Bir süre önceydi; Turgut Bey Çankaya'ya yakın, Yıldız Mahallesi’ndeki Yıldız Camisi’ne gitmişti. Günlerden cuma idi. Namazdan sonra Turgut Bey'i gören bir yaşlı adam, onun da duyacağı biçimde:
Buraya da mı geldi? Namaza da zam yapar bu! diye söylendi.
Bu "Ankara Notları", yılın son yazısı olacak. Yeni yıla daha iki gün var; ama ben pazara dek yazmayacağım. Onun için “yılın son yazısı" dedim. Geçmiş, şööööyle bir gözden geçirdim. Yağmanın başını alıp gittiği, din sömürüsünün son kerteye vardığı, laikliğin ayaklar altına alındığı, yoksulluğun, irezilliğin diz boyu ayyuka çıktığı, demokrasinin "d"sinin de yerle bir edildiği bir yıldı.
Yılın sonuna doğru bir trafik kazası geçirip sağ kolum kırıldı diye üzülmedim. O benim kendi canımla ilgili bir sorunum. Yazmadan edemem. Server Tanilli'nın, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun yazma, çalışma koşullarını düşündükçe, sağ kolumun kırıklarını düşünemem. Sol elim var ya, aslan elim, o yeter. Sol ele alışıncaya dek arkadaşlarım yardımcı oluyorlar. Sağ olsunlar. Yıllardır parmaklarımla düşünmeye alıştığım için sol elin parmaklarıyla yazmak güç oluyor hani!
Ege dolaylarında söylenen bir halk sözü var; şöyle der Egeliler
Görmesini bilen, hasırın altından mısırı görür!
Emniyette işkence görenlerin, cezaevlerinde insanlık dışı, çağdışı yaşama mahkûm edilenlerin, sığınmacıların durumlarını görmek için oralarda olmak, işkence görmek, cezaevlerinde yatmak gerekmiyor.
Yılın sonlarında Şemiler olayı patlak verdi. Bu olay da Turgut Bey'in, her işte olduğu gibi, başarısızlığının sonucu. Kabine üyelerinden "'Erdem giderse biz de gideriz" diyenler de oldu mu? Pazar akşamı TV'de "Gelişen Türkiye” izlencesinde konuşan Turgut Bey’in yüzü nasıl da bozuktu? Olup bitenleri yüzünden okuyabilirdiniz.
Geçen yıl, halkın umudunu da mı götürür gibi oldu ne? Bir umut olması beklenen SHP’de olup bitenler, bu parti içinde “parti içi demokrası"nin aldığı yara, büyük bir aymazlığın sonucu muydu? Bursa'da İnsan Haklan Derneği'nin pazar günü düzenlediği toplantıya gidememiştim. Oraya Nevzat Helvacı, Akın Birdal, Muzaffer İlhan Erdost, SHP'den Yakup Kepenek gittiler. O toplantıya görevinden alınan il yönetimi ile yem göreve getirilenler de gelmişler. Konuklar tanıtılırken yeni göreve getirilenlerin adları geçince alkışlanmışlar; sıra görevden alınanların tanıtılmasına gelince, salon alkıştan yıkılmış. Alkışlar karşısında, göreve gelenler ezilmişler mi? Masanın altına girmişler mi?..
Basın da politikacıların oyuncağı olmamalı. Gazeteciler patronlarının çıkarı için gazetecilik yapmamalı. Şemiler-Erdem olayında bile olayın arkasında çıkar ilişkilerinin, gazete çıkarı ilişkilerinin söylentilerini duydum, nasıl şaştım, üzüldüm anlatamam.
+ * *
Son hafta İsmet Paşa'nın 15. yıl "Ölümsüzlük" günleri içimi ısıtan günler oldu Kolumun kırıklarını unuttum. Haldun Derin’in anlattığına göre Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ulus Gazetesi başyazarlığından ayrıldığı İnönü ile aralarının şekerrenk olduğu bir sırada bir albay arkadaşına şöyle demiş:
Türkiye, İnönü ayarında bir sivil aydın yetiştirmedi bugüne kadar!.
Haldun Derin daha sonra şöyle dedi:
Efendim, öğrenme merakının kapsamı İnönü’de geniş… Viyolonsel çalmaktan başlıyor, laboratuvarda belki eksik kaldığını zannettiği bir kimya bilgisini tamamlamak üzere deneyler yapıyor. Ben Yalova'ya gittiğimizde şahit olduydum. Beraberinde bavulunun içinde, o zamanın Milli Eğitim Bakanlığının yayınlarından olan klasiklerin tamamını almış. On gün kadar kalındı Yalova’da. Bunların hepsini birer birer hatmetti, zevk alarak, bu tabii oda içindeki faaliyet, eh sabahtan akşama kadar odada oturmuyor. Çıkıyor, geziyor; gezdiği sırada Yalova civarındaki, o yöredeki bütün ağaçların isimlerini, hatta belki Latince olarak öğrendi. Tabii bu öğrenme tutkusuna dil öğrenme de giriyor. İlk eğitim senelerinde askeri okulda Almanca öğreniyor ve başlıyor. Yine anılarında okumuşsunuzdur belki: "Biz askerliği Almanlardan öğrendik" der. Eee Almanlardan öğrenmek için ya Alman hocadan, yahut da Almanca kitaplardan öğreneceksiniz tabii. Daha gençken Almancayı bellemiş, öğrenmiş. Fransızcasını Lozan Konferansına gittikten sonra öğrendiğini bana kendisi anlatmıştı. şöyle demişti: "Konferansa gittiğim zaman Fransızcam öylesineydi; fakat üç ayın içinde tercümansız olarak meramımı anlatabiliyordum" demışti. Gelelim İngilizcesine: İngilizceye 53 yaşında başlıyor. 1937’de başbakanlıktan ayrıldıktan sonra vakti müsait; hocalar tutuyor; 1937'de daha çağ atlamış değiliz. Usuller ilkel, kitap ve hoca! Şimdi maşallah 55 milyon Türk dil biliyor.
Haldun Derin, Alman düşünürü Kant'ın "O inançtayım ki; mutlu olmak için değil, ödevimizi yapmak için dünyaya gelmışizdir" sözünü anımsatarak. İnönü'nün "görev bilincı"ni anlattı.
Şimdi İnönü’nün cephede hastalanan arkadaşları hakkındaki bir görüşünü dinlemiştim kendisinden "Cephedeyiz, taarruza kalkacağız, hastalanıyor, affetmezdim onları ben' Ne zaman yapacak vazifesini? Hani, anası bugün için doğurdu' 11 kasımda Mecliste seçim bitiyor, Pembe Köşk'e geliyor, rahmetli annesinin elini öpüyor: "Üstüme çok ağır bir vazife aldım" diyor "Ama Türk milletini kendi kendini idare etmeye alıştıracağım" Cumhurbaşkanı olduğu gun söylediği sözdür bu annesine Bunu bana o zamanki özel doktoru Zeki Hakkı Pamir söyledi. Cumhurbaşkanı, olduktan üç ay altı gün sonra 6 Mart 1939'da İstanbul’a gittik. Üniversitede bir konuşma yaptı: "Halk idaresini başlatacağız ve geliştireceğiz" dedi.
O sırada İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması, İnönü'nün "halk idaresini, yani "demokrasiyi'' başlatmasına engel olur, taaa 1945'e dek.
Şimdiiiiii, 45 yıl sonra demokraside aldığımız yol, vardığımız yer ortada. Çok önemli. Altı ay sonra ne olacak?
29 Aralık 1988, Cumhuriyet