Düziçi Köy Enstitüsü’nde...

Erdal Bey'in, Adana SHP ikinci bölge toplantısını İzlerken, ilginç söylentilere de tanık oluyordum. SHP kulislerinde, Aydın Güven Gürkan'ın, birkaç arkadaşıyla MKYK üyeliğinden çekileceği, MKYK dışından, parti içi savaşımı sürdüreceği söyleniyordu. Otobüste, böyle bir olasılığı Erdal Bey'e sordum:
Bilmiyorum, duymadım dedi. Aydın Bey'le aramızda bir şey yok. İlişkilerimiz İyi...
Ama, söylentiler; ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz' atasözü. En İyisi beklemek..
Adana'yı çoktandır görmemiştim. Nasıl da büyümüş, ancak o ölçüde yaşayanlar arasında uçurumlar açılmış. Erdal Bey, yalnız dert dinledi. Çumitaş’da, 260 işçi ağustostan beri ücretlerini alamıyorlardı. Burada DİSK dağıtılmış, işçiler Türk-Metal’e kaydırılmışlardı. Türk-Metal ise, ücretlerini alamayan İşçilerle ilgilenmiyordu. Beş aydır aylık alamayanlar, kaymakama başvurmuşlar, Tarsus Kaymakamı'ndan, Fak-Fuk-Fon’dan yardım istemişlerdi. Kaymakam:
Sizin sendikanız var, sendikanıza başvurun. Fak-Fuk-Fon’dan size yardımda bulunamayız! demiş, dilekçelerini güvenliğe göndermişti. Güvenlikteki komiser, bu dilekçeye ne işlem yapacağını şaşırmıştı:
Siz, ne eylem yaptınız ki, kaymakam bey dilekçenizi bize yollamış? diye sordu. İşçilerin öncüsü;
Açız! yanıtını verdi. Güvenlikte, açlar için bir masa yoktu ki!
Firma seçimlerde, ANAP'a para yardımında bulunmuş muydu?
Kaç milyondu bu? Yerel gazeteler, “50 milyon” diye mi yazmışlardı? İşçiler, “ANAP'a yardım edinceye dek, işçilerin birikmiş ücretleri ödenemez miydi?” diye soruyorlardı.
Erdal Bey, Tarsus Gazetesi'nde de çıkan, yalanlanmayan bu olayları, Adana bölge toplantısında, SHP'lilere açıkladı. Çumitaş, traktör üretiyordu. Ancak, plansızlık yüzünden, yılda 4000-5000 traktör üretilirken, bu 250'ye dek düşmüştü. İşçiler, gerçekçiydiler, “Bu düşüşün nedenleri var, traktörlerin satıldığı İran'la Irak savaş İçinde. Ama, bizim durumumuz ne olacak?” diye soruyorlardı. Üretim yapmayacak fabrikaya, niye para bağlamışlardı?
“Güney Sanayi” önünden geçerken, Sevgi Soysal’ı neden anımsadım? Sevgi Soysal, bir Adana sürgün röportajında:
Güney Senayiii,
Ulan enayiii!
Demiyor muydu? Soysal gerçekte reklamı dinleyenleri mi, eleştiriyordu?
Adana'da Erciyes Sineması'nda, SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar, şunları söylüyordu:
Esnaf ve sanatkarların elinden tutan yoktur. Esnafın türlü derdi dinlenmemektedir. Sanatkar horlanmaktadır. Ama, ağa ve büyük sanayici mümtaz yer tutmaktadır. Ülke, ağaların, beylerin cenneti olmuştur.. Çöp bidonlarında sebze, meyve arayan yurttaşları görmekteyiz. Her köşe başında iş bekleyen insanları bulmaktayız. Açlık, sefalet almış başını gidiyor. Bugün insanlar en değer verdikleri namuslarını satmaktalar, yine de karınlarını doyuramamaktalar. Artık en yüce değerler, değersiz Özal zihniyetiyle yok olmuştur...
Adana'dan Düziçi'ne giderken, Cumhuriyet'in arabasını kullanan şoför Ali gösterdi yolda:
Bak abl, yol kıyısında ağaçlar arasındaki kadınları gördünüz mü?
Ben görememiştim, o anlatmayı sürdürüyordu:
Bunlara “Gece Yosması” derler. Hava kararınca, böyle yol kıyısına çıkarlar, gelip geçen “TIR” lan durdurarak, atlarlar. TIR şoförü, onunla seviştikten sonra, bırakır...
Peki, kadın nereye gider? TIR şoförü bıraktıktan sonra...
Bir başka TIR'la geri döner. Bu böyle sürer, gider. Trafik polisleri bazı akşamlar, operasyon düzenleyerek onları toplarlar. Bir de gündüz yosmaları vardır, onlar gündüz çalışırlar. Yalnız TIR'ları değil, arabaları da durdururlar. Yalnız arabanın “01” yani Adana plakalı olmaması gerekir. Adana plakalı arabayı dünyada durdurmazlar..
