Geçen yıl Dikili'de Cafe Garden'de, şenliğe gelenlere bir kokteyl verildi. Herkes daha yerim almadan bir kişi, konukları videoya almaya başladı. Homurdanmalar başlamıştı. Dayanamadım, video filmi çeken kişiye:
Burada insanların iznim almadan videoya çekemezsiniz. Kimsiniz siz? diye sordum. Ne dese iyi?
Ben sizi çekmiyorum ki!
İnsanları rahatsız etmeye hakkınız yok! Çekmeyin lütfen...
Bir kenarda durdu, çekmedi. Bir başka kez de şöyle karşılık vermişti:
Biz, THT ile anlaştık, 1990 yılı için arşiv filmi çekiyoruz...
Dikili Şenliği'nin ilk yılında Aziz Nesin'ler gelmişlerdi. Aziz Nesin, videoya alındığını görünce şöyle demiş-
Çekin, çekin. Yalnız kaybetmeyin! Bunlar bize ilerde lazım olacak!
Jülide Gülizar da işin gırgırındaydı. Yıllarca TV'de kamera karşısında oturmanın özlemi içinde şöyle diyordu:
Kamera benim resimlerimi çektikçe, ben para alırdım. Sizden de bandrol ücretimi isterim, ona göre!
İzleyicileri, konuşmacıları filme alan üç dört kişi vardı. Önceleri, kimin polis görevlisi, kimin belediyede görevli olduğu anlaşılamadı. Kim video filmi çekiyorsa, ona bozuluyor gibi yapıyorduk! Kimi konuşmacılar
Onlar da görevlerini yapıyorlar! diyorlardı. Buyruk almışlar, o buyruğu yerine getiriyorlar işte...
Görünüşte, görevlinin bir suçu yok gibiydi. Ama izinsiz videoya almak kimine göre bir çeşit işkenceyse, o zaman ne olacak?
Niçin çekiyorsunuz kardeşim, çekmeyin! demeyi çok kişi belki de polisi görevinden alıkoyma biçiminde yorumlayacaktır. Peki işkence yapan polis görevlisine:
Niçin işkence yapıyorsun? işkence yapamazsın! dersek, görevine engel mi olmuş oluruz?
Çektikleri filmleri, resimleri ne yaparlar dersiniz? Ne yapacaklar, yeri geldiğinde değerlendirirler. Atilla Aşut'u 12 Eylül'de içeri aldıklarında kitap, mektup, fotoğraf ne varsa, onları da almışlar. Atılla bunları sonra geri istemiş…
Peki, verelim' demişler. Vermişler de. Atilla, kendisine geri verilen resimler arasında, birini bana gösterdi. Nerede çekilmiş bilmiyorum. Sadun Aren'le yan yanayız, elimizde kadehler var. Fotoğrafın arkasında şu var: 1- Mustafa Ekmekçi. 2- Sadun Aren... Hımmm! Demek ki ne demek?
Başaran'a da bir soruşturmada Ruhi Su'yla çekilmiş fotoğrafını anımsatmışlar:
Ruhi Su’yla çekilmiş fotoğrafı bile var! demişler.
Yarın, öbür gün Dikilili bir yurttaş ya da orada görev yapan bir öğretmen, çağrılıp sorulsa:
Bu resimdeki siz misiniz? Orada ne işiniz vardı?
Elinin körü işimiz vardı!
Belediyede görevli iki kişinin de videoya aldıklarını biliyorduk. Onların yakalarında kartları vardı. Onlardan biri videocu polis görevlisiyle fena halde takışmış. Polis görevlisi ona:
Beni videoya alma kardeşim, diyormuş. Niye alıyorsun?
Görevimi yapıyorum! demiş belediyeci de...
Olayı, yolda karşılaştığım Dikili Kaymakamı Hayati Soylu'ya sordum:
Videoya alsınlar, bir şey çıkmaz! dedi. Kaymakama göre bir olay filan olursa, video çekimlerinden suçluyu bulmak için yapıyorlarmış bunu Başbakan Turgut Bey'e, ülkücü Kartal'ın girişimi olayında TV'nin çektiği fotoğrafların yararı olmamış mıydı çözümleme sırasında? Bana göre kaymakamın gerekçesi de tutarlı değildi, olamazdı...
"İnsan Haklan Evrensel Bildirgesinin 40. yılında Filistin Sorunu ve insan Hakları" toplantısındaydık. Filistin Elçiliği Müsteşarı İbrahim Tamim, Nevzat Helvacı. Agâh Adak, Halil Çelenk, M. İlhan Erdost'la. İlhan Selçuk da var. Burada Muzaffer İlhan Erdost. "video" olayına değinirken şöyle konuştu:
Ülkenin her yanı bir değil. Geçen ay Diyarbakır'da yaşadım bunu. Ağır, bungun bir havaydı soluduğumuz orada. Baskının yoğun havası elimize, yüzümüze değiyordu sanki. Dikili'de, özgür havanın sevincini yaşayınca, biraz daha somut yakaladım, özgürlüğün güzelliğini. Burada demokrat, ilerici düşünce, sözde sanatta, tüm etkinliklerde soluk alıyor.
Ama bu ışıltının, sevinin üzerinde kara bir bulut geziniyor. Konuşanların gözlerinde, dinleyenlerin yüzlerinde "kamera" görüntüsünde kara bir bulut dolaşıyor. Bir başka panelde, bir başka nedenle anımsattılar, 1984’ün "Ağabey"), bu aydınlık yüzleri, bu aydınlatan yüzleri, işaret parmağım sallayarak tehdit ediyor. Onlar ikirciklendirmeye, içindeki sevince gölge düşürmeye, yılgınlaştırmaya, korkutmaya çalışıyor. Umursamıyorum. Ama halkın özgürlüğüne gizli bir saldırı olduğu için yasal dayanağı olmadığı için kınıyorum. Ve onun için de bu "ağabey" kim, ne, nasıl bir şey? Ne yapıyor, niçin yapıyor, amacı ne diye sormak istiyorum.
Muzaffer İlhan Erdost'un konuşmasından sonra görevli polis video kamerasını indirdi, toplantının sonuna dek çekim yapmadı!
28 Ağustos 1988, Cumhuriyet