Adam doktora gitmiş:
Doktor Bey, demiş, şurama bastırınca ağrıyor!
Doktor karşılık vermiş:
Bastırma kardeşim sen de!
Kenan Bey’de konuşunca gürültü kopuyor:
Konuşmasın o da!..
Madem gürültü kopuyor; iyice tartsın sözlerini, ölçsün biçsin öyle konuşsun. Ya da gürültü koptuğunda sonuçlarına katlansın...
Avrupa'nın çeşitli ülkelerine, özünde Namık Kemal'in 100. ölüm yıldönümü toplantısına, sonra oradaki siyasal sığınıklarla sığınmacılarla görüşmeye, onların sorunlarını yansıtmaya gitmiştim. Döndüm ki, ülkemde ortalık toz duman! Kenan Bey, Karadeniz’e turizm mevsimini açmaya gitmiş. Karadeniz’de turizm ayı ne değil ya, olsun. Yurdun her köşesi birdir; ha Akdeniz'de açmışsın, ha Karadeniz'de. ha Van'da...
Karadeniz yöresinde Kenan Bey’i turistler dinledi mi bilmem; balesine bağırıklı çağırıklı bir konuşmayı turist dinler mi hiç? Duyanlar uzaklara kaçmışlardır sanırım. Ahmet Tahtakılıç, böyle bir günde, böyle konuşmayı yadırgadığını söyledi.
Yalnız Almanya'ya değil, oradan Fransa'ya, sonra Hollanda'ya geçmiştim çağrılara uyup; izlenimlerim de daha bitmemişti. Türkiye'de koparılmak istenen fırtınayı görünce, Avrupa yazılarını bir ara kesip güncel olaylara dalmak istedim. Belki yine de karma olur bunlar, Avrupa'dan Türkiye nasıl görünüyor, ona bakarım...
Önce onu söyleyeyim, çok kötü görünüyor. Demokrat bir ülke olarak görünmüyor. Nasıl görünsün ki, Kenan Bey aba altından sopa gösteriyor:
Tekrar 12 Eylül öncesine dönecek olursak, bizi kurtaracak kuvvet silahlı kuvvetlerdir! demez mi?
12 Mart, 12 Eylül darbelerinin Türkiye'ye neye mal olduğunu hiç düşünmedi mi?
Kenan Bey, taa 12 Martlarda Meclislerin ve siyasi partilerin kapanmalarından yana mıydı? 8 Mart toplantısından sonra Ankara'da yapılan ikinci toplantıda görüş olarak bunu önermiş miydi? Bunları not eden Muhsin Batur, nedense yayımladığı kitaba Kenan Bey’in bu görüşlerini almadı. Kollamış mı olmalıydı? 12 Martlarda Meclislerin kapanmasını isteyen bir kişi nasıl demokrat olabilirdi?
12 Eylül 1980'de Meclislerin kapatılması ilk iş olacaktı. Erbil Tuşalp’in yeni çıkan "Eylül İmparatorluğu” kitabını okuyorum geleli. O günleri bir daha yaşıyorum. Erbil'in yazdığına göre, Turan Güneş, "darbenin olacağını" biliyormuş. Muammer Aksoy da, Turan Güneş de o gün Paristeler Muammer Aksoy,
Belliydi, ama bilinmiyordu... der. Turan Güneş,
Biliyordum, yanıtını verir. Biliniyordu ama söylenemiyordu... Sen siyasi sezginle yönetime el koyacaklarını varsayıyordun, ama ben biliyordum...
Askerlerin yönetime el koyacaklarını mı biliyordun?
Evet, yönetime el koyacaklarını biliyordum...
Niçin söylemedin o zaman, niye açıklamadın?
Bülent’e söylesem neler olabileceğini kestiremiyordum... Söylememekle de iyi yaptım. Askeri darbeden başkalarının da haberi vardı, Bülent’in yakınıydılar üstelik...
Bu konuşmaları, Erbil’in “12 Eylül İmparatorluğu, Doğuşu ve Yükselişi" kitabından özetle aktardım. (Sayfa 45)
Muammer Aksoy da, Turan Güneş de Avrupa Konseyi'ne gidip geliyorlardı. Meclisler kapatılmıştı ama, yurtdışında Avrupa Konseyi gibi yerlerde görevleri olanlar bazı aksamalarla gidip dönüyorlardı. Bu, 12 Eylül yönetiminin de işine geliyor muydu?
Bakın, bizde demokrasi var, delegelerimiz gelip gidiyor! mu denilmek isteniyordu?
Bu arada, Turan Güneş’in anasından emdiği süt burnundan geliyordu. Milletvekillerinin, senatörlerin yurtdışına çıkmaları yasaklanmıştı. Turan Güneş havaalanında uçaktan mı indirilmişti ne? Turan Güneş Ankara'ya, Dışişleri'ne telefon ettiriyor, onlar Konsey'e haber veriyorlar; çıkmasına izin veriliyor. Bir arkadaşı Turan Güneş'e soruyor:
Yahu hoca, Meclisler kapatılmış, sen 'Avrupa Konseyi'ne gideceğim' diye tutturuyorsun. Parçalanıyorsun. Değer mi parçalanmaya?
Biliyorum, diyor Turan Güneş, ama CHP kapatılmadı, partiler kapatılmadı. Bunun için gitmek istiyorum. Partinin meşruluğunu sürdürdüğünü göstermek istiyorum, yoksa bunlar partiyi kapatacaklar...
Turan Bey’in Bülent Bey'le arası açıktı. 12 Eylül öncesinde bayrağı açmıştı o da. Bir yakın arkadaşına,
Bülent'i ben yarattım, ben temizleyeceğim! demişti...
Kenan Bey’in sözleri çok sert tepkiyle karşılandı. Hinthorozu Erdal Bey, Süleyman Bey çok ağır karşılıklar verdiler. Başta Cumhuriyet, tüm demokrat yazarlar Kenan Bey’i eleştirdiler. Sonunda, Ali Baransel aracılığıyla açıklama yapılması zorunlu görüldü. Baransel şöyle diyordu özetle açıklamanın başında:
Sayın Cumhurbaşkanımız, 12 Eylül askeri müdahalesine ilişkin sözlerinin amacını aşan bir yaklaşım içinde değerlendirildiğini düşünmektedir...
Bir ülkede demokrasi ya vardır ya yoktur. "Az pilav” der gibi, "az demokrasi” olmaz! Demokrasi varsa, o ülkede emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs'ın coşkuyla kutlanması suç sayılamaz. Gençlerin 1 Mayıs bildirileri dağıtmaları suç olamaz. Emniyetlerde işkence ne yapılamaz. Ülkede bir polis devleti olduğu öyle sık sık sergilenemez. Orada insanlara saygı gösterilir. Kimse kimseye baskı ne yapmaz. Sayrılara, işsizlere, yaşlılara yardımcı olunur. İnsanların dünyaları karartılmaz; düşüncelerini açıkladılar, inançtan, düşünceleri doğrultusunda dernek ya da parti kurdular, kurmak istediler diye gözleri bağlanıp sorgulanmazlar. Cezaevlerine tıkılmazlar. Yoksulla varsılın arasında uçurumlar olmaz. Demokrasinin olduğu yerde insan hakları vardır, o geçerlidir.
Kenan Bey konuşmasın mı? Konuşsun elbette. Ama aba altından sopa göstermekten vazgeçsin. Gördü o da, kimse ırgalamıyor çünkü. Konuşmayı dinleyen bir şoför:
Çok pot kırmaya başladı! dedi.
5 Mayıs 1988, Cumhuriyet