1402’likleri Dinlerken: -2- Hamamın Namusu

Üniversiteli 1402’liklerın basın toplantısı yaptıkları İstanbul Tabip Odası. Cumhuriyet Gazetesi’nin hemen yakınındaymış. İstanbul’a her gittiğimde önünden geçermişim de hiç dikkat etmemişim. Büyük büyük adamların kem gözle baktığı 1402’liklere İstanbul Tabip Odası kucak açmış, toplantı salonunu vermiş Tabip Odası’nın dördüncü katında olan toplantı salonu sevimli bir yer olmalı.
1402'lıklerin toplantısı sıcak bir hava içinde sürer. Bahri Savcı isteyenlere söz verir. Herkes büyük bir dikkatle konuşulanları dinler, salonda çıt çıkmaz.
Doç. Dr. Mete Tunçay söz ister, şöyle der:
Dikkat edildiyse bizim okuduğumuz ve dağıttığımız metin genel olarak 1402'lıkler hakkında. Oysa biz burada toplananlar üniversiteli 1402’liklerız Üniversiteli 14021iklenn durumunun birtakım özellikleri var. Ben sadece kendi adıma olmak üzere, bunu belirtmek istiyorum Bir kere 1402’likler sorununa bakınca yapılmış olan işlemin bir parçası 1402'lık meselesidir. Bir başka deyişle 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası dışındaki mekanizmalarla üniversitedeki görevlerinden atılan arkadaşlarımız vardır Bütün YÖK sistemini ve 1402 işlemlerini protesto etmek üzere istifa ederek görevlerinden ayrılan arkadaşlarımız vardır Bunların bir kül halinde düşünülmesi ve eğer üniversiteleri yeniden ıslah etmek arzu ediliyorsa hepsinin aynı koşullarla; Sayın Aydın Aybay'ın belirttiği koşullarla, herhangi bir ek muamele yapılmadan görevlerinin başına dönmesinin yolu açılmalıdır.
İkinci mesele, tabii bu yol açıldıktan sonra da tizlerin ve sözünü ettiğim arkadaşların üniversiteye dönüp canla başla işlere sarılmasının temel şartı. YÖK sisteminin ve bu tayinle getirilen işte rektörden bölüm başkanına kadar, dekanların bilmem ne, bu sistemin değiştirilmesi gerekmektedir. Bu sistem değiştirilmeden üniversiteye dönmek sadece hamamın namusunu kurtaracak bir şey olacaktır. Nihayet ben kendi adıma, kişisel kanım olduğunu, kişisel talebim olduğunu vurgulayarak şunu söylemek istiyorum: Benim tam tatmin olmam için bu 1402’lık işleminin dayandırıldığı, hakkımızda verilen jurnaller, raporlar, komisyon tutanakları, bunların bir ibret teşkil etmek üzere açıklanması ve "komutan sorumludur" ilkesi uyarınca bu işleme katılan bütün kişilerin ve işbirlikçilerin teşhir edilmesi gerekmektedir ki bir daha, yani ben bunu bir öç alma duygusuyla talep etmiyorum, fakat bir daha böyle vahşilikler Türkiye Cumhuriyetinde olmasın diye böyle bir teşhire ihtiyaç vardır.
Benim hakkımda açılmış bir dava yok. Benim hakkımda yapılmış bir soruşturma yok. Ama tabii kı be m kovan sıkıyönetim komutam beni şahsen tanımamaktadır Neye dayandı bu adam?  Kendisi gazetecilere verdiği şeylerde diyor ki: "Ben komisyon kurdum, yetinmedim bir komisyon daha kurdum Raporlar var, yazılar var, kararlar var…" Güzel! Bunlar açıklansın. Yanı bu benim kişisel talebim ama sanıyorum üniversiteli 1402'lıklerin tümü böyle bir şey yapılmasından tatmin olacaklardır…
Basın toplantısına İzmir'den katılan Doç. Dr. Hüseyin Tural da, banttan dinledim, şunları söyledi:
Efendim, ben de İzmir'deki arkadaşlarımın sözcüsü olarak geldim. Onların bu yasaya bakış açısı biraz daha değişik, azıcık farkı var. Özellikle yasanın geleceğe donuk yönü çok önemli. Biz geçmişi kendimizi düşünürken geleceğe yönelik olarak tasarının biçimim de düşünmek zorundayız bir bakıma. Eğer o geleceğe dönük şekli düzgün bir demokratik yasa olarak çıkarsa, sanırım ki bizim problemimiz de onun içinde çözülecektir. Bu şekli zaten öyle düşünülmüş yasa. Geleceğe yönelik yasa değişikliği yapılıyor ve 1402‘liklerın durumu o yasanın geçici maddesi ile çözüme götürülüyor. Yanı yasanın özü demokratik olarak değiştirilirse sararım ki o zaman 1402'lık olayı çözülecek. İzmir'deki arkadaşlarımızın önerisi bu yönde. Özellikle yasanın demokratik biçimde çıkması için. Ve o demokratik biçimde çıktıktan sonra zaten geçmişe dönük 1402'lik olayı kendiliğinden çözülecek şeklinde bir önerileri var.
