Parti İçi Demokrasi...

İsmet Paşa’nın düşürüldüğü, CHP olağanüstü kurultayından sonraydı. Necdet Uğur, İstanbul'a gittiğinde, Taşlık’taki evine Paşa’ya gitti. Bahçede bir aşağı, bir yukarı dolaştılar. İsmet Paşa. Necdet Uğur’a bir ara:
—Ben, dedi, Kurultayda bir şeyi göstermek istedim; bu anlaşıldı mı?
Oylama sonucunda, Bülent Bey Genel Başkan seçilmiş, İsmet Paşa Genel Başkanlıktan ayrılmıştı. Bülent Bey, teşekkür etmek için kürsüye çıktı. İnerken, ilginç bir şey oldu; koca İsmet Paşa, ayağa kalkmış, ününü iliklemiş, yeni Genel Başkana saygı duruşuna geçmişti. Kürsüden inen Bülent Bey, doğruca Paşa'ya koştu. Ellerinden öptü, o da onun gözlerini öptü. Salon alkıştan yıkılıyordu. Gözyaşlarını tutamayıp, hüngür hüngür ağlayanlar vardı. Böyle bir şey görülmüş değildi. Uzun yıllar, CHP'nin başkanlığını üstlenmiş bir İsmet Paşa, artık ayrılıyor, yerine genç Bülent Bey geliyordu. O da İsmet Paşa’nın yanında yetişmişti. Parti içinde, seçimle bir lider değişiyor, yaşlısı yerini bir umuda, bir gence bırakıyordu...
Taşlık’ta, İsmet Paşa, Necdet Uğur'un kolunu sıkarak sordu:
—Şenim yapmak İstediğim anlaşıldı mı?
Uğur, karşılık verdi:
—Efendim, tam anlayamadım, ne anlaşıldı mı?
—Bak, ben 1950'de, serbest bir seçimle iktidarı devrettim. Bu, demokrasinin birinci adımıydı. İktidar, serbest seçimlerle el değiştirebilmeliydi. Bu örneği verdim...
Necdet Uğur düşünüyordu; İsmet Paşa'ya 1950'de iktidarı Demokratlara devretmemesi için kimi yüksek rütbeli askerlerden ne öneriler gelmiş, İsmet Paşa bunları elinin tersiyle itmişti. Demokrasiye geçmeye yürekten kararlıydı. Bu inananı öylesine sürdürdü ki kısa süre sonra, seçimleri kazanan Demokrat Parti değil, seçimleri yitiren İsmet Paşa dış basında övülmeye başlandı. Seçimle iktidarı devretmek, bundan da üzüntü duymamak, kıvanç duymak; gerçekten demokrasiye inanmış kişinin harcı olabilirdi.
İsmet Paşa, Necdet Uğur'un kolunda, konuşmasını sürdürdü:
—Ancak, gerçek demokrasi için, serbest seçimlerle iktidarların el değiştirmesi yetmez! Parti içinde de demokrasinin gerçekleşmesi, parti içinde de liderin, yönetimin özgür seçimlerle değişebilmesi gerekir. İşte, ben bu örneği vermek İstedim. Bu anlaşıldı mı? Onu soruyorum...
Necdet Uğur;
—Anlaşılmıştır Paşam, anlaşılmaz olur mu? yanıtını verir.
Ama içinden, anlaşılmadığı kanısını bir türlü atamaz. İsmet Paşa’nın vermek istediği, “demokrasi" örneği, anlaşılamamıştır!
Sonradan dinledim, kim söyledi bilmiyorum, unuttum; Bülent Bey, alkışlar, gözyaşları arasında salondan ayrılırken, onu salonun dış kapısında karşılayan "R" Hanım, şöyle der:
—Bülent, sahi mİ? Parti bizim oldu mu?
Olay, Beşinci Olağanüstü Kurultay’ın olayı, yıl 1972. Kurultay çok kısa sürdü; sokağa çıkma yasağı da olduğundan, herkes evine yetişmeye koştuydu...
Ondan önce, Ankara İli Kongresi yapıldı. Onu da izlemiştim. Maltepe’de “Şato Yazar" düğün salonunda yapılmıştı Kurultaydan önce, aynı yıl. İlyas Seçkin Kongre Başkanı seçilmişti. O kongrede Rauf Kandemir, Ankara İl Başkanı seçildi. İsmet Paşa’nın Şato Yazar’dan içeri girişini anımsıyorum. O zaman Türk Haberler Ajansı’ndayım. Orada İsmet Paşa bir konuşma yaptı. Konuşması çok ağırdı. İnönü, bu konuşmasını 23 Ocak 1972 Pazar günü yaptı. “Açık konuşacağım" diye konuşmasına başladı. “CHP sosyalist değildir" dedi. Özetle şunları söyledi:
“... Bugünlerde bile, Ecevit’in komünist olduğu, komünist bir idareyi kurmak istediği söylenmektedir. Bu, CHPyi zedelemek için uydurulmuş bir sözdür... Ecevit’e daha önce de bu iftiralar yapıldı. Hiçbir zaman inanmadım, hiçbir zaman kabul etmedim. Bugün da bu iftiraları gerçek dışı sayıyorum. Ve bu isnatlara iftira gözüyle bakmaya devam ediyorum..."
İnönü, kendisini yıkma hazırlığında olan Bülent Bey’i savunuyordu.
Paşa, sözlerinin sonlarına doğru, Ecevit’le ilgili bir başka değerlendirmeyi de yaptı. “Ecevit, hizipçilik yürütüyor” dedi. “Genel sekreter hizipçilik yapıyor. Daha ileri giderse bundan parti ve memleket büyük zararlar görecektir" biçiminde konuştu. Bunlarla Bülent Bey'e güven duymadığını anlatmak istiyordu. İlginçtir, Bülent Bey, son yıllarda eski “hizip" arkadaşlarını suçlayarak, hizipçilikten yakınacaktı. İnönü’ nün, Ecevit’in komünist olmadığını söylediği tümceleri, kalabalıkça alkışlanınca. Paşa bunun konuşmasını engellemek için yapılmış bir gösteri olduğunu sandı önce, "bir tertip" olarak niteledi. Sonra konuşmasını sürdürdü. Olayı izleyip, çalıştığım Türk haberler Ajansı'na döndüm. Haberi yazmıştım ki, telefonla Orhan Birgit aradı. Şöyle dedi:
—Ekmekçi, yanımda Bülent Bey var, İnönü'nün "Ecevit komünist değildir" sözlerini başlığa çıkarır mısın?
—Öyle yaptım zaten! yanıtını verdim...
İkinci başlığa İnönü'nün Ecevit'I eleştiren sözlerini yazmıştım. Akşamüstü sonuç belli oldu, "Ecevitçiler" kazanmışlardı!
Yalnız Ecevit’in değil, Süleyman Bey'in de başkan olduğu dönemler boyunca partilerinde, parti içi demokrasi hiç ama hiç işlemedi. Kimse, demokratik bir seçimle yerini bir başkasına bırakmadı, İsmet Paşa bu konuda tek kaldı! Demokrasi ise, yalnız kazanmak değil; bir şeyleri yitirerek, daha kazançlı çıkmaktı..
Anayasa Mahkemesi raportörünün, erken seçim yasasının önseçim yapılmaması"na ilişkin hükmünün iptalini istemesi, parti içi demokrasinin önemim anlatması açısından çok ilginçti. Bakalım, anlaşılacak mı?