Erdal Bey, şöyle diyordu
Bu kampanyada bizim kadar rahat konuşan kimse yok. Bütün öbür partilerin kendi çıkarları var. Kendi liderlerini kurtarmaya çalışıyorlar. Yahut da ANAP gibi, Özal’ı iktidarda tutmaya çalışıyorlar. Bizim öyle bir kaygımız yok. Biz demokrasi için uğraşıyoruz, halkın mutluluğu için uğraşıyoruz "Demokraside yasak olmaz” diyoruz, onun için sizden oy istiyoruz. (Yaşa sesleri, alkışlar)
Erdal Bey'e, gezi sırasında sordum:
Konuşmalarınızda argo sözcükler kullanıyorsunuz; "defterini düreceğiz". “kazıklıyor sizi Özal", gibi sözler söylüyorsunuz. Bunları nerede öğrendiniz? Kolejlerde filan söylenir mi bunlar?
Tabii, kolejlerde de bu sözler vardır, (gülüşmeler) halkımız söyler. Ankara'da bir hanım söyledi, bir argo idi, ama aklımdan çıktı, “Hep bizden fedakârlık isteniyor" anlamına bir şeydi...
Delik büyük yama küçük?
Hayır, hayır o değil, başka bir şey..
Erdal Bey, bir konuşmasında Turgut Bey için "sahtekâr bHe dedi satır arasında. Bir konuşmasında da yine Turgut Bey için, “utanmadan, sıkılmadan…” sözcüklerini kullandı. Erdal Bey’in Turgut Bey'le ilgili sözleri, dinleyicileri coşturuyordu.
Turgut Bey’in, "Mavi renk Yunan bayrağında var" demesi, Erdal Bey'i çok kızdırdı. Turgut Bey'in doktora görünmesinin çok yararlı olacağını söyledi, “Özal'ın dersini vermenin zamanı geldi şimdi" dedi.
Samsun'da, Günaydın gazetesi temsilcisi Ferruh Çetin, Türkiye’de ‘evet'lerin en az yüzde 70 olacağını söyledi. Söylediğine göre, Ferruh Çetin'in tahminler tutmuş geçen seçimde. 28 Eylül 1986 ara seçiminde, Samsun 2. bölgede, DYP'nin kazanacağını söylemiş, Hasbi Ağa ile bir de ANAP İl Sekreteri İhsan'la iddiaya girişmiş, elbisesine. Kazanmış. Ancak, ikisi de elbiseleri almamışlar.
Samsun'da Tuğra Otel de, Akpınar-Ladik Köy Enstitüsü'nde okumuş, emekli öğretmen Yahya Gündüz’le karşılaştım. Ali Yüce'ye selam söyledi. Samsun'da "Şehir Kulübü"nde yemekte, gazeteciler bir aradaydık. Hikmet Çetin, İlyas Kılıç, bizim masamızdaydı. Orta yaşlı bir adam geldi, Doktor Saraç'a şöyle dedi:
Burası Samsun Şehir Kulübü, buraya bir parti lideri gelmiş, öyle mi?
Doktor Saraç'a, ne demek istediğini sordum. Saraç:
Bu, eski bir partilidir. “Niye bizim haberimiz yok?" diye sitem ediyor yanıtını verdi...
1965 seçimleri sırasında, Samsun’a bir gelişimizi anımsıyorum. Süleyman Bey'le, Sadettin Bey de var. Samsun'un alanına asılan, Çetin Altan'la ilgili o dövizi tüylerim ürpererek anımsıyorum Şöyleydi: “anası.... olanın babası deyyusu ekberdir!" bunu nasıl yazarlar, nasıl asarlar? Demirel, buna nasıl izin verildi? Bu olayı 22 yıl geçmesine karşın, unutmamışım. O gezide, Akşamdan Aydın Köker vardı, ben Milliyet’teydim. AP’lilerden dayak yememek için, Aydın'la birlikte bir arabada, dolaşıyor, konvoyu izlemiyor, çook önceden çekip gidiyorduk. AP'liler, bizleri dövmek için ararlar, gazetecilere sorarlar:
Milliyet muhabiri nerede, Akşam muhabiri nerede, biliyor musunuz?
AP'yi tutan gazetelerden Zafer'in muhabiri:
Ben Milliyet muhabiriyim, ne istiyorsun? diye sorar. Son Havadis muhabiri de:
Ben de Akşam muhabiriyim, ne var? diye soracak olur...
