İlahi Kızılcık!..

Cahit Sıtkı Tarancı, Nâzım Bursa Hapishanesi’ nde yatarken, "Bir Şey" başlıklı bir şiir yazdı. "Bir Şey" iki bölümdü. Birincide şöyle diyordu Tarancı:
"Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi/Lazım insana lazım onsuz yaşanılmıyor/Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi/Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor.
Bir şey ki gözümüzde memleket kadar aziz/Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz/Adını çocuklarımıza bellettiğimiz/Bir şey ki artık hasretine dayanılmıyor."
ikinci bölümü de şiirin şöyleydi:
"Birşey var yürekler acısı/Utandırır insanı düşündürür/Öylesine başka bir kalp ağrısı/Alır beni ta Bursa’ya götürür.
Yeşil Bursa’da konuk bir garip kuş/Otur denmiş oracıkta oturmuş/Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş/Ne güzel şey dünyada hür olmak hür.
Benerci Jakonda Varan üç, Bedrettin/Hey kahpe felek ne oyunlar ettin/En yavuz evlâdı bu memleketin/Nâzım ağabey hapislerde çürür."
Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirinin ilk bölümü “Varlık"ta çıkar. Ancak ikinci bölüm, özellikle "Nâzım ağabey hapislerde çürür" diye biten son dörtlük, hiç yayımlanmaz.
Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi’nden, Cahit Sıtkı'ya karşılık verir, yıl 1947’dir. Şöyle der Nâzım Hikmet:
“Sevdalınız komünisttir/On yıldan ben hapistir/Yatar Bursa kalesinde.
Yatar, ama zincirini kırmış yatar,/en âlâ mertebeye erişmiş yatar,/yatar Bursa kalesinde.
Memleket toprağındadır kökü./Bedrettin gibi taşır yükü,/yatar Bursa kalesinde.
Türküsü tükenip bitmeden ./cennetini kaybetmeden/yatar Bursa kalesinde. "
Cahit Sıtkı, duygulu bir ozandır. Nâzım'ın yanıtına üzülür. Ankara'da o yılların ünlü lokantası "Şükran'da. hemşerisi Ahmed Arif’e, dertlenir, "Nâzım abi, niye böyle yazdı?" diye sorar. Ahmed Arif, Cahit Sıtkı Tarancı'ya şöyle der:
Abi, sen yanlış düşünüyorsun. Senin şiirini beğenmemiş değil ki, şiir güzel bir şiir. Ama sana karşı da değil, bütün güzel şiir yazan bütün şairleri seven bir adam; ta Hayyam'dan tut, Mevlana'dan tut, bugüne kadar onun sevmediği bir şair olabilir mi? Fakat sen konuyu yanlış ele alıyorsun. Şiirinde Nâzım'a acıyorsun, ah vah eder gibi. ‘Nâzım abi, en yavuz evladı bu memleketin hapislerde çürür' filan diye dövünüyorsun. Onun sinirlendiği, karşı olduğu bu. Çünkü senin bilmediğin şu, kusura bakma! Büyük şairsin, ama bilmediğin çok şey var, asıl en önemlisi de bu konuda: Sen Nâzım'a acıyorsun, halbuki Nâzım'a acımak çok yanlış bir şey! Hatta, yani ayıp bir şey. Nâzım ile ancak gurur duyulur. Nâzım ile ancak övünülür! Bir şair olarak senin böyle alman lazım konuyu. Ama tarzın o değil; o başka...
