BRÜKSEL — NATO merkezinde, Türk elçiliğinde bize bilgiler verilirken, Büyükelçi Osman Olcay girdi odaya Olcay, izlence dışı gelmişti. Onu görünce, hani “Yaşları benzemesin" derler, Seha Meray geldi usuma. Seha Meray’la çok iyi arkadaştılar. Seha Meray, 1970’li yılların belki ortalarına doğru SBF'de profesör, "Lozan" yapıtını hazırlıyor. Osman Olcay da Dışişleri’nde, Ankara'da kızakta. Prof. Seha Meray, Osman Olcay’a:
Bak Osman, der, devlet sana iş vermiyor. Gel, ben sana parça başı iş vereyim, şu kitabı bitirelim!
Osman Olcay, yardımcı olur, kitabı bitirirler. İki kişi değil onlar gerçekte, arkadaşlıkta; Necdet Uğur, Sadun Aren, daha var…
Seha Meray’la Osman Olcay'ın aralarında binbir muziplik de yaptıklarını duyardım.
Seha Meray, öleli çok oldu. Onu sayrıevinde görmeye gittiğimde bir arkadaşımla, şöyle demişti:
Siz de çağımızın, dünyamızın bir bölümünü yaşıyoruz. Yaşayanlar neler görecek?
Osman Olcay, odaya girdiğinde, büyükelçilikten bir yetkili "Konya konusunu" anlatıyordu. Olcay:
Ben de Konya meselesini öğrenmek istiyorum! dedi
"Öğrenmek istiyorum" sözü, diplomatça bir incelikti kuşkusuz. Bilmez olur mu? Belki de "Aman ha, bunlar gazeteci, pek çok açık vermeyin!" demeye getiriyordu. Sonra Osman Olcay aldı sözü, konuşmacı tam bir açık vermek üzereyken. Konuşmacı "Konya'dan başka Karapınar, bir de üçüncüsü var..." der demez. Osman Olcay, şöyle dedi.
Kanada, inanılmaz bir ısrarla uçuşların Kanada’da yapılmasını istiyor. İlle bizde kurulsun!" diyor. Kanada'nın yüzde 90’ı gelişmemiş. Gelişmemiş yörelere, bu bir olanak getirebilir.
Bize anlatıldı ki, Konya'da alçak uçuşlar için üs kurulması sorunu, gerçekte yeni değil. 7-8 yıllık bir konudur. NATO içinde, birçok ülkenin eğitim alanı sorunları vardır; Konya deyip geçmemeli, iki tane Belçika eder! O zamanlar, "Pilotların eğitimi için, alçak uçuş yapacaktan bir alana gereksinim var" denilince, Türkiye de "Biz de düşünebiliriz!" demiş. Yani "evet" bir anlamda bizden gelmiş! Şimdi, hem Kanada’da hem Konya'da araştırmalar, incelemeler yapılacakmış. Bu konuda bir "proje ofisi" kurulmuş. Bu ofisin başkanlığını da Federal Almanya yapacakmış.
Brüksel'de Zaventem Havaalanı, NATO merkezinin burnunun dibindeydi. Osman Olcay, şöyle dedi:
Burada gürültüden nasıl çalıştığımızı bilmezsiniz! Dakikada bir uçak kalkar, o da tepemizden geçer!
Osman Olcay, gelmiş geçmiş diplomatlar içinde, kuşkusuz iz bırakanlardan biriydi. Soruları ustaca çeliyor, siz hiç farkına varmadan, konuşmaların yönünü değiştiriyordu. Söz dönüp dolaşıp "Konya” sorununa geliyordu Olcay:
“Türkler ilkel bir toplumdur, ses çıkarmazlar" sözü doğru değildir, dedi
Daha önce de değindiğim gibi, Türkiye'nin isteklerinin ağırlığı. Batılıları az biraz ürkütmüş müydü ne?
Osman Olcay'a soru ne sormadım. Ancak, daha önce böyle bir NATO gezisine gelenlerden Aydın Aybay, Osman Olcay'a şöyle bir soru sormuş:
Efendim, bir nükleer savaş çıkabilir mi?
Osman Olcay, şöyle demiş:
Vaktiyle, İstanbul'da kömürle çalışan vapurlar vardı, yolculardan biri bir gün kaptana sormuş; "Kaptan, demiş, vapurun kazanı patlarsa ne olur?" Kaptan şu karşılığı vermiş:" Allah göstermesin!"
Osman Olcay’ın toplantımıza gelmesi ilginçti. İzlenceyi düzenleyenler de, toplantıya zamanında girmemiz için telaşlanıyorlardı:
Büyükelçi gelecek, aman gecikilmesin!
Yemek zamanı gelince, Osman Olcay'dan ayrıldık. Olcay. Türkiye’deki arkadaşlarına selam yolladı.
Oradaki görüşmelerimiz oldukça yoğun geçti Amerikalı John W. Salmon Jr.
İki yönlü nükleer silahların denetlenmesi konusunda bilgi vereceğim, dedi. Görüşmeler, boks maçının rauntları gibi sürüyor. Cenevre’deki maçtan sonra, iki taraf da memleketlerine dönüp değerlendirmeler yapıyorlar. Çok dramatik bir gelişme olursa, bu görüşmelerde, bir daha üst düzeydeki biri, gelip bilgi veriyor, örneğin, Reagan, toplantıdan sonra memleketine dönerken, NATO'ya bilgi verdi
Öğleden sonra, saat 15.00'te toplantıya gelen Amerikalı, esprili bir kişiydi "Türkiye ile ilişkiler"i anlatacaktı. Babası, 1962-1963 yıllarında, Türkiye'de havacı olarak çalışmış. Bu, daha 12 yaşında var yok, okulda, ikinci haftada öğretmen belli başlı Türk gazetelerini getirip manşetteki haberleri, fotoğraflarla duvara asmış. Bu resimler, Menderes’in asıldığını gösteren resimlermiş. Gerçekte politikacı olmak istiyormuş. Ancak o yaşta, Menderes’in asıldığını görünce, politikacı olmaktan vazgeçmiş, "siyaset bilimcisi" olmuş.
Bunun nedeni, Türkiye'de yaşamış olmamdır! diyor. Türkçeyi bilmiyorum, ancak 10'a kadar sayabiliyorum...
Küba krizi çıkınca, bunun Türkiye'yi ilgilendiren bir yanı da vardı; eşyalarımızı topladık. 24 saat içinde Türkiye'yi terk edecektik. O zaman krize neden olan füzeler, Küba'da duruyor. Gene biz Sovyetlerle, birtakım füzeler konusunu görüşmekteyiz!
Amerika'da çoğunluk, dünyanın geri kalan yerlerini de Amerika gibi sanır, doğru değildir. Amerika'da birçok kişi. Birinci Dünya Savaşı’nın 1917de başladığını sanır. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’na Amerika o zaman girdi İkinci Dünya Savaşı’nın da 1941'de başladığını bilir, çünkü o savaşa da o zaman girdik!
Bir arkadaş, Amerikalı diplomata Ermeni sorunu, Türkiye-ABD ilişkileri, Türkiye'ye yardımın azaltılması konularını sordu..
Bu durumda Türk-ABD ilişkileri nasıl?
Çok kötü!
Diplomat, esprili olduğunca da gerçekçiydi...
25 Haziran 1987, Cumhuriyet