Vaaay, sizsiniz demek? derler, "Durun biz değiliz, yalan söyledik!" demeye kalmadan, iyi bir sopa yerler, bizim arkadaşlar, bizim yerimize. Otele geldiler ki, başları sarılı. Anlattılar olayı. Gülemiyoruz da Aydın Köker'le birbirimize bakıyoruz. Gözlerimizi yukarıya yukarıya deviriyoruz. Sonra Demirel geldi, arkadaşlarımıza “geçmiş olsun" dedi, bize de şöyle bir bakarak, göz ucuyla 'geçmiş olsun" demek istedi. Olayı, Aydın Köker iyi anımsar sanıyorum...
Erdal Bey'in konvoyuyla Samsun'dan çıktık, bantta 'domdom kurşunu" türküsüyle, Selda’nın "Yürüyorum Dikenlerin Üstünde!' türküsü var. Konvoy'da arabamız “Güneş”in sesi Tayfur Ün, “Geleceğin başbakanı Sayın Erdal İnönü geliyor, sizleri otobüsün ön camından selamlıyor" diye duyuruyor...
Erdal Bey'in Karadeniz gezisi gerçekten başarılı. Bir kez, böyle bir girişime geçmekle, başarının ilk adımını atmış oluyor. Bir de eski CHP tabanının SHP'de toplandığı açık. Dr. Rahmi Saraç, Ecevit konusu açılınca şu fıkrayı anlatıyor. Adamın biri sayrılanmış. Çok acı çekiyormuş. Doktora gitmiş, doktor:
Ameliyat edeceğim, senin acın dinecek! demiş. Adam, sevinçten uçuyormuş. Kahkahalar gırla gidiyormuş. Doktor, ameliyat için içeri girmiş, elinde bıçağı varmış. Sayrılı adam ağlamaya başlamış. Doktor sormuş:
Hani seviniyordun, niye şimdi ağlıyorsun? Sayrılı karşılık vermiş:
Elindeki bıçağı ben yaptım!
Gümüşhacıköylü Selahattin Eymirli, Gümüşhacıköy'de Selçuk Altan’la ikimize şöyle demişti:
Ecevit, bizi hep ağlattı! Dağlara, taşlara onun adını yazdık, o zaman ağladık...
Şimdi?
Şimdi de bizi bölüyor, onun için ağlıyoruz!
Erdal Bey, Samsun'da basın toplantısı düzenledikten sonra, Ordu’ya doğru yola çıktık. Samsun'dan sonra, ilk durak Dikbıyık'tı. Çok kalabalık yoktu. Dinleyen Dikbıyık'takilerden bir okur:
Dikbıyık'a Demirel gelseydi, burası silme dolardı! dedi. Dikbıyıklıların çoğu Çerkesti. Sağ eğilimliler çoğunluktaydı. DYP’liler, bir gece önce "Erdal Bey’e biz de gideriz, o da evetçi!” dedilerse de, gelmediler. Burada, DYP çoğunlukta olduğu için kesin “evet" çıkar, deniyor...
Çarşamba'ya geldiğimizde, tam namaz saatiydi. Halk alana toplanmıştı. Ama ezan okunduğundan, ilçe başkanı, birazcık beklenmesini istiyordu. Genel Sekreter Fikri Sağlar, “Olur mu efendim, başlayalım" diyordu. İzlence keşmekeşine Erdal Bey ses çıkarmadı. Yanımdan geçerken:
Belki Sayın Ekmekçi camiye gidecektir, bekleyelim! dedi. Ezanın okunması biter bitmez de konuşma başladı...
Terme'de, Erdal Bey gelirken, güvenlik. Cumhurbaşkanının gezilerinde olduğu gibi, alanın ortasını boş bırakmış, kenarlarda, kıyılarda halk toplanmıştı. Tayfur Ün, gür sesiyle seslendi.
— Vatandaşlar, yaklaşın, otobüsün çevresine yaklaşın!