Adana’dan Düziçi'ne giderken, Osmaniye'den geçiyorduk. Osmaniye'de, Meslek Yüksek Okulu'nda olup bitenlere de değinmeliyim: Bu Meslek Okulu’nda cumaları toplu namazlara mı gidiliyordu? Buraya atanan, alınan öğretim elemanlarının çoğunun Humeynici oldukları mı söyleniyordu? Bunlar ölseler, bayanların ellerini sıkmazlardı. Bir yüksekokula atanacak kişide aranması gereken nitelikler, özellikle uzmanlık aranmıyor, dört yıllık okulu bitirmiş olmaları yeter görülüyordu. Öğrenci yurdu, biteli bir yıl olduğu halde bir türlü açılmıyordu. Yurt, okula 7 km. uzaklıktaki Fakuşağı Köyü'ndeydi. Öğrenciler, kız-erkek karışık olacaklar, kızlar evlenmeden doğuracaklar diye açılmadığı söyleniyordu yurdun! Okul kantininde, çoğu gazete, özellikle Cumhuriyet satılmıyordu. Tercüman’da zaman zaman manzumeleri çıkan Kız Meslek Lisesi Türkçe Öğretmeni B. Y. konuşurken Türkçe sözcükleri kullananları “komünist”likle mi suçluyordu? Yüksekokula müdürler, emaneten atanmış gibi miydiler? Kadroları merkezdeydi, haftada iki gün geliyorlar, yolluklarını alıp, özel makam arabalarında dolaşıyorlardı…
Osmaniye'den sonra, Düziçi’ne vardık. Düziçi, beni heyecanlandırırdı. Orada 1940’lı yılların başlarında kurulmuş Köy Enstitüsü vardı. Hiç görmemiştim ama, ününü duyardım. Ömer Lütfü Dağlar, enstitünün ilk müdürlerindendi. İsmail Safa Güner, burada eğitim başıydı. Okul binalarını öğrenciler, öğretmenler yapmışlardı. Adana'da Erdal Bey'e, bu eski Köy Enstitüsü'ne uğrayıp, uğrayamayacağını sordum. O, Fikri Sağlar'a sordu. Sağlar, “Uğrarız” dedi. Düziçi'nde, belediyeyi son seçimlerde SHP kazanmıştı. Veli Türkoğlu, belediye başkanı seçilmişti. Düziçi'nde gerçekten görkemli bir karşılama yapıldı. Osmaniyeliler de, Düziçi karşılamasındaydılar. Erdal İnönü, belediye balkonundan konuşurken, kadınların kızların, evlerin balkonlarından alkışlamaları görülecek şeydi. Gençler:
İşçi, köylü gençlik, SHP'de birleştik! diye sloganlar atıyordu. Erdal Bey, onlara:
İşçi, köylü, gençlik SHP’de birleştik, diyorsunuz. Esnafı da unutmayın! dedi. Esnaf da güç durumda…
Esnaf da birleşti! diye bağrışıyorlardı gençler
Erdal bey, konuşmasında, “Biz dine saygılıyız, tüm dinlere saygılıyız. Bir ayrım yapılmasını İstemiyoruz. Onun İçin Anayasa Mahkemesi'ne gittik” dedi. Ekledi:
Semavi dinlere küfredenler cezalansın! diyorlardı, biz tüm dinlere saygılı olunmasını istedik. Bir madde ile de şeriat düzenini getirmek istiyorlardı, buna karşı çıktık. Vatandaş şeriat düzenine dönmek istemiyor...
Erdal Bey, konuşmasını yaptıktan sonra, karşılaştığımızda:
Dinden söz ettim diye kaşların çatıldı galiba! dedi...
Düziçi Belediyesi'nde, Belediye Başkanı Veli Türkoğlu, Erdal İnönü'ye, Cumhurbaşkanlığı sırasında İsmet İnönü’nün Düziçi Köy Enstitüsü’ne gelişi nedeniyle, okul deflerine yazıp imzaladığı yazının fotokopisini verdi. İsmet İnönü, bunda şöyle diyordu: “Düziçi Köy Enstitüsü'nü ziyaret, eyi gün, eyi hatıra. Teşekkür. 6.10.1943-İ. İnönü”
Buradan doğruca, eski Köy Enstitüsü'ne gidildi. Burası şimdi öğretmen lisesi olarak kullanılıyordu. Bir ara, Eğitim Enstitüsü olmuş, 1978'de, faşistler binalardan birini yakmışlardı. Yanık yapı onarılmamış, öylece duruyordu. Kaç bin dönümlük alan çamlıktı, eski enstitü yok edilememiş, uygulama bahçeleri, tarım çalışmaları -aksayarak da olsa- döner sermaye biçiminde sürdürülmüştü. Suyu şakır şakır akan, “İrfan Çeşmesi”ni, 1940'lı yıllarda öğrenciler mi yapmışlardı? Bu okulu bitirmiş, bir emekli öğretmen, Erdal Bey'e Enstitü ile ilgili geniş bilgi verdi…