Sanatçının Sorunu...

Halk ozanı  şık Hüseyin Çırakman’ın şiirlerini biri kasetlere almış, şıkır şıkır para kazanıyormuş. Çırakman, bunu yapanı mahkemeye vermiş, yargıca da şu dilekçeyi:
“An gibi çiçeklerden bal yaptık/Sinek geldi ona kondu hâkim bey!/Haktan, halktan ilham alıp bol yaptık!/Onu kendisinin sandı hâkim bey!
Bir İştahla hortumunu batırdı/Rahatladı kanatların yatırdı/ şıkları eme eme bitirdi/Yıllar yılı içim yandı hâkim bey!
Hangi hakla bunu bizden aldılar?/Aç susuz, perişan yola saldılar/Eserlerimizle zengin oldular/Bu fırıldak böyle döndü hâkim bey!
Hastayım, parasız bakmıyor doktur/Hâkim bey vallahi derdimiz çoktur/Benim hiçbir sosyal güvencem yoktur/Nice hayat böyle söndü hâkim bey!
Çırakman, nerede insan hakları?/Bu hakları çiğner oldu çokları/Yasalarla önlen hakkı yokları/Yük dalıma fazla bindi hâkim bey”
Çırakman'ın davasına bakan yargıç, bu şiiri de dosyaya koydu. Ozan bu, derdini nasıl söyleyecek? Elbette ozanca. Çırakman'ı şöyle gören, bu şiirleri o yazamaz sanır. Garibanın tekidir o. Ancak onurlu kişidir, can kişidir... “Bugün Bize Hoşgeldiniz Erenler” türküsü onundu. Yıllarca radyoda çalındı, söylendi. Çırakman, başvurup da emeğinin karşılığını isteyince, radyodan türküyü kaldırıverdiler, iyi mi?
Ahmet Say'ın yayımladığı dört ciltlik “Müzik Ansiklopedisi”nde, Hüseyin Çırakman için şu bilgiler veriliyor:
“ şık Hüseyin Çırakman, 1930’da Çorum’un Sungurlu ilçesinin Körklü köyünde doğdu. Halk şiiri geleneğini sürdüren ozanlardandır. Okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş, daha sonra dışardan verdiği sınavla ilkokulu bitirmiştir. 'Halk içinde Çalar Okurum’ ve 'Halk ozanı, halkının derdini, kederini, neşesini, geleceğini halk adına, halktan yana düşünür, yazar' diyen  şık Hüseyin Çırakman'ın türküleri plaklara da alınmıştır. Bunlardan, “Bugün Bize Hoşgeldiniz Erenler' hem fon müziği olarak hem türkü olarak radyolarda çalınır, söylenir. ‘Hayatı ve Deyişleri’ (1956), 'Hoşgeldiniz Erenler’ (1969), ‘Sesimiz’ (1973) gibi kitaplarda şiirleri toplanmıştır.
SBF’de Prof. Özer Ozankaya, 1975'te yayımladığı “Toplumbilime Giriş” kitabının “köy” bölümünde, köylü çocuklarının da toplumsal sorunlara eğildiklerini belirtirken, Hüseyin Çırakman’ın cumhuriyetin 50. yılı için yazdığı “Barışımız Var” şiirine yer verir. Çırakman'ın bu şiirinden bazı dörtlükler şöyle:
“Bu bir hakikattir herkes bilmeli/Tarihten kahraman gelişimiz var/Hayın padişahı tahttan indirip/Düşmanı bu yurttan sürüşümüz var.
Girmesin yabancı yurdun bağrına/Ta o günden adım attık yarına/İnsan hakkı özgürlüğün uğruna/Laik cumhuriyet kuruşumuz var.
Çal oku ozanım türkünle sazın/Kim demiş alnında karadır yazın/Atatürk’e karşı çıkan yobazın/Başına yumruğu vuruşumuz var.
Bugün bile takke, fesi giyen var/Padişahın gidişine uyan var/ ‘Şeriatı kuracağız’ diyen var/Kubilay'ı kurban verişimiz var.
Fakiri yaşattık ancak düşünde/Yabancı devlette, elin işinde/Dünya alimleri keşif peşinde/Boş yere kafayı yoruşumuz var.
Atatürk'ün ilkesine uyarak/Ta gelmeden geleceği duyarak/Yurdumda sulh, cihanda sulh diyerek/Bütün dünya ile barışımız var.
İnsan haklarıyla tam hürriyetin/Arzusu bu İken bütün milletin/Ellinci yılına cumhuriyetin/inançlı, bilinçli girişimiz var.
İkrar verdik, feyiz aldık uludan/Aşkı bulduk içtiğimiz doludan/Öztürkçemiz Hacı Bektaş Veli’den/Her şeyi insanda buluşumuz var.
Sefil Çırakman'ım gerçektir sözüm/İnsan sevgisiyle yanıyor özüm/Çağın ozanıyım kör değil gözüm/Halk için gerçeği görüşümüz var.”
şık Hüseyin Çırakman'ın davası mahkemede olduğu için, bu konularda herhangi bir yorum yapmaktan kaçınmak istiyorum.
Sanatçılar önceleri seslerini plaklara okurlardı. Doldurulan plaklar satışa çıkardı. Pikabı olanlar bunları dinlerlerdi. Ruhi Su, her yeni plağı çıktığında gönderirdi. Bir gün Ruhi Su'ya:
Ruhi Bey, bana plak armağan etmeyin! dedim.
Neden?
Benim, onu çalacak pikabım yok! Ruhi Su güldü:
Anlaşıldı, sana bir de pikap armağan etmem gerekecek! dedi...
