Olay, 1960'ın ilk yarısı içinde geçti; İsmail Ertan Planlamada Koordinasyon Dairesi Başkanı; bir toplantıya girmiş. Odada sekreteri var. O sırada tombul, kısa boylu bir adam, koltuğunda dosyalar. İsmail Ertan’ı bekliyor; koridorda tur atarken söyleniyor:
Beyefendi yerine gelse de işimizi görsek...
Bir iş izliyor belli. Az sonra İsmail Ertan, toplantıdan çıkıp odasına giriyor; kısa boylu tombul yapılı adam, içeri giriyor; isteğini söylüyor, bacak bacak üzerine de atmış! İsmail Ertan, onunla konuşurken, dikkat ediyor adamın pabucu delik. Bu anı hiç unutmuyor. Aradan yıllar geçiyor; kısa boylu tombul adam, başbakan olmuş. TV'de konuşuyor. Bu Turgut Bey'den başkası değildir. İsmail Ertan, TV'de Turgut Bey'i izlerken olayı anlatıyor, şöyle diyor:
Bu adam, Planlama'da bana geldiği zaman, pabucu delikti; biliyor musunuz? Bizim pabuç hâlâ delik!
İsmail Ertan, dört yıl önce öldü. Dürüst bir memurdu. DPT'de Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü, Gelirler'de, TPAO'da, Tariş’te genel müdürlükler yaptı. İsmet Paşa dönemlerinde, Ecevit dönemlerinde göreve getirilir, sağ İktidarlar gelince görevden alınırdı. Onu ya Kızılay'da ya da Meclis'in karşısında işine giderken görürdüm. Ayaküstü ne konuşulabilirse konuşurduk. Dün onun ölümünün yıldönümüydü. Kaya Erdem'i de elinden tutup Ankaralar'a getiren İsmail Ertan'mış. Parada pulda gözü olmamış, dürüst yaşamış, kamu görevlilerindendi İsmail Ertan. Ölüm yıldönümünde dün eşi, yakınları, birkaç eski dostu, onu gömütü başında andılar...
Son halkoylaması, Turgut Bey'i tanımak için ilginç bir ölçü oldu çok kişi için. Bildiklerimi bile soran bir yapım olduğunu daha önce yazmıştım; yöneticileri iyice incelemem, çözüme varmam gerekiyordu. En doğru çözüm, en yakınında bulunmuşlarla konuşmaktı. Biri şöyle demişti;
Bir şeyin ucu kendine dokunacağı anda, Turgut Bey, çok sarsılır, özgüveni kalmaz; zora girdiği an, sağlıklı düşünme yeteneği tehlikeye girer. Yeterince yürekli değildir. Tüm ilişkileri özeldir...
Yakınında kimler var? Kime sorar, danışır?
Önce ailesi, Hüsnü Doğan (Yetim Hüsnü!), Ekrem Pakdemirli, Adnan Kahveci; daha ikinci planda Kaya Erdem gelir!
Keçeciler'le araları nasıldır?
Keçeciler'le araları iyi, ama ölçülüdür, mesafelidir. Keçecilerin kristalize bir kişi olduğunu bilir, o nedenle ondan uzaklaştı. Keçecilerin içinden bir şeylerin koptuğunu biliyor...
Keçeciler, Nakşibendi değil mi?
Değildir; Keçeciler'in dinsel inançları, MSP ölçüleri içinde değil, Turgut Bey vaktiyle MSP ölçülerinin önündeydi; ama şimdi başka...
Turgut Bey'i anlatan, onun sözlerini de değerlendiriyor:
Demirel, sağ kaldığı sürece DYP bitmez diyordu. ANAP'lıların girecekleri yer ise DYP’ydi. Turgut Bey bunu bildiği için “DYP’nin biteceğini" söylüyordu.
Sağda iki parti her zaman olacaktı; şimdiye değin öyle olmuştu, yine olacaktı. Sermaye, iktidarların sola geçmemesi için, bir ikinci sağ partiyi kesinlikle bulundururdu; yer değiştirebilmek için!
Turgut Bey, kendini yine yurtdışına attı, bu kez Roma'ya gidiyor; daha geçen gün Venedik’teyken. Ankara'ya nedense pek uğramak istemiyor.
SEKA İşçilerinin grevi bir ayı doldurdu. SEKA, işçilere vereceği zamdan çoğunu, zararla yitirdi. SEKA'dan sorumlu Kâzım Oksay'ın hükümetin başı Turgut Bey'in sanki umurlarında değilmiş gibi, kös dinlediler işçilerin grevleri karşısında. SEKA işçileri, kuruluşundan beri 52 yıldır ilk kez grev yapıyor. İşçilerin aldıkları ücret ortalama ayda 100 bin TL. İşçiler, sendikacılar şöyle diyorlar:
Kâğıda yapılan zam bir yılda yüzde 300, biz de onu istiyoruz!
Hükümetin verdiği zam ise birinci altı ay için yüzde 40, İkinci altı ay için yüzde 29...
Bugün kâğıt fabrikalarında 8500 işçi grevde. Sendika Başkanı, verdiği bir demeçte "Hükümetin birkaç tane ANAP'lıyı zengin etmek istediğini” söyledi. 1960'lı yıllarda delik pabuçla dolaşan kişi, bugün pabucu delik işçilerin sorunlarıyla ilgilenmiyor bile. Gerçekte devlet kesesinden cezalandırmak istediği sadece işçiler değil, hoşlanmadığı basındır. SEKA grevi sürdükçe, keyiflenmekte midir ne? Bu, grev kışkırtıcılığıdır, işçileri grevde tutarak, gazetelerin batmasını bekliyor gibi. Bir konuşmasında, “İki buçuk parti kalacak!” demedi mi? “İki buçuk gazete kalacak” da demiş miydi? Daha önce yazmıştım: Turgut Bey, 1970lerin sonlarında işveren danışmanıyken, grevler yüzünden kaç fabrikanın batmasına neden oldu? Bu fabrikaları, bir ucundan ele geçirdi mi? Şarık Tara kaç fabrikanın sahibi oldu?
Turgut Bey, bir ayakkabıcıyı dolaşırken, fiyatları ucuz bulup "Zam yapın!" dememiş miydi? Delik pabuçla dolaştığı günler, çoktaaaan gerilerde mi kalmıştı.
6 Ekim 1988, Cumhuriyet