kurtarıyor, daha sağlam izlenimi versin diye! gibisinden yanıtladı Aziz. Gülüştük.
Kitaplar iki kişiye parasız gönderilmişti. Cumhurbaşkanı Evren ile Meclis Başkanı Karaduman'a. İlk dilekçeler onlara verilmişti ya, ondan. İmza günü iki gündü, ilk günü akşamı bir de kokteyl verildi. Burada, Nurkut İnan, Ahmet Tahtakılıç konuştular. Tüyap’ta ödül almaya gittiğinden Nesin'in konuşmasını Haldun özen okudu. Aziz Nesin, özetle şöyle dedi:
”... Sevincimiz 'vatan hainliği’ damgasından kurtulmamızdan değil. Türkiye'de aydınların da bulunduğunu ve Türk aydınının Türk halkıyla birlikteliğini dosta düşmana ve dünyaya kanıtlamamızdandır.
Türk aydınlarının ve yiğit savunmanlarımızın demokratik direncini gösteren bu kitap, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1. Sayılı Mahkemesi'nin kararıyla birlikte şimdiden Türk siyasal tarihinin bir anıtı olmuştur.
Aydınlar Dilekçesi'yle başlayan Türk aydınlarının eylemi 'Ekmek ve Hak Dilekçesi' ile sürmektedir ve daha başka eylemlerle de elbet sürecektir. Ortaklaşa kitabımızın önsözünde 'Aydınlar Dilekçesi'ni' imzalamaktan kaytarmak isteyenler anlatılmıştır. Şimdi de 'Ekmek ve Hak Dilekçesi'ni imzalamaktan kaytarmak isteyenler, bu eylemlerin sonunda parti kuracağımız bahanesini uydurmaktadırlar. Bunlar ve böyleleri hep olacaktır. Aydınlar Dilekçesi'ni imzalamak ve imzalatmakta büyük özveriyle çaba gösteren suç ortaklarımız, suç ortaklarımın, aydınların 'Ekmek ve Hak Dilekçesi'nin imzalatılmasında da aynı özverili çabayı göstereceklerine inanıyorum.
Şu gerçeği de açıkça söylemek bir doğruluk borcudur ki bu kitabın gerçek yaratıcıları bizler değiliz, çarpık yönetim ve yönetmenlerdir. Yönetmenlerin antidemokratik davranışları olmasaydı bu kitap ortaya çıkamazdı. Bu bakımdan, gerçekleri halkımıza açıklamamıza yardımcı ve aracı olan yönetmenlere teşekkür etmek borcumuzdur..."
***
Cumhuriyet Kitap Kulübü’nün düzenlediği "Ankara 3. Kitap Şenliği" bu akşam bitiyor.
İmza günleri bir ölçüde, kuyruk olarak filan çözümlendi ya, "açıkoturum”ları izleyemeyenler, salona giremeyenler oldu. Bunun için de, dışarıya televizyon konarak, dışardakilerin izlemesi sağlandı, ilk günlerde görülen protestolar azaldı. "Dil" konusundaki açıkoturumu izleyenlerin çok kalabalık olmayacağını sanırdım. Dışarda kalanlar kapıları yumrukladılar. Açıkoturumu yöneten Sami Karaören, kaç kez uyarmak, rica etmek zorunda kaldı. Arı dile gösterilen ilginin yanında, belki de Türk Dil Kurumu'nun kapatılmış olması, tepkilerin böyle açığa çıkmasına yol açmıştı. İçeri giremeyenler, kapı altından kağıtlar atıyorlardı. Ne yazıyordu acaba kağıtlarda? Yan yana oturduğumuz Oktay Akbal, bunu pek merak etti. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Şerafettin Turan, Cahit Külebi, Talat Tekin konuşmacıydılar. Konuşmalar bittikten sonra sıra sorulara geldi. Muğla'dan "Kitap Şenliği" ile "açıkoturum”ları izlemeye gelen, emekli öğretmen Suphi Tuncer. "Dil Derneği" kurulması ile ilgili haberleri okuduklarını söyledi. Bu konuda bilgi istedi "Dernek kurulmalıdır" dedi Sami Karaören, bu soruya "Böyle bir çalışma vardır. Çalışmalar sürmektedir. Dileğinizi de kendilerine ileteceğim" yanıtını verdi.
9 Kasım 1986, Cumhuriyet