Baba, oğluna şöyle demiş:
— Oğlum, kırk gün namaz kılarsan, şu dükkânı sana vereceğim; aynca, malımı, mülkümü de sana bırakacağım!
Çocuk, "Peki" der, başlar namaza... Kırkıncı gün, babasına gelir:
Baba der, kırk gün doldu, ver bakalım dükkanı! Kurnaz baba, güler:
Oğlum, bana dediler kİ, bir insan kırk gün bir şeyi yaparsa, ona alışırmış. Ben de sana onun için söyledim. Ben ölünce, bu dükkân da mallar da zaten senin!..
— Baba der çocuk, senin böyle yapacağını bildiğim için, namazları aptessiz kıldıydım!
Bu fıkrayı, Kayserili dostum "Felâket Ali" anlatmıştı.
* * *
En çok "Atatürk" sözünün edildiği yıllarda kapatıldı Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu; kapatıldı da ne oldu? Türk-İslam Sentezcilerine teslim edildi. Kurum, bir “arpalık" oldu çıktı; Atatürk'ün bıraktığı paraları çıtır çıtır yiyorlar mı ne işte? Bunların hesabı bir gün sorulur. Kenan Bey de çokları gibi yanlışını er geç anlar mı?
Türk dilinin özleşmesine gönül verenler, Türk-İslam Sentezcileri'ni seyredip duracaklar mıydı? Durmadılar işte. Bir avuç kişi, “Dil Derneği”ni kurdular. Dil Derneği'nin başı dertten kurtulmadı. Atatürk’ün devrimine sahip çıkmak kolay değildi. Elbette güçlükler çıkacaktı. İdare Mahkemeleri, savcılıklar, ifadeler. Aklanmalar... Ankara Valiliği'nin yeni başvuruları; bu engeller, gerçekte çalışmaların tuzu, biberi oldu. Yaz aylarında boş duracaklarına, dilciler savcılıklara taşındılar, iyi oldu! Bunların başlıca yararı, kamuoyu gerçekleri öğrendi. Kamuoyunun ilgisi arttı. Artık, üye yazımına geçilebilirdi. Derneğin geçici yeri, Kızılay'da SSK İş Hanı Kat 7,425 numaraya başvurular yağdı, ilgi arttıkça seviniyorduk. Cevat Geray’ın başkanlığındaki yönetim kurulu sık sık toplandı. Tahsin Saraç asbaşkanlığı, Aydın Köksal genel yazmanlığı, Sevgi Özel sayman üyeliği yapıyorlardı. Yönetim kurulunun üyeleri de şöyleydi:
Ali Püsküllüoğlu, Atilla Göktürk, Haldun Özen, Refet Erim, Orhan Asana, Ali Rıza Önder, Beşir Göğüş...
Dil Derneği'nin parası, pulu sadece üye ödentileri. Atatürk’ün kalıtı, Türk-İslam Sentezcileri'nin elinde. Atatürk'ün bıraktığı paralar olmasa da Dil Derneği yaşayamaz mı? Dilde özleşme çalışmaları parasız olmaz mı? Dil Derneği’ni, Selçuk Altan, “İşte Atatürk'ün kurmayı özlediği dernek buydu" diye tanımladı. Halka, aydına alabildiğine açık bir dernek işte. Dernek Ankara'da İş Bankası Mithatpaşa Şubesi'nde 249006 numaralı hesabı açtı. Derneğe üyelik ödentisi gönderecek üyelerle, bağışta bulunmak isteyenler bu hesaba paralarını yatırabilecekler.
İstanbul’da yayımlanan ikinci sayısı çıkan “Türk Dili Dergisi" de dilseverlerin çabalarıyla çıkıyor. Onun haberleşme adresi: PK 118, Kadıköy-İstanbul...
Dün dil bayramıydı. Bayram olarak kutlanışın 55. yılı. Eski TDK Genel Yazmanı Ömer Asım Aksoy, dün bayram günü okunan mesajında özetle şöyle dedi:
“Dil bayramını dört yıldır derin bir burukluk İçinde kutluyoruz. Bu burukluk, Atatürk'ün çocuğu olan Dil Kurumu'nun yaşamına son veren ve yerine kendisinin evlat edindiği başka bir çocuk koyan devletin, hukuk ilkelerine aykırı eyleminden ileri geliyor ve karşılaştırma yapmaktan kendimizi alamıyoruz.
