Karabasan Resimleri...

Pazartesi akşamı, Sıhhiyede Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde bir sergiye gittim. O akşam, Tınaz Titiz'in açılışını yaptığı "Sovyet Resimleri Sergisi”yle Emlak Kredi Bankası Sanat Galerisi'nde Güner Dölay’ın sergisi vardı, onlara gidemedim; "Sonra gider görürüm" dedim. Açılışlar da bir ana baba günü oluyor doğrusu; orada pek resim filan görülmüyor. Ellerde kadehler, konuşmalar;
Resimler güzel vallahi!
Bir başka köşede, fısıltılar:
Resimlerde iş yok azizim. Bunları ben de yaparım!
Güzel Sanatlar Galerisi'nde, Eşref Üren salonunda, üç kişinin sergisi vardı; Ataç Elalmış, Tuncay Kaymaz, bir de İsmet Mirza Türkmen’in. Koca koca tablolar, evlere asılacak türden değil. Ataç Elalmış, Cumhuriyet okuru briç arkadaşımız Raif Yazıcıgil’in arkadaşıymış. İkisi de dişçi. Zaten galeriden bana çağrı gelmemişti, Raif çağırmıştı, "Çağrın bende" diyerekten. Büyük kızım Eylem de var. Ataç Elalmış, resimleriyle ilgili bilgi veriyor. Beyaz dışında renk kullanmamış gibi. Kişilerin yüzleri ya belirsiz ya maskeli havasında. Ayaklar ya sakat ya yere basmıyor. Araç olarak en çok sargı bezi kullanmış. Diz boyunu aşan bir alçı bile var. "Kullanılmış alçı, nasıl olsa atılacak, bir işe yarasın bari!" diye düşünmüş olmalı ressam. Neden beyazı seçmiş? Kefen de ak diye mi? Resimler, "karabasan resimleri" gibi geldi. İnsanımızın içindeki bunalımı, karamsarlığı dışa vuruyor, öyle bir izlenim bırakıyor. Resimlerin bir özelliği de adlarının, bir de fiyatlarının olmayışı. Hiç satılmayan resim gördünüz mü? Ataç Elalmış:
Su tablolan kim alır da evine asar? diyor öylesine büyük ki...
Tabloların çerçevesi de yok; çerçeve pahalı diye çerçevesiz yapmış olmalı, öyle boya, fırça almak kolay mı? Çerçeve gideri dünyayı tutar...
Tuncay Kaymaz'la İsmet Mirza Türkmen'in resimleri de değişik. Gidip görün sergiyi zamanınız varsa, pişman olmazsınız!
Karabasan, tüm aydınların üzerinde var. Yurtdışındakiler, 1402'likler, içerdekiler, 12 Eylül’den beri üzerlerine çöken buluttan sıyrılabilmiş değiller. Gericilik, bağnazlık ise aldı başını gidiyor. Din sömürüsü diz boyu. Kimse üzerinde durmadı; Turgut Bey’in 29 Kasım seçimleri öncesinde, seçim propagandalarının son günlerinde, TV’de konuşmasını yaptıktan sonra, iki elini açarak dua eder gibi poz vermesi üzerinde. Bu bal gibi, dinin politika aracı olarak kullanılmasıydı. Turgut Bey’in, iki elini açarak “Niyaz ediyorum" deyip, gözlerini baygınlaştırması kime mesajdı? Tanrıya mı? Seçmene mi?
Turgut Bey’in bir daha bunu yapmasına, gazeteci olarak izin vermeyeceğim! Din sömürüsü yaptırmayacağım! Başbakan elini böyle TV’de açarsa, onun buyruğundakiler neler yapmazlar?
İsmet Paşa'nın, Diyanet İşlerine bakan Devlet Bakanı İbrahim Saffet Omay’la konuşuyordum. Konu, laiklikti. Omay şöyle dedi:
İsmet Paşa, çok partili yaşamın yerleşmesini, demokrasinin kökleşmesini, modern bir devlet yapısının sağlam olarak kurulmasını, Atatürk'ün ilke ve devrimlerinden ödün verilmemesini, toplumun laikleşmesini can ve gönülden isterdi. Temel ilke olarak benimsediği laiklik ilkesinden ödün verilmesi onu çileden çıkarırdı. Din istismarcılığının aşırı soldaki tehlikeden büyük olduğunu, örneğin Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında, dinin siyasete alet edilmesinin etken olduğunu söylerdi. Dinin siyasete alet edilmesini, gericiliğin dik âlâsı sayarak şiddetle üzerine giderdi. Bu inançlı tutumu yüzünden olacak, birtakım bağnazlar, onu "dinsizlikle" suçlarlardı. Halbuki İsmet Paşa da ailesi de dindardı. Bir gün söz arasında, bazı kimselerin ‘Ne olur, İsmet Paşa da bir kere 'inşallah; 'maşallah' deyiversin' dediklerini söylemiştim. İsmet Paşa’nın yanıtı şöyle olmuştu:
Kesinlikle söylememeye çok dikkat ederim. Bil ki, yaparsam hepsinden daha âlâsını yaparım. Ama yapmam. Din istismarcılarına bahane vermek istemem. Sonra arkası gelmez!…
Bir gün, Diyanet İşlerinde kurslar açılmıştı, İbrahim Saffet Omay, İsmet Paşa'ya kurslarla ilgili bilgi veriyordu, konuşurken ‘vaiz' dedi. İsmet Paşa:
Vaiz değil o, vaız, vaız …” dedi.
Omay, sözcüğü kulağına küpe gibi koydu!
Ömer Asım Aksoy’ların hazırladıkları 'Ana Yazım Kılavuzu'nda ‘vaız' sözcüğü yok, ‘vaiz' var. Ömer Asım Aksoy'la konuştum bu konuyu:
— Vaaz da var, vaiz de var, dedi.Hangi anlamda kullanıldığına bağlı. Vaaz veren anlamındaysa vaizdir o...
Arapçaya usum ermiyor ne yapayım? Eğitim arapsaçına döndü zaten.