Ahmed Arif, o günlerin konuşmalarını anlattıktan sonra şöyle dedi:
Evet, şimdi Cahit Sıtkı gerçekten öyle. Atatürk'ü bile överken diyeyim, Behçet Kemal ekolündeki ozanlar gibi ele almaz, bir hüzünle ele alır. Yapısı bu, biyolojisi bu Cahit Sıtkı'nın. Tarzı o. Adamın üstüne öyle varılmaz ki. Onurla yatıyor, sonuna kadar gurur duyuyor. Adaletsiz, haksız bir dava olsa bile, yargılanması haksızlık sonucu da, hapislerde çürüse bile, ama bunun asıl nedeninin yurtseverliği, konuları gerçekçi olarak ele alışı, dünya görüşü olduğunu biliyoruz Nâzım'ın. Nâzım öyle, sıradan bir ozan değil ki; Nâzım, Mustafa Kemal'e bile yalvarmamış; ne diyor Mustafa Kemal'e, 'Senin inkılâbına ve senin başına yemin ederim ki, benim bir suçum yoktur’ diyor, o kadar ama. Yak varmıyor, 'beni çıkar' filan demiyor. Yatıyor. Gerçekten öyle yani. Bedrettin gibi. Nasıl İznik'te Bedrettin bir çınar gibi bekledi, Bursa Hapishanesi'nde; öyle kök saldı, çürümedi. Nâzım'ın çürümesi mümkün mü, bütün dünya çürür, Nâzım çürümez. 'Nâzım abi hapislerde çürür’ sözü biraz yanlış anlamlara çekilebilir. Anlatım zayıflığı var burda, hatta yanlışlığı var. Nâzım hapis yatar, ölünceye kadar da yatar, ama çürümez, Nâzım gibi bir şair, çürür mü hiç? Nitekim Nâzım, hapislerde çürümedi, hapishanede gittikçe her gün, her saat, her saniye büyüdü, devleşti. Dünya edebiyatının en büyük şairi oldu. Şimdi, nasıl bir akarsuyu, bir ırmağı böyle çevirirsin duvarlar örersin, ne olur akarsu? Göl olur, deniz olur, Nâzım okyanus oldu. Gerçekten çok büyük ozan oldu, nasıl oldu? Elbette, önce kendi yeteneğiyle, ama o haklı bir kavgada, zulüm görmek ve buna karşı direnmek, bunu kendi alanında çok daha yücelerek götürdü.
(Cahit Sıtkı'nın şiirini. Kemal Sülker'in "Nazım'a yazılan şiirler" dosyasından aldım. Kemal Sülker, bunu ocak ayında, bir kitap olarak yayımlamayı düşünüyor)
Orhan Veli "Kızılcık" şiirini 1940'larda yazmış; bu şiiri Nâzım'ın kaçışı üzerine yazdığını sanırdım, değilmiş. Çok kimse de öyle bilir. "Kızılcık" 1941 'de çıkan "Garip"in ilk baskısında yok; 1946’te çıkan baskısında var; demek, şiirin Nâzım'ın kaçışı olayıyla ilgisi yok. Garipçiler'den Melih Cevdet Anday'a sordum. "Kızılcık"ı Orhan Veli'nin ne üzerine yazdığını; “Öyle bir şiir işte" dedi. "Nâzım'la filan ilgisi yok, bu gibi hikâyelerle hiçbir bağlantı kurmayın'' diye ekledi. “Kızılcık" sevdiğim bir şiir, şöyle:
"İlk yemişini bu sene verdi,/Kızılcık./Üç tane./Bir daha seneye beş tane verir;/Ömür çok,/Bekleriz;/Ne çıkar?
İlahi Kızılcık!"
Nihat Sargın'la, Haydar Kutlu'nun (Nabi Yağcı) tıpış tıpış ülkeye gelişleri, yurtiçinde olduğu gibi, yurtdışında da geniş yankılar yaptı. Seçim kampanyaları bile yer yer, gazetelerin eteklerine düştü. "Tercüman" gibi gazeteler, aleyhlerinde kampanyalar başlattılar. Hiç yadırgamadım. Nihat Sargın'la Haydar Kutlu'ya işkence yapılmamasını isteyen bir tümcemi, Tercüman'da sürmanşete çıkardılar. Güldüm. Haberi yazan "Tercüman" muhabiri Hilmi Bengi, gelip gazete başlığından dolayı üzüntüsünü bildirdiğinde, şöyle dedim:
Tercüman'dakilere söyle, onların da başına bir şey gelirse, bana gelsinler! Onlar için de savaşım veririz...
Kimseye işkence yapılmasını istemem. Gazetecilik yıllarım, bu savaşımla geçti, insan haklarıyla demokrasi, etle tırnak gibidir; ayrılmaz birbirinden. Yalnız faşizmin olduğu yerde, insan haklarından söz edilmez. Server Tanilli, yeni çıkan "Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?" adlı yapıtında, demokrasinin can düşmanı olarak faşizmi gösterir. Şöyle der:
"Eski Yunanlılar, demokrasinin düşmanı olarak demagoji'yi, yani safsatayı gösterirlerdi. Demagoji bugün de demokrasinin düşmanları arasında. Ne var ki, çağımızda -ister Batılı ister Marksist olsun- demokrasinin baş düşmanı 'faşizm'dir..."