1402’lik öğretim üyelerinin basın toplantısı Prof. Bahri Savcı’nın özetleyici konuşmasıyla sona erer. Bahri Savcı özetle şöyle der:
"Benim anladığım, söz konusu olan yasa tasarısı veya benzerleri gibi tasarruflarla 1402’likler katiyen af istemiyorlar. Bir lütuf ve atıfet olarak bir eylemin, işlemin konusu olmak istemiyorlar. Bu çok önemli bir şeydir ve bizim durumumuzda olanların da isteyebileceği en tabii bir durumdur.
Diğer bir nokta beliriyor: İçerik geniştir. 1402 sayılı yasanın ilgili hükmüne göre görevden bir idari eylemle ayrılanların dışında aynı duyguya kapılan birtakım arkadaşlarımız istifa yoluyla ayrılmış gözüküyorlar. Fakat onlar tamamıyla 1402’nin kurbanıdırlar. Gayet açık olarak söylemişlerdir: ‘Hocalarımızın böyle bir haksızlığa uğradığı yerde artık çalışamayız’ demişlerdir. Binaenaleyh içerik geniştir, yeni bir tasarruf bu içeriği kapsamalıdır, içermelidir.
Ayrıca haksızlık tasarrufunun dayandığı sistemin de tümden değişmesinin gereği vurgulanmıştır. Bu vurgunun önemini göz ardı etmemek gerekir. Fakat bu bir oportünite meselesidir. Buna ek olarak bir adım daha gidilmiş, haksızlık doğuran tasarrufla bağlı olan bilcümle eylem ve işlemlerin açıklanması istenmiştir. Bu da yine önemli bir görüştür. Arkadaşımız Hatemi'nin anlatmak istediğine göre bir konjonktür meselesidir. Buna içinde bulunduğumuz koşullar elverir elvermez o ayrı bir şeydir.
Bir başka görüş de demokratik bir yol ile hareket edilirse mesele çözülür görüşüdür. Bir idari tasarruf üzerindeki demokrasinin ne olduğunu parlamento ve hukuk erbabı bilir. Binaenaleyh onların gösterdiği yolda yürünmesidir gerekli olan diye böyle bir görüş de ortaya çıktı. Ve özellikle arkadaşlar af yok, ,idarenin lütuf ve atıfetini istemiyorumun yanında başka bir şeyi de vurgulayarak bildirmek istiyorlar: Bundan sonra herhangi bir yolla geri dönme katiyen idarenin takdirine bırakılmamalıdır. Bu, durumun devamından başka bir sonuç vermeyecektir. Gen dönüş bir hukuki mekanizma ile kendiliğinden olmalıdır, anlamına alıyorum bunu. İdarenin bu noktada hiçbir takdir hakkı olmamalıdır diyorum. Zaten yeridir. Hakikaten yargı yolu ile dönüldüğü zaman o işten ayrılmayı gerektiren sebepler tümüyle ortadan kalkmış olur ve memur statüsünde olan arkadaş, kimse, görevli bütün hukukuyla beraber döner. İdarenin tekrar takdiri yoktur. Halbuki burada idare “Evet, Danıştay senin kararını kaldırdı, hatta bir yasa sana dönme imkânı veriyor. Ama ben idarenin ve hizmetin gereği olarak seni almamakta devam ediyorum” diyebilir. Bu katiyen olmamalıdır diyorlar. Önemli bir noktadır.
Bir de yasa yolu ile değil de yargı yolu ile düzeltilmesi. Evet, çok güzel olur, ama yargı yoluyla düzeltilmesi yıllar yıllar alabilir. Aynı sonuçları doğurmak üzere yargı yoluyla dönülmüşlüğün masanın üstüne koyacağı bütün sonuçlan gerçekleştirmek üzere yasa yoluyla dönülebilir.
Ayrıca tasarrufun geri alınması yolu vardır. Hizmetin gereği olarak, hatta bir af da söz konusu olmadan, hizmetin gereği olarak tasarrufun gen alınması diye bir yol vardır. Ben bunu bu ilk tasarruflar yapılırken kendi dekanımıza anlatmıştım. Bu iş büyür gider ve idarenin, üniversite idaresinin ayıbı haline gelir, yol kısa iken idare bizzat bu tasarrufu geri alsın diye. Tam o sırada da bir doçent arkadaşımızın İdari Tasarrufların Geri Alınması adı altında bir de kitabı çıkmıştı. Kitabı da masanın üstüne koymuştum. İşte burada yazıyor bunun ayrıntıları diye.
Fakat bütün özetlerin de özeti olmak üzere bir şey söyleniyor: 1402’lik konusu geniş bir kapsam içerisindedir. Sadece üniversiteyi hedef almamaktadır. Bütün kamu personeli bundan zarar görmüştür. Bu zarar görenlerin uğradıkları haksızlığın telafisinin adı bütün hukukuyla beraber geri dönmedir. Ve bu bir yasa ile olabilir Af, lütuf ve atıfet değil, bütün sonuçlarıyla beraber kaldırılması, bütün hukukuyla beraber, işten ayrıldığı günkü durumuna hiçbir noksan gelmemek üzere dönmedir. Biz bunu istiyoruz. Bu bir yasayla da pekâlâ mümkündür ve kısa bir yoldur. Eğer bir yasa yapılacaksa bunu içermelidir. Bunu içermeyen yasalara karşı 1402'likler ailesi elbette hukuk yollarıyla savaşını devam ettirecektir.
Buraya kadar zahmet edip, havanın da mevsime göre güzel olduğu bu pazar günü bizi dinleyen basına teşekkürlerimizi arkadaşlarım adına sunarım. Bu sorunun çözülmesi Türkiye’nin onuru meselesidir. Somut meselelerin çok önemli gözüktüğü bir yerde bu mesele Türkiye'nin kendi onurunun meselesidir, onurunun iade edilmesi meselesidir. Yoksa birçok arkadaşın yahut bazı vatandaşların haklarının iade edilmesi meselesi değildir. Onun için basındaki arkadaşlarımız lütfetsinler, bu işi Türkiye’nin onurunun kurtarılması işine yardım etme olarak telakki etsinler”
1402'lik öğretim üyelerini banttan dinlerken içimden neler geçmedi... Ülke ne duruma getirilmişti. Her birinin yetişmesi için ülkenin olanakları seferber edilmiş, öğretim üyeleri, öğretmenler, uzmanlar nasıl da işlerinden güçlerinden bir satır yazıyla atılıvermişlerdi. Kırk yıllık yabancılara bile güler yüz gösteren insanımızla aydınlarımız arasında kurulmakta olan köprüler nasıl da dinamitlenmişti...
1402'likler sorununa artık kamuoyu sahip çıkmaktadır. Hükümet yasa tasarısını bu nedenle hazırlamak zorunda kalmıştır. Tasarı sorunu çözemiyor, sadece üstünü örtüyor. Suçsuzlara karşı vur abalıya politikası izliyor. Tasarının TBMM'de düzeltilerek çıkarılması iktidarın da muhalefetin de boynunun borcudur. Erdal İnönü, başından beri 1402'likler sorununu adım adım dikkatle izledi. Bu aşamada dikkatleri daha da yoğunlaştırmak, sorunu temelden, örnek bir biçimde çözmek gerekiyor. Bu ülkemizin olduğu kadar aydınımızın da onuru, sorunu…
10 Nisan 1989, Cumhuriyet