55 yıl önce bugün, Yüce Ata, Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin doğum törenine devletin en görkemli sarayını özgülemekle konuya ne denli önem verdiğini göstermişti. Son nefesine değin üstüne titrediği, ulusal bilinç ve ülkü ile donatıp yetiştirdiği çocuğunun kendisinden sonra da ulusa bu doğrultuda hizmet etmesi için bilinen vasiyetnameyi düzenlemişti.
51 yıl sonraki devlet yetkilileri ise Atatürk'ün bu kalıtıcısını yasalar çıkararak ortadan kaldırdı; ona vasiyet edilmiş olan kalıtı da kendisinin güdümünde olan başka bir çocuğa verme yolunu tuttu. Bununla da yetinmedi; son aylarda Atatürk’ün dil ülküsü yolunda çalışmak isteyenlerin girişimini suç sayarak yasakladı ve yargı organlarından, girişimcilerin cezalandırılmasını istedi.
Devrim tarihimiz; 1987 yılındaki bu hükümet tutumunu kınayarak sayfalarına geçirecek, buna karşı yasaklamayı ve cezalandırma isteğini yasalara aykırı bulan yargı organlarının kararlarını, parlak adalet belgeleri diye övecektir.
Bugün içimizdeki burukluk sürse de elimizde böyle adalet belgeleri, kutsal emaneti yükseltme görevimizin coşkusu ile bayramımızı kutluyoruz.
Yine bugün, Atatürk'ün kurmadığı Türk Dil Kurumu da dil bayramı adıyla bir tören düzenlemiştir. Ama, kurum merkezinde değil, yani dört yıldan beri hazıra konmuş olduğu ve eski TDK'nın yaptırdığı Kavaklıdere'deki yapıda değil, Diyarbakır'da. Dil bayramını başka kentte kutlamak, kurum merkezinde kutlamaya engel miydi? Dört yıl öncesine değin, bu bayram, eski TDK’nın örgütleri bulunmadığı halde, yurdun her köşesinde kutlanırdı. Yeni Dil Kurumu, bir hükümet örgütü olarak, istese kutlamayı, yurt ölçüsünde gerçekleştiremez miydi? Türk-İslam tezine bağlı olan bu kurumun, bayramı içtenlikle kutlayacağına nasıl inanılır ki, tezlerinin dil alanında adı "Osmanlıcacılık"tır Bu nedenle o tören, Atatürk'ten kalan bir geleneğe uymadılar denmesin diye düzenlenen içtenlikten uzak, biçimsel bir gösteriş olmaktan başka bir nitelik taşıyamaz...”
Ömer Asım Aksoy, sözlerinin sonunda şöyle dedi:
“Şuna inanıyorum kİ, Atatürk vasiyetinin, vasiyet edilene döneceği gün de uzak değildir. Elimizdeki adalet belgeleri, o günün muştucusudur!’
Dil Derneği'nin yeni üyelerinden Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da mesajının sonunda şöyle diyordu:
”... Kapatılan Türk Dil Kurumu üyesi kimliği ile karınca kara- nnca, nasıl çalıştımsa. bundan böyle de onun yerini doldurma yolunda yürüyecek DİL DERNEĞİ’nin sıradan bir üyesi olarak aynı coşku ile çaba harcamayı görev bileceğim. Bu inançla Dil Bayramı'nı yürekten kutlar, törene katılan bütün ülküdaşlarımıza içten sevgi ve saygılarımı ve her zaman başarı dileklerimi sunarım..."
Dil Derneği üyelerinden Nadir Nadi, mesajında “Atatürk'ün devrim ve ilkelerine yürekten bağlı olanlar, bugün Dil Bayramı’nı kutluyorlar. Bu mutluluğu birlikte yaşayamamaktan, aranızda olamamaktan üzgünüm. Dilimizi sevenlerin, bu sevgiyi yeni kuşaklara da aşılamasını sağlayan bayramımız kutlu olsun. Hepinize içten sevgiyle..." diyordu.
27 Eylül 1987, Cumhuriyet