Toplantıda Tüm öğretim Üyeleri Derneği eski Başkam Prof. Dr. Nuri Karacan da şöyle der:
Kısaca ben de bir nokta üzerinde durmak istiyorum. O da şu Öyle ki önce 1402 sayılı kanuna dayalı olarak atılanlar oldu. Biz de onların içerisindeyiz. Bu bir eleme meselesiydi. Elemenin dayandığı noktalar arkadaşlarımız tarafından açıklandı. Eleme burada bitmedi. Daha sonra sıkıyönetim devam ederken takdir yetkisinin yürüdüğünü göstermek için sıkıyönetime başvurularak af mekanizmasının işletileceğinden bahsedildi. Bu bir öğretim üyesi için onur meselesiydi. Fakat başvurup da üniversiteye dönenler oldu. İş burada da bitmedi. Kademeli, yüksekten ve hukuka uymayan bir şekilde insanlar arasında ayrım yapılabileceğini göstermek için sıkıyönetim kalkarken tekrar eleme yapıldı ve kendiliğinden otuz kadar öğretim üyesinin sakıncalılık hali kaldırıldı. Fakat çok büyük miktarda kişi tekrar sakıncalı durumundaydı.
Bir eleme daha bu kanunla getirilmek isteniyor ve idareye takdir hakkı veriliyor. Muhtemelen bu yirmi otuz kişi dışında üç-beş kışı daha. Sırf üniversite için söylüyorum. Üniversiteye alınacak ve siz gerekli barajı geçemediniz, zaten üniversitede bulunmaya da layık değilsiniz denecek. İşin acayibi bir süre sonra, ortam da bu fikre yavaş yavaş alışmaya başlayacak. Bugün bu yasanın, şunu söylemek istiyorum, bugün bu yasanın geldiği nokta ile başlangıçta hiçbir suçu olmadığı haldeki kişilerin üniversiteden ve işyerlerinden atılması arasındaki zihniyet arasında bir fark yoktur. Yani herhangi bir demokratikleşme sürecini benimsememektedir bu yasa, bu zihniyeti sürdürmektedir
Gelecek yazı: Kalsın benim davam…Üniversiteli 1402’liklerın basın toplantısı yaptıkları İstanbul Tabip Odası. Cumhuriyet Gazetesi’nin hemen yakınındaymış. İstanbul’a her gittiğimde önünden geçermişim de hiç dikkat etmemişim. Büyük büyük adamların kem gözle baktığı 1402’liklere İstanbul Tabip Odası kucak açmış, toplantı salonunu vermiş Tabip Odası’nın dördüncü katında olan toplantı salonu sevimli bir yer olmalı.

1402'lıklerin toplantısı sıcak bir hava içinde sürer. Bahri Savcı isteyenlere söz verir. Herkes büyük bir dikkatle konuşulanları dinler, salonda çıt çıkmaz.
Doç. Dr. Mete Tunçay söz ister, şöyle der:
Dikkat edildiyse bizim okuduğumuz ve dağıttığımız metin genel olarak 1402'lıkler hakkında. Oysa biz burada toplananlar üniversiteli 1402’liklerız Üniversiteli 14021iklenn durumunun birtakım özellikleri var. Ben sadece kendi adıma olmak üzere, bunu belirtmek istiyorum Bir kere 1402’likler sorununa bakınca yapılmış olan işlemin bir parçası 1402'lık meselesidir. Bir başka deyişle 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası dışındaki mekanizmalarla üniversitedeki görevlerinden atılan arkadaşlarımız vardır Bütün YÖK sistemini ve 1402 işlemlerini protesto etmek üzere istifa ederek görevlerinden ayrılan arkadaşlarımız vardır Bunların bir kül halinde düşünülmesi ve eğer üniversiteleri yeniden ıslah etmek arzu ediliyorsa hepsinin aynı koşullarla; Sayın Aydın Aybay'ın belirttiği koşullarla, herhangi bir ek muamele yapılmadan görevlerinin başına dönmesinin yolu açılmalıdır.
