Çizgiler...

Tan Oral, 12 Eylül 1987 günlü Cumhuriyet’te, Fatma Oran’ın, "Metin çizmekten hoşlanıyor musunuz? Bu çaba size ne ölçüde yararlı oluyor? Bir küllet olarak düşündüğünüz oldu mu hiç?" sorusuna şu karşılığı veriyordu:
Hayır olmadı... Ta başından beri metin resimlemeyi severek yaptım. Hatta gazetedeki ilk çalışmam da böyle başlamıştı; Mustafa Ekmekçi'nin Ankara Notları'nı, siyasi içerikli yazılarını resimliyordum. Daha sonra, gazete içinde diğer sayfalara, diğer alanlara doğru görevlerim genişledi...
Tan Oral’la birlikte yazıp çizmeye başladığımız yılları anımsadım. Bülent Dikmener, Yazı İşleri Müdürlerindendi, birgün telefon etti, "Ankara Notları çizgili olacak!" dedi. Öyle başladık... Çizgiler için "Ankara Notları”nın, yazı işlerinin, bu arada Tan Oral’ın elinde erken olması gerekiyordu. Tan Oral anlatmıştı, kimileyin, yazının çizgisini havada kurutarak, baskıya koşuşturuyormuş. Yazdıklarımdan çok, Tan’ın ne çizeceğini merak ederdim. Çok kez, yazıyla çizgi cuk otururdu. Birbirini bütünlerdi yazı ile çizgi. Bir gün Tan Oral telefon etti:
Ben, dedi, yazıdan pek bir şey çıkaramadım. Ne çizsem acaba?
Ben de pek bir şey anlaşılmasın diye yazdım. Satır aralarından anlaşılabilir!
Tan Oral’ın kafası karışmıştı!
Sizi çizsem olur mu? diye sordu.
Siz bilirsiniz.
Ertesi günü, yazının karikatürü bendim!
Karikatürist Nezih Danyal, bir gün şöyle dedi:
Yazıları Tan Oral yazsa, sen de karikatürleri çizsen. nasıl olur acaba?
Tan Oral yazar da, ben nasıl çizerim, onu düşündüm. Yazıda, gülümsemeyi vermek çok güçtür. Çizgi öyle mi ya...
Bu haftaki “Gırgır”da, Kenan Bey'le, Süleyman Bey’in karikatürleri vardı. 12 Eylül'den beri, Kenan Bey’in karikatürü ilk kez mi çıkıyordu ne? Çıkıyordu ama, onlara karikatür değil, fotoğraf demek daha doğru olur! Ağzı, yüzü düzgün çizgiler.
Bürodaki odamda, Atatürk'ün bir karikatürü var, duvarda asılı. Ratip Tahir Burak 1959 yılında çizmiş, ancak bir yerde yayımlanmamış. Aslı Semih Balcıoğlu’nda, bendeki fotokopi, bir fotokopiyi de Mete Tunçay almış. Kenan Modan’ın verdiği, Atatürk'ün gülen fotoğrafıyla yan yana duruyorlar...
Ankara’da "Simavi Karikatür Yarışması" ödül töreninde, Aydın Boysan’la birlikte izledik töreni. O. Sibirya’ya gidip dönmüş. Sergideki tüm çizgiler görmeye değer. Gelenler kalabalıktı ya, Turgut Bey yoktu.
Törene gelenler arasında Doğramacı da vardı. Sordum:
Ayağınız nasıl oldu? Yere sağlam basabiliyor musunuz?
Basıyorum, basıyorum... yanıtını verdi.
Yere sağlam basmak önemli ama, sağlam yere basmak daha önemli!
Oda sağlam, o da sağlam! dedi. Çürük tahtaya basmadığını söylemek istedi.
Turgut Bey, neden yoktu? Karikatürü sevmiyor muydu? Karikatür dergilerinde çizgileri artık, eskisi gibi sevimli değil miydi? İktidarının başlarında, bir basın toplantısında sormuştum:
Karikatürlerinizi nasıl buluyorsunuz? diye...
İyidir, iyidir; beni iyi çiziyorlar... yanıtını vermişti.
Karikatürlerde çirkinleşmek, ölçü olmalı. Anadolu’da bir söz var: "Zulmün artsın!" derler. Zulmü artan çirkinleşir, sevimsiz olur...
Siyasal havayı koklamak isterseniz, gülmece dergilerine bakın, hemen anlarsınız. Örneğin, gülmece dergilerinde Süleyman Bey de, Bülent Bey de iyi havada değillerdir. Basın, ikisini de tutmadı. Halkoylamasında “evet” çıkınca da, yasaklı gizi kalmadı. Bittiler. Hinthorozu Erdal Bey’in konumu daha başka, o geleceğin politikacısı. "İkibine Doğru" dergisinde, bu hafta Cemal Süreya'nın bir Erdal İnönü yazısı var. Şöyle başlıyor:
"Çevresine belirsiz bir mizah da yaymakta. Uzun vadede düzeltici, göz açıcı, yerine oturtucu bir mizahtır bu. Gülmece değil gülümsemece... Yarısı kendinden, yarısı hesaplanmış. Acemi görünüm. Erdal İnönü'de, yalınlığın, iyi niyetin, çıkarsız çabanın sadece kabuğu ya da susu değil, tanıtım ilanıdır da. Kravatının öyle hafifçe yana kayıvermiş olması, yalnızca kumaşının çok hafif olmasından mıdır acaba.
