Geçen hafta çarşamba günü, Mamak'ta izlediğim “Dev-Yol Davası duruşması" unutamayacağım izlenimler bıraktı. Kökten kesilmiş saçlarıyla, tek tip giysileri içinde sanıklar, bir duruşmada değil de, okul sıralarındaymışlar gibi göründü gözüme. Kaçamak annelerine, yakınlarına bakışları, gülümseyişleri; duruşma sırasındaki ağırbaşlılıklar; şaşırtıveriyordu. Bu gözlemimi bir anneye söyledim;
Çoğu, çocuk gibi göründü gözüme! dedim…
Öyle gibiler de bir de bakıyorsunuz, büyük adam gibiler!..
Çoğu, üniversite sıralarından alınıp götürülmüşlerdi. Sekiz yıldır okulları yarım kalmıştı. Bir örnek vermek istiyorum; kendisini, konuşurken arkadan gördüm. Melih Pekdemir, ODTÜ'de öğrenciyken, Ayşe Pekdemir de öğrenciydi. Karı-koca. 1980'de gözaltına alınıp tutuklanmışlar; Ayşe Pekdemir tutuksuz yargılanıyordu, tutuksuzlar sırasındaydı Melih ise tutuklu, tek tip giysi içinde. Sekiz yıllık evliler de. sekiz gün bir arada olamamışlar. Boş bulunup Ayşe Pekdemir'e:
Çocuğunuz var mı? diye sormuşum…
Ayşe, salıverildikten sonra, yeniden sınavlara girmiş, ODTÜ'yü kazanmış şimdi son sınıfta okuyor. Bir yandan da duruşmalara gidiyor
Melih Pekdemir, duruşmada söz alıp konuştu, daha doğrusu elindeki yazılı metni özetledi. Şöyle dedi;
Bugüne dek mahkeme heyetine 12 Eylül adaleti ve askeri yargı konusunda çeşitli dilekçeler verdik ve taleplerde bulunduk. Bu taleplerimizin hepsi incelenmeden reddedildi 1982 yılında daha mahkemenin başlangıcında sıkıyönetim mahkemelerini bağımsız mahkemeler olarak kabul etmediğimizi vurgulamıştık. Aradan geçen 6 sene bizim haklılığımızı kanıtladı. 12 Eylül asken mahkemelerinden, yalnızca 12 Eylül askeri yönetiminin istediği kararlar çıkabildi…
Şimdi bunların neden ve nasıl böyle olduğunu tartışmayacağım. Ama bugün, 1988 yılında, 12 Eylül askeri yönetimi sona ereli yıllar oldu. Ve bugün 12 Eylül'ün toplumda açtığı yaralar enine boyuna tartışılıyor, eleştiriliyor, hiç olmazsa bir "demokrasiye’’ dönüş görüntüsü altında bir rehabilitasyona-sivilleşmeye tabi tutuluyor. Hükümet işkenceyi önleme anlaşmalarına imza koyuyor Meclise verilmek üzere, sıkıyönetim kalktığı için askeri yargının sivil yargıya devredilmesi amacıyla iktidar ve muhalefet partilerince yasa önerileri hazırlanıyor Onaylanmış idam kararlarına çözüm aranıyor. Hatta bazı davalarda. Askeri Yargıtay bile önceden onayladığı kararlardan kısmen rücu ediyor; askeri mahkemeler de sevk maddelerinde, verdikleri kararlarda değişiklik yapma gereği duyuyorlar, işkence altında alındığı için emniyet ifadelerini, hatta savcılık ifadelerini geçersiz sayan Askeri Yargıtay kararları çıkıyor. Siyasal-hukuksal yapıda ve toplumda 12 Eylül'ün etkileri gen plana çekilmek, üstü örtülmek zorunda kalınıyor. Bunun, elbette, burada tartışmaya gerek görmediğimiz başka nedenleri var. Ama tartışılmaz bir şey var ki, o da, Türkiye'de artık 1981’lerin kurallarının, kurumlarının, uygulamalarının makbul olmadığıdır, geçerli görülmediğidir. Ve bu siyasal bir değişimdir. Hukuk adına yapılmaya çalışılanlar da bu siyasal değişime uydurulmaya çalışılıyor.
İste bu değişimde sizleri, mahkemenizi doğrudan ilgilendiren konu, askeri yargıda ve infazda ortaya çıkan gelişmelerdir. Türkiye'de çeşitli askeri mahkemelerde, İzmir'de, İstanbul’da. Gölcük'te. Erzincan’da. Erzurum'da. Diyarbakır'da Devrimci-Yol davaları devam ediyor; bir kısmı karara bağlanıyor, yargıtay aşamasında bulunuyor. Ve bu davalarda yargılanan sanıklar yine askeri cezaevlerinde kalıyorlar.
