SHP Diyarbakır milletvekili Fuat Atalay’la 5 mayıs perşembe günü gittiğimiz Ankara DGM'de karşılaştığımız olay, gerçekten şaşırtıcıydı. Savcı yardımcısı, saçları kırlaşmış, Yüzbaşı Ülkü Coşkun'un milletvekili Atalay'la, bana söyledikleri, görevlilere "Bunları derhal çıkarın!” demesi, hışımla sürdürdüğü gözdağları görülecek şeydi!
Diyarbakır SHP Milletvekili Fuat Atalay, doğruca Meclise gidip, bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında, DGM binasında geçen olayı anlattıktan sonra şöyle dedi özette:
"...Hayret ve endişeyle izlediğim bu olay, demokrasiye geçildiği iddia edilen 1988 Türkiyesi için, belki de birçok yurttaşın karşılaştığı günlük olaylar arasındadır. Ancak önemli olan, demokratik hukuk devletinde kesinkes görülmeyecek bir hadisedir. Toplumumuzun huzur ve güvenini sağlamada, en önemli görevler, yasama ve yürütme organları yanında yargı organınındır. Toplumsal ilişkilerde yegâne belirleyici kıstas, anayasal düzen ve TC yasalarıdır, çağdaşlıktır. Savcı Yardımcısı Ülkü Coşkun'un bu davranışında, sadece etrafıyla ilişkilerinde kırıcılık vasıfları bulunmamaktadır. Bunların dışında, TBMM’ye saygısızlık bulunmaktadır.
Görevlerini yapmaya çalışan bir milletvekili ve bir gazeteciye açıkça bu davranışlarda bulunan bir yargı görevlisinin, savunmasız ve binbir psikolojik baskı altında bulunan gözaltındaki yurttaşlara nasıl davrandıklarını merak etmekteyim. Hiçbir kimse kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi duyguları ve istekleri yönünde kullanamaz.
C. Savcı Yardımcısı Ülkü Coşkun hakkında gerekli yasal kovuşturmanın açılması için en kısa sürede Milli Savunma ve Adalet bakanlıklarına başvuracağım. Askeri Hâkimler Kanunu esaslarına göre adı geçen görevli hakkında gerekli disiplin cezasının verilmesi için de gerekli girişimlerde bulunacağımı bildirir, gözbebeğimiz gibi koruduğumuz bağımsız yargı kurumu ile bağdaşmayan bu gelişmeyi kınar, değerli kurum üyelerini bundan tenzih ederim"
Fuat Atalay, Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu'yu aradı, olayı anlatı. Bakan Sungurlu, sadece:
Geçmiş olsun! demekte yetindi. "Yargı bağımsızdır, benim yapabileceğim bir şey yoktur" diye ekledi Atalay:
Bu davranışın yargı bağımsızlığıyla ilgisi yok. Soruşturma açılması için istekte bulunacağım!
Geçmiş olsun efendim! (telefon kapandı)
Aynı gün ANKA ajansı gazetelere şu haberi geçiyordu:
"SHP’li Atalay ile Ekmekçi’ye soruşturma..
Ankara (ANKA) — DGM Savcısı Nusret Demiral, SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay ile gazeteci-yazar Mustafa Ekmekçi hakkında soruşturma açtıklarını bildirdi. Demiral, DGM savcılarından Ülkü Coşkun'un Atalay ve Ekmekçi'ye hakaret etmediğini de savundu.
SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay’ın kendisine hakaret ettiği ve hakkında soruşturma açılmasını istediği DGM Savcısı Ülkü Coşkun ANKA muhabirine 'Bu konuda bir şey söyleyemem. Nusret Bey’le konuşun' dedi. DGM Savcısı Demiral ise, yaptığı açıklamada Atalay ile Ekmekçi'nin 'izinsiz olarak DGM binasına girip, özel bir suçu izlediklerini’ söyledi. Atalay ve Ekmekçi haklarında soruşturma açılması için Ankara C. Savcılığına bildirimde bulunduklarını belirten Demiral, soruşturmanın içeriğinin gizli olduğunu da kaydetti. Demiral, ‘Sayın Ülkü Coşkun, iddia edildiği gibi Fuat Atalay ile Mustafa Ekmekçi’ye hakarette bulunmadı. Böyle bir şey yok' dedi."
5 Mayıs perşembe günü, öğleye doğru Fuat Atalay'la birlikte savcı yardımcılarından Ülkü Coşkun'un davranışını gördükten sonra Savcı Nusret Demiral’la da konuşamayınca oradan ayrılmıştık. Gazeteci arkadaşlara:
Gözaltına alınan öğrencilerden bir bölümü DGM’de, sorgulan yapılıyor, olayı izleyin, tutuklamalar, salıvermeler olabilir... dedim.
Gazeteden Evren Değer'le, foto muhabiri Rıza Ezer DGM önüne giderler, içeri girmek, yetkililerle konuşmak isterler. Görevli polis:
İçeri girmek yasak! Der, orada durmamalarını söyler. İkisi de görevlerini yapamazlar, ayrılmak zorunda kalırlar. Evren:
Abi, bizi kovaladılar! dedi.
Böyle şey olur mu? Basın görevini nasıl yapacak? Salıverilen öğrencilerden, arkadaşlarının durumlarını öğrenmeye çalıştık. Anadolu Ajansı tutuklananlarla ilgili bazı adlar geçmişti, gazeteler AA’dan yararlanıp, haber verdiler. Savcı Nusret Demiral, aylar önce bir görüşmemiz sırasında, kendisinin de gazetecilik yaptığını. Abdi İpekçi'yi tanıdığını söylemişti. Gazetecilik yapan, Abdi İpekçi'yi tanıyan kişi gazetecilere böyle mi davranır? Hakkımızda Ankara Savcılığı'na suç duyurusunda bulunurken, tek yanlı dinlediği yardımcısı Ülkü Coşkun'u da savunuyor.
12 Eylül, en büyük yıkımı üniversitelerde mi yaptı? Başka hangi alanlarda yaptı? Yıkımlar, yıkıntılar arasında, basın özgürlüğünü korumak için çırpınıyorduk. Düzen, üniversite gençliğini tutukevlerinde, cezaevlerinde, işkence tezgâhlarında eğitmeyi mi yeğliyor ne? Genç yaşında eline kelepçe vurulan, 'DAL'da, soğuk sular sıkılan, elektrik verilen, sorgulamalardan geçen genç, nasıl bir gelecek düşünebilir? Bunlara tüm kurumların sahip çıkması gerekir.
Ülkenin, insanlığın geleceğidir onlar.
En başarılı öğretim üyeleri, üniversitelerden uzaklaştırılmış. 12 Eylül havasında, öğrencilerin çoğu cezaevlerinde ölüm cezası istemiyle yargılanıyorlar. Şimdiki gençlere ise, olsa olsa “YÖK öğrencileri" denebilir. Bu öğrenciler, üniversitelerde özgürce okumak istiyorlar. Ne isteniyor bunlardan? Konuşmamaları, tartışmamaları, kız arkasında koşmaları mı? Ankara Valiliği, öğrenci derneklerinin "Nasıl bir üniversite istiyoruz?" konulu toplantılarına izin vermedi, yasakladı, öğrencileri, toplantılar yapmaya iten ne cezaevlerindekiler ne görevlerinden alınan öğretim üyeleridir. Ortamdır, ortam .. Bunu zaman geçmeden anlamak gerek artık..
10 Mayıs 1988, Cumhuriyet