İkinci mesele, tabii bu yol açıldıktan sonra da tizlerin ve sözünü ettiğim arkadaşların üniversiteye dönüp canla başla işlere sarılmasının temel şartı. YÖK sisteminin ve bu tayinle getirilen işte rektörden bölüm başkanına kadar, dekanların bilmem ne, bu sistemin değiştirilmesi gerekmektedir. Bu sistem değiştirilmeden üniversiteye dönmek sadece hamamın namusunu kurtaracak bir şey olacaktır. Nihayet ben kendi adıma, kişisel kanım olduğunu, kişisel talebim olduğunu vurgulayarak şunu söylemek istiyorum: Benim tam tatmin olmam için bu 1402’lık işleminin dayandırıldığı, hakkımızda verilen jurnaller, raporlar, komisyon tutanakları, bunların bir ibret teşkil etmek üzere açıklanması ve "komutan sorumludur" ilkesi uyarınca bu işleme katılan bütün kişilerin ve işbirlikçilerin teşhir edilmesi gerekmektedir ki bir daha, yani ben bunu bir öç alma duygusuyla talep etmiyorum, fakat bir daha böyle vahşilikler Türkiye Cumhuriyetinde olmasın diye böyle bir teşhire ihtiyaç vardır.
Benim hakkımda açılmış bir dava yok. Benim hakkımda yapılmış bir soruşturma yok. Ama tabii kı be m kovan sıkıyönetim komutam beni şahsen tanımamaktadır Neye dayandı bu adam?  Kendisi gazetecilere verdiği şeylerde diyor ki: "Ben komisyon kurdum, yetinmedim bir komisyon daha kurdum Raporlar var, yazılar var, kararlar var…" Güzel! Bunlar açıklansın. Yanı bu benim kişisel talebim ama sanıyorum üniversiteli 1402'lıklerin tümü böyle bir şey yapılmasından tatmin olacaklardır…
Basın toplantısına İzmir'den katılan Doç. Dr. Hüseyin Tural da, banttan dinledim, şunları söyledi:
Efendim, ben de İzmir'deki arkadaşlarımın sözcüsü olarak geldim. Onların bu yasaya bakış açısı biraz daha değişik, azıcık farkı var. Özellikle yasanın geleceğe donuk yönü çok önemli. Biz geçmişi kendimizi düşünürken geleceğe yönelik olarak tasarının biçimim de düşünmek zorundayız bir bakıma. Eğer o geleceğe dönük şekli düzgün bir demokratik yasa olarak çıkarsa, sanırım ki bizim problemimiz de onun içinde çözülecektir. Bu şekli zaten öyle düşünülmüş yasa. Geleceğe yönelik yasa değişikliği yapılıyor ve 1402‘liklerın durumu o yasanın geçici maddesi ile çözüme götürülüyor. Yanı yasanın özü demokratik olarak değiştirilirse sararım ki o zaman 1402'lık olayı çözülecek. İzmir'deki arkadaşlarımızın önerisi bu yönde. Özellikle yasanın demokratik biçimde çıkması için. Ve o demokratik biçimde çıktıktan sonra zaten geçmişe dönük 1402'lik olayı kendiliğinden çözülecek şeklinde bir önerileri var.
Toplantıda Tüm öğretim Üyeleri Derneği eski Başkam Prof. Dr. Nuri Karacan da şöyle der:
Kısaca ben de bir nokta üzerinde durmak istiyorum. O da şu Öyle ki önce 1402 sayılı kanuna dayalı olarak atılanlar oldu. Biz de onların içerisindeyiz. Bu bir eleme meselesiydi. Elemenin dayandığı noktalar arkadaşlarımız tarafından açıklandı. Eleme burada bitmedi. Daha sonra sıkıyönetim devam ederken takdir yetkisinin yürüdüğünü göstermek için sıkıyönetime başvurularak af mekanizmasının işletileceğinden bahsedildi. Bu bir öğretim üyesi için onur meselesiydi. Fakat başvurup da üniversiteye dönenler oldu. İş burada da bitmedi. Kademeli, yüksekten ve hukuka uymayan bir şekilde insanlar arasında ayrım yapılabileceğini göstermek için sıkıyönetim kalkarken tekrar eleme yapıldı ve kendiliğinden otuz kadar öğretim üyesinin sakıncalılık hali kaldırıldı. Fakat çok büyük miktarda kişi tekrar sakıncalı durumundaydı.
Bir eleme daha bu kanunla getirilmek isteniyor ve idareye takdir hakkı veriliyor. Muhtemelen bu yirmi otuz kişi dışında üç-beş kışı daha. Sırf üniversite için söylüyorum. Üniversiteye alınacak ve siz gerekli barajı geçemediniz, zaten üniversitede bulunmaya da layık değilsiniz denecek. İşin acayibi bir süre sonra, ortam da bu fikre yavaş yavaş alışmaya başlayacak. Bugün bu yasanın, şunu söylemek istiyorum, bugün bu yasanın geldiği nokta ile başlangıçta hiçbir suçu olmadığı haldeki kişilerin üniversiteden ve işyerlerinden atılması arasındaki zihniyet arasında bir fark yoktur. Yani herhangi bir demokratikleşme sürecini benimsememektedir bu yasa, bu zihniyeti sürdürmektedir
Gelecek yazı: Kalsın benim davam…