Yaklaştılar. Erdal Bey, gerçekten canını dişine takmış çalışıyordu. Oysa, bir halk sözümüz var: “El, elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar!" derler. Gerçi arabada türkü bantları vardı, ama bu türkü, o türkü değildi. Erdal Bey konuşuyordu:
— Mahkeme kararı olmadan kimseye ceza verilmez. Mahkeme kararı olmadan ceza verilmek usulü bir defa başlarsa, o zaman, kimlerin ceza göreceği hiç belli olmaz! Baştakiler birisine kızarlar, “Gözünün üstündeki kaşını beğenmedim" derler “Al sana bir ceza" derler. Kime derdini anlatacaksın o zaman? Sana da aynı şeyi yaparlar. “Eskiden itiraz etmiyordun, şimdi niye itiraz ediyorsun?" derler. İşte bunun için demokrasilerde, hukuk devletinde mahkeme kararı olmadan, kimseye ceza verilmez. Yasada olmayan da suç olmaz. Bunlar, insanların yüzyıllar boyunca uğraşarak, hapislere girerek, çıkarak, dünya kadar sıkıntıya katlanarak bulup çıkardığı şaşmaz ilkelerdir. Bunları yeniden bulacakmış gibi, halka sormak, aslında halka saygısızlıktır. Ama, bunları bırakalım, bir defa olan oldu, zararın neresinden dönülse kârdır. Halkoylamasında “evet" diyerek biz demokrasiye sahip çıkalım... diyorum. (Çok uzun alkışlar, ıslıklar) Halkoylamasında “evet" çıktıktan sonra, Özal'a da iktidarına da son verme günü yaklaşıyor. Şunun şurasında bir şey kalmadı…
Terme, vaktiyle sıtmalı yermiş. Rıfat Ilgaz'ın "Sarı Yazma"sında var bu. Terme'de karşılaştığım Cumhuriyet okuru Erdoğan Türer elinde Cumhuriyet, soruyordu:
Geziye Uğur Mumcu da katılacak! diye yazmışsınız, nerede Uğur Mumcu? Göremedim. Ali Sirmen de yok!
Uğur Trabzon’a geliyor, Ali Sirmen’in de ateşi çıkmış gelemedi! yanıtını veriyordum.
Bana ne? Bana ne? diyordu, siz yazmışsınız, yoklar!
Hay Allah, ne yapsam? Erdoğan Türer, fındık çiftçisi. Fındığını bırakıp gelmiş. Türer anlatıyor:
Terme, kavakçılıkta dünya İkincisidir. Şu plajımız, eşsizdir. Ancak, temmuz ortasından ağustosun onuna dek denize girilir. Bakmayın böyle boş olduğuna, bir süre önce halk bu plajlardaydı
Terme’de öğle yemeğini Evci belediye sınırları içindeki belediye plajında yedik. Burada duvarda resmi de olan sanatçı Necla Yener, türküler söyledi. Sabahattin Ali'nin “Aldırma gönül aldırma" türküsü çok alkışlandı...
Geziye gelenlerden, SHP Parti Meclisi üyesi, telefonla evini arayacak oldu, eşi şöyle dedi:
Metin sen nerdesin?
Karadeniz’de gezideyim!
Ama, televizyonda seni görmedim. Mustafa Ekmekçi'nin Ankara Notları'nda geziye katılanlar vardı, senin adın yok! Nerdesin Allahaşkına?
Vallahi gezideyim karıcığım! Ekmekçi yazmadıysa ne yapayım?
Ben, geziye katılacaklar listesini SHP’den almıştım. Eksik almışım demek. Bazı gazeteciler de katılmamış, başka arkadaşları gelmiş. Örneğin Oktay Pirim yerine Ayhan Aydemir gelmiş. Ayrıca adları yazılmayanlardan Baha Ülgen (Bulvar), Mehmet Güler (Ulus) gelmişler. Önder Doğan, Kemal Can, Yurtsay Mıhçıoğlu gelmeyenler arasındalar. “Söz”den Hıdır Göktaş’ın soyadı da “Aktaş” çıkmış. 2000’e Doğru’dan Zihni Erdem’in adını yazmamışım…
Terme’de ilginç öyküler dinledim. Savcı Doğan Öz’ü öldürdüğü gerekçesiyle dört kez ölüm cezasına çarptırılan, ancak son safhada Yardıtay Genel Kurulu’nda verilen bir kararla salıverilen İbrahim Çiftçi, buralarda turistik tesisler kurmak için girişimlerde bulunmuş, nasılsa başarılı olamamış!
7 Ağustos 1987, Cumhuriyet