Melih Cevdet Anday, “Düzenli Dünya" şiirini 1951lerde yazdı; 1952'de çıkan ‘Telgrafhane" kitabında var. Demokrat Parti iktidardaydı, “kökü dışarda” lafı o yıllarda çıkmıştı. O gün bugün sürer gider. Selda Bağcan’ın “Özgürlük ve Demokrasiyi Çizmek” adlı türkü bandında, Melih Cevdet'in “Düzenli Dünya”sı da var. "Düzenli Dünya” şöyle:
“Bayılırım şu düzenli dünyaya / Kışı yazı / Bahan güzü / Gecesi gündüzü sırayla. I Ağaçların kökü içerde I Bütün ağaçların kökü içerde / Dağların başı yukarda / Bütün dağların başı yukarda / İnsanların aklı başında / Bütün insanların aklı başında / Beş parmak yerli yerinde / Baş işaret orta yüzük serçe / Diyelim kalksa da serçe / Orta parmağa doğru yürüse / Ne haddine! Yahut akasyanın biri / Başını toprağa daldırdığı gibi / Bir gezintiye çıksa I Merhaba kestane, merhaba çam / Selamünaleyküm, aleykümselam f Kimsin nesin nerelisin derken / Laf açılır mı bizim akasyanın kökünden... / Bir uğultudur başlar rüzgârda / Kökü dışarda, kökü dışarda! / Yahut ne olur koca bir dağ / Baş aşağı gelsin... I Aman Allah göstermesin. I Bayılırım şu düzenli dünyaya I Altta ölüler / Üstte diriler / Gel keyfim gel!”
Selda Bağcan, Melih Cevdet'in “Düzenli Dünyacından başka, Nevzat Çelik'in ‘Tahliye olanın ardından”, “Sıcak saklayın gecelerimi", Ceyhun Atuf Kansu'nun “Dünyanın bütün çiçeklerini getirin bana”, Attilâ İlhan'ın 'An Gelir”, Onur Şenli'nin “Ben bir papatyayım", İlhan Demiraslan'ın kasete de adını veren “özgürlük ve Demokrasiyi Çizmek”. Ülkü Tamer'in “Üşür ölüm bile" şiirlerini de türküleştirdi. Bandın arka yüzünde de “Adaletin bu mu dünya", “Mahpushane içinde mermerden direk”. “Mahpushanelere güneş doğmuyor", “Sivas ellerinde sazım çalınır”, Haşan Hüseyin’in 'Acıyı bal eyledik" şiirleri de yer alıyor. Daha var... Ama türküleştirilen şiirlerin tümü yayımlanmış, haklarında bir yasak karan bulunmayan şiirler. Gel gelelim, önce Çorum’da, sonra da daha bazı illerde yasaklandı, toplatıldı. Oysa türküler, İstanbul Kültür Müdürlüğü’nce incelenmiş, 5 Temmuz 1988'de denetimden geçmişti. Çorum Kültür Müdürlüğü, 12 Ağustos 1968 günlü bir yazıyla valiliğe bantların toplatılmasını önerdi. Çorum Vali Yardımcılarından Fethi Köksal imzasıyla da bantların toplatıldığı açıklandı. Bununla da yetinmediler, telekslerle 67 il'e “Biz toplattık, siz de toplatın” diye mesajlar yolladılar. Olacak şey değil ama oluyor! Bunun burası Türkiye! İnsanlar cezaevlerinde çürütülüyor, tek tip elbise, tek tip kafa diye tutturuluyor. Melih Cevdet'in, Ceyhun Atuf Kansu'nun şiirleri türküleştirilince toplanabiliyor...
Şimdi kim bunların arkasını bırakacağımı düşünüyorsa yanılıyor. Bırakmayacağım yakalarını. Demokrasiye, özgürlüklere zincir vurmak isteyenleri bir bir sergileyeceğim! Çorum’daki Kültür Müdürü kimdir, neyin nesidir bilmiyorum? Vali Yardımcısı Fethi Köksal'ı da tanımıyorum. Yaptıklarının demokrasiye de, özgürlüklere de aykırı olduğunu düşünüyorum. 12 Eylül, yalnız 60 yıllık CHP’yi, 18 yıllık AP’yi kapatmadı, yalnız Atatürk'ün “vasiyetini” hiçe sayarak, Türk Dil Kurumu'nu, Türk Tarih Kurumu'nu kapatmadı; yalnız laikliği yaralamadı din derslerini “zorunlu” duruma getirerek; polis karakollarını, emniyet saraylarını “işkence evi”ne çevirmedi yalnız; DİSK’i yerle bir etmedi yalnız, faşizmi yerleştirmenin, kökleştirmenin yollarını da çizdi; devlet kadrolarını da faşistlerle doldurdu. Türkiye, demokrat bir ülke olmaktan çıktı. Her adımda bunu gözleyebilirsiniz! Olup bitenlere karşı tüm aydınlar, işçiler, emekçiler seyirci kalmamalı, yasal yollardan bilinçli bir biçimde direnmeli, olup bitenleri sergilemelidirler...
Bir yıl önce ölen Didar Şensoy için Ankara'da Mülkiyeliler Birliği Vakfı Salonu’nda bir anma toplantısı düzenlendi perşembe akşamı. Muzaffer İlhan Erdost'un yönettiği toplantıda, savunman Hüsnü Öndül, Emekli öğretmen Kemal Özdemir konuştular. Emel Sungur şiir okudu.
İnsan Hakları Ankara Şubesi Başkanı Muzaffer ilhan Erdost açış konuşmasını bitirirken özetle şöyle dedi:
“...Dövülenler, vurulanlar, dövüldüklerini, vurulduklarını bütün dünya bilsin" diye çığlıkladı. Ve öyle oldu. 'Tutuklanan çocuklarım, serbest bırakılıncaya kadar, buradan kalkmam” dedi, "Benim buradan ölüm çıkar, ben çıkmam.” Böyle dedi Didar Şensoy ve sözünde durdu. Sözü, özüydü. Çünkü insandı. İnsanı, insan olanı bir kez daha bildi, halkı, ülkesi ve dünya.
Ve bilinsin ki düştüğü yerdeki gülüş Vedat Demircioğlu'nun gülüşüdür. Denizin gülüşüdür. Doğan Öz'ün, Erdal Eren’in gülüşüdür bu gülüş, özgürlük bayrağını daha daha yukarıya götüren bilinçtir bu gülüş... Düştüğü yerdeki gülüş, gülüşümüz olsun. Ölümle kucaklaştığı yerdeki gülüşü, gülüşümüz olsun. Gülüşleri gülüşlerimiz olsun.”
Didar Şensoy ’u anma toplantısına katılanların yüzde doksanı kadınlardı diyebilirim.
Akşam Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut’un kokteylinde, Kaya Erdemle, Adalet Bakanı Mehmet Topaçla “tek tip giysi" konusunu konuştum. Adalet Bakanı,
— “Bizim, ‘cezaevlerinde tek tip elbise giyilecek' diye bir genelgemiz yok. Bunun kaldırıldığına ilişkin genelgemiz var. Bazı işgüzarlar bu uygulamayı sürdürüyor!»'' dedi. Yanımda SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay da vardı. Peki, o zaman neden böyle oluyor? Şaştım da kaldım!
4 Eylül 1988, Cumhuriyet