Bir de Ankara'da benzer suçlamalarla askeri mahkemede, burada yargılanan ve askeri bir cezaevinde Mamak'ta bulunan Devrimci-Yol davası tutuklu sanıkları var, bizler varız. Ankara'da bu mahkemedeki yargılama ile diğer askeri mahkemelerdeki yargılamaların çıplak gözle kıyaslanması bile çarpıcı gerçeği ve farklılığı ortaya koyuyor.
Diğer askeri mahkemelerde de genel olarak bu mahkemelerin kuruluş amaçlarının ve “12 Eylül Felsefesi "nin kaçınılmaz bir gereği olarak esasta bir haksızlık vardır ve yıllarca çok sayıda insan haksız yere tutuklu kalmış, eza ve ceza görmüştür. Şimdi gelinen noktada, bu haksızlıklar esasta olmasa bile kısmen törpülenmeye, kısmen olumlu adımlar atılmaya başlanmıştır
Ama burada, Ankara Ana Dev-Yol davasında, bu geneldeki haksız uygulamaların da ötesinde bizlere farklı ve özel bir muamele yapılmakta; özel bir adaletsizlik, özel bir haksızlık, özel bir peşin hüküm gözlenmektedir. Mahkemede ve cezaevinde bu davanın sanıklarına özel olarak haksız eşitsiz uygulamalar süregelmektedir. 12 Eylül dönemi artık gende bırakılmaya zorlanırken, 12 Eylül’ün uygulamaları 12 Eylülcüler tarafından bile unutturulmaya çalışılırken ve bunun göstergeleri askeri yargının genelinde ve diğer askeri cezaevlerinde izlenirken, Ankara’da 4. Kolordu Komutanlığı'na bağlı askeri mahkeme cezaevinde şaşırtıcı bir farklı tutum, anlaşılmaz bir zihniyet kasıtlı olarak muhafaza edilmeye çalışılmaktadır.
Ankara Dev-Yol Mahkemesi. 12 Eylülden fazla 12 Eylülcü davranmaktadır Ankara Dev-Yol Davası sanıklarının tutuklu bulunduğu Mamak Askeri Cezaevi yöneticileri 12 Eylülden fazla 12 Eylülcü davranmaktadır
Ankara Dev-Yol Mahkemesi heyeti, 12 Eylül döneminde işkence ile alınan emniyet ifadelerini dayanak göstererek sanıkların tutuklu hallerinin devamına karar vermektedir.
… Şimdi, savunma aşamasına yaklaştığımız halde, cezaevinde savunma çalışmalarımız hâlâ engellenecekse; ve mahkemede savunma hakkımız dikkate alınmayarak -savunma yapsak da yapmasak da- cezalarımızın peşinen kesildiği gibi bir hava estirilecekse biz böyle cezaevini ne yapalım, biz böyle mahkemeyi ne yapalım?
Çünkü artık savunma hakkımızın kullanılması yönünde, kullanabileceğimiz imkânlar son sınırına geldi. Biraz daha fazla kısıtlama, bu hakkın kendisini bütünüyle ortadan kaldırır bir nitelik kazandı. Mahkeme heyeti, tahliyeler konusundaki soruşturmanın derinleştirilmesi konusundaki, cezaevindeki uygulamalar konusundaki. Askeri Yargıtay ve diğer askeri mahkeme kararlan karşısındaki bütün tutum ve davranışlarıyla, neredeyse bu imkânların kalmadığını, artık kendisinden bir şey beklenmemesini ilan etmiş oldu...
Mahkemenizi, 12 Eylül'ün gölgesinden kurtulmaya, hukuka ve adaletli davranmaya davet ediyorum Saygılarımla. ."
Daha sonra sanıklardan Akın Dirik konuştu, savunmalarını hazırlayabilmeleri için savunmanlarınca getirilen kitapların, dergi ve fotokopilerin bir bölüğünün alınmadığını söyledi. Bunların kendilerine iletilmesi için talimat verilmesini istedi. Üç sayfalık bir belge kitap listesini mahkeme sundu.
Savcı, salıverilmeler konusunda, esas hakkındaki görüşünü belirlerken, salıverileceklerin adlarını da bildireceğini söyledi. Mahkeme, salıverilme isteklerini de, öbür istekleri de reddetti Ancak, Akın Dirik'in salıverilmesi konusunda, duruşma yargıcı Hüseyin Şahin'in olumlu oy kullandığı açıklanınca sanıkların da, sanık yakınlarının da yüzlerinde bir sevinç dalgası dolaştı. Bir tek oy, onları mutlu etmeye yetmiş de artmış gibiydi.
Salonda, sağ arkada, tutuklu bir sanık tek başına oturuyordu. O, arada, hiç geriye bakmıyordu. Tuvalete ne çıkmadı “itirafçı'' dedikleriydi...
9 Şubat 1988, Cumhuriyet