Demokrasimizin utangaç jokeri.
Gerçek anlamda cesaret sahibi. Yasal kuruluş temsilcileri arasında, 12 Eylül uygulamalarına ve General Evren'e karşı ilk çıkışı o yaptı. İlk yarayı, daha MGK döneminde, ondan aldı Kenan Evren. Bir dokunulmazlığı da var sanki. Doğrudan kişiliğinden geliyor..."
Cemal Süreya, Hinthorozu'nu yazmıyor, çiziyor sanki. Bir de eleştirisi var, şöyle:
"SHP Genel Başkanı olalıberi kendi kişiliğiyle açıklanmaz sayabileceğimiz bir tek yanlış yaptı bence; Turgut Atalay olayında fazla aceleci davrandı. Bir süre sonra da olaylar geliştikçe, o davranışlarıyla çelişik bir duruma girer gibi oldu. Daha doğrusu girmek zorunda kaldı. Aynı sonuca gitse de. bunu kendine özgü ritm içinde gerçekleştirebildi...”
Turgut Atalay'ın 18 Nisan 1987 günü Siirt'te yaptığı konuşma, basına yansıdığı gibi değil. Basında çıkan, eksik, yanlış haberlere dayanarak, Turgut Atalay'ın iki yıl süreyle, SHP’den çıkarılması büyük haksızlık. SHP, bunu nasıl yapar? Turgut Atalay’a verilen ceza, gerçekte iki yıl değil, seçimlere giremeyeceğine göre, altı yılı buluyor. Yasaklar kalksın, derken, yeni yasaklarla mı karşılaşıyoruz?"
Cemal Süreya'nın Turgut Bey'i tanımlaması ilginç okuyun!
Dil Derneği’ne üye olmak için başvurular sürüyor. Üyelik başvurusu için adres: Ziya Gökalp Bulvarı, SSK İşhanı Kat 7, No: 425. "Ankara Notları”nda, birkaç satırla yapılan kısa duyurunun, nasıl da geniş yankı yaptığını Dil Derneği yöneticileri söylediler. Buna sevindim. Yurdun her yanından, yurtdışından, Dil Derneği’ne yapılan üyelik başvurulan üzerine, başvuranlara üyelik bildirimi yollandı. Bildirimler, Dil Derneği Yönetim Kurulu'nda değerlendirilecek. Dernek yöneticileri, derneğe üyelikleri kesinleşenlere. önümüzdeki hafta içinde bildirimler yapılacağını belirttiler. Başvuruların 1-20 eylül arasında olmasının bir nedeni, Dil Derneği tüzüğünü hazırlarken, üye yazımı konusunda, eski TDK tüzüğü maddesinin olduğu gibi benimsenmiş olması. Eskiden yönetim kurulları, yılda üç kez toplanır; toplantı öncesinde üye başvurusu için 20 günlük bir süre tanınırdı. Bu yılda üç kez olurdu: İlki, 1-20 eylül, İkincisi 1-20 ocak, üçüncüsü 1-20 mayıs günleri arasında. Bu kez başvuramayanlar, belirlenen gelecek günlerde üyelik için başvurabilirler. Dil Derneği ne üyelik için ilk başvuranlardan biri Yaşar Kemal oldu. Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü, Ayla Kutlu, Şemsettin Ünlü, Ahmet Telli, Mustafa Çelik Onaran üyeliğe alınanlar arasında. Şimdiye dek yüzü aştı başvurular.
* * *
Üyelik için başvuru sayısının çokluğu, Atatürk'ün özlediği bir derneğin kurulmuş olması açısından ilginçtir. Kurumun eski üyeleri çoğunlukla başvuruyorlar. Ayrıca, halkın, aydının katılımı çok. Türk dilinin özleşmesinin gerçek sahipleri onlar.
Dil Derneği bir yandan üyelik başvurularını değerlendirirken, bir yandan da 26 eylülde kutlanacak olan elli beşinci "Dil Bayramı" ile ilgili çalışmalarını hızlandırdı. Bu yıl, Ankara'da "Metropol" Kültür Sitesi'nde kutlanacak olan bayramın izlencesinde, Atatürk ilkeleri ile Dil Devrimine ilişkin konuşmalar yapılacak. Vaktiyle Türk Dil Kurumu ödülü almış ozanlardan şiirler okunacak. Dil Bayramı ilk kez, Ankara'da böyle görkemli bir biçimde kutlanıyor…