Ruhi Su, bir de plaklarının korsan kasetlere doldurulup satılmasından yakınırdı:
Öyle bir şey ki bu Ekmekçi, derdi, kimin kasetlere doldurduğunu bilmiyorsunuz. Türküleriniz çalınıp söyleniyor, size bir şey vermiyorlar!
Ruhi Su’nun bantları “imece” adıyla şimdi sağlanabiliyor.
Bu konuda derdi olmayan sanatçı yok gibidir. Sanatçılara plak doldurtan plak şirketleri, kaset olayına geç girdiler. Bu yüzden korsan kasetçiler, gözüaçık davranıp köşeyi döndüler. Son çıkan yasayla, sanatçılara “bandrol hakkı” verilmesi de çeşitli aksaklara yol açtı. Bu kez yöneticiler, bandrol gerekçesiyle, okunacak türkünün metnini istemeye başladı. Polisiye bir inceleme, bir çeşit sıkıdenetim yani “sansür” demekti. Türkü okunmadan yasaklanmış oluyordu. Bunun da sanatçıyı kollamakla bir ilgisi olamazdı. Korsan kasetçilerden neler çektiğini Selda Bağcan anlattı, şöyle:
'Türkiye'de biliyorsunuz, önce plakçılık vardı, kasetçilik 1974’te patladı. 1974’te benim ‘Türküola’ firması sadece plak üretti 1984'e dek. On yıl boyunca, onlar plak ürettiler, ötekiler plağı raftan aldılar, kaset bastılar. Türkiye'de tüm kasetçiler, plaklarımı kasete doldurdular, firmadan habersiz. Ayrıca güneydoğuda özel firmalar kuruldu, ’A’ ilinde korsan kasetçilik için. Adamlar korkusuz. O zaman yasa da şimdiki gibi değil, cezalar çok hafifti'. 'Türküola’nın Türkiye’de üç bin dağıtıcısı var diyelim, üç bin tane plak basıyor, herbirine birer tane gönderiyor. O hale düştü sonunda firma, hiç satamadı. Daha çok basamıyorlar plağı, kimse almıyor çünkü. Bir taneyi de kopyasını çekmek için alıyor. Türkiye'de sanatçılar böyle günler geçirdi. Kaseti olmayan herkes. Çünkü firmalar kasetçiliğe bir türlü sıvanamadı. Yeniydi Türkiye için. Boş kaset bulmak sorundu. Fabrikalar filan tümü sonradan kuruldu. 'Raks', ’Uzelli' sonradan kuruldu. Sizin hammaddeniz nasıl kâğıtsa, bizim de ham kaset. Kaset üreten fabrikaların geçmişleri çok yeni. Raks, biliyorsunuz İzmir'de birkaç kişinin ortaklığıyla kurulan bir firma. 1984'e dek, uzun yıllar biz kasete dolduramadık türkülerimizi. Dağıtıcıların çoğu yaptı kasetçiliği. Kurmuş aygıtını. Çekiyor kasetlerine, oooh! Halkın da kasete ilgisi arttı o sıra. Plak için pikap yok evlerde. Onun sanayisi yok Türkiye'de. Yani, işin içerisinde hep iş var. Firmalardan zamanında kimse uyanamadı. Hatta Unkapanı’nda, göz göre göre yapımcılar kendileri yaptılar öbür Firmaların kasetlerini, korsanladılar. Çarşıda 50-60 tane plak firması var, şimdi 80-90'a çıktı. Bunlar yapımcı. Dürüst, namuslu olmak zorunda, üretici bunlar. Bunların içinden kimisi plak üretmeyi sürdürdü, fakat biraz aklıevvel olan, hemen kasete dökebildi işi. Ve komşusunun, sanatçısının korsan kasetini yaptı! Ne komşuluk ilişkisi dinlediler ne şey ilişkisi yani. Yani on metre ötedeki sanatçısının kasetini basıp doldurdu adamlar. Yan yana iki dükkân, biri öbürünün plağını kasete doldurup satıverdi. Hepimizi öldürdüler. Çünkü firmalar kazanamadı, üretici firmalar mahvoldu. Onlar mahvolunca biz de mahvolduk! Sanatçıya yatırım yapamaz oldular, öylesine birbirine bağlı olaylar ki bunlar...
Şimdi bir bandrol olayı çıktı korsancılığı engellemek için. Türker İnanoğlu, videolar için başvurdu, plakçılar için de Yaşar Kekeva... O başvurdu. Ve korsancılık yapmadı gerçekten. Bu ikisinin önderliğinde, Türkiye'de telif hakları yasası çıktı. Hem sanatçıyı hem üreticiyi korumaktı amacı. Fakat devlet de bu arada bir taşla iki kuş vurdu, firma olarak bandrol almaya gittiğiniz zaman bütün şarkıların sözlerini istiyor, böylece bir “otosansür” uyguladı bizim gibilerin üzerinde. Yani, baştan sansür! Eskiden kasetleri yapardık, mahkemeye düşerse düşerdi, öyle toplatılırdı kasetler. Ama şimdi ürettiğiniz bir şeyi baştan devlet denetliyor, 'yayımlanamaz' derse, bandrol vermiyor...”
***
Düzeltme: “Zam Amca Hoşgeldin!” başlıklı ‘Ankara Notları’nda, en sondan üçüncü paragrafta geçen ikinci tümce: “... Gerekirse ceza hükümlerini de işletmek üzere, bu sorumlular YÖK’ten sonraki sistemde yer almamalıdırlar” biçiminde olacaktır. Düzeltir özür dilerim. M . E