Maden-İş Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980 sabahı saat 9.20'de evinden çıktığı sırada faşistlerce taranıp öldürüldü. Eşi Sabahat Türkler, eşinin öldürüldüğünü yatak odasının penceresinden gördü. Kemal Türkler 'e verilen koruma polisi de kolundan ya da bacağından hafif yaralanmıştı. Kemal Türkler’le ilgili olarak, Hacı Başbuğ Türkeş’,in, eliyle “biçin” işareti yaptığı, MHP iddianamesinde geçer. Kemal Türkler, 1979 yılında, DİSK Genel kurulunda DİSK Genel Başkanlığı’ndan ayrılmış, yerine Abdullah Baştürk seçilmişti. Kemal Türkler, Maden-İş başkanlığını sürdürüyordu. Türkler'in öldürülüşü ile ilgili olarak beş kişi tutuklandı. Bunlardan dördü, “Baskılarla ifademiz alındı" dediler, salıverildiler. Kalan bir kişi, zaten başka olaylarda yedi kişiyi öldürmekten da sanıktı...
Kemal Türkler’in öldürülmesi olayında, davalara savunman olarak Rasim Öz girdi. Rasim Öz, Kemal Türkler ailesinin savunmanı. Kemal Türkler, öldürüleceğini sanki biliyordu. Eşi Sabahat Hanım’a:
Eğer karar aldılarsa, bir manga asker de korusa, öldürürler! demişti.
Kemal Türkler, Sabahat Türkler'e şunları söylemişti:
Benim senden istediğim, arkamdan dimdik yürümen. Ben, şöyle ya da böyle öleceğim. Bunlar kafalarına koydularsa, yapacaklar…
Son gece de bu tür şeyler konuşmuşlardı.
Emin Çölaşan’ın “Turgut Nereden Koşuyor?" kitabının 134-135. sayfalarında, şöyle bir bölüm var:
"... Başbakanlık Müsteşarı Turgut, 1980 yılında birkaç kez Amerika'ya gitti. Esas konumuza devam etmeden önce, size burada bir anımı anlatmak istiyorum. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, 1980 yılında, 12 Eylülden kısa bir süre önce öldürülmüştü. Türkler, Turgut'un MESS Başkanı olduğu 1979 yılında onunla toplusözleşme masasına oturan sendikacıydı. Görüşmeler kıran kırana ve son derece gergin bir ortamda geçerdi. Turgut, temsilcisi olduğu işverenlerin çıkarlarını savunurken, Kemal Türkler mümkün olduğu kadar hak almak için çırpınırdı. Birbirlerini hiç sevmezlerdi.
Kemal Türkler 1980 yılında öldürüldüğü zaman, Turgut Amerika'daydı. Haberi orada aldı. Yanında birileri vardı ve onlardan biri, benim çok iyi tanıdığım bir insandı. Sonra bana şöyle dedi:
Orada korkunç bir olay yaşadık. Kemal Türkler’in öldürüldüğü haberi geldi ve Turgut bunu duyar duymaz “İyi olmuş pezevenge" dedi. Ölmüş bir insanın arkasından böyle söylemesi hepimizi şaşırttı.
1982 yılında bu olayı Side'de Turgut'a sordum. Böyle bir şey söylemediğini söyledi.
Bana bu olayı anlatan kişi, çok güvenilir bir insandı. Yalan söylemesini hiç beklemediğim biriydi ve hatta Turgut’un yakın çalışma arkadaşıydı… Turgut da yalan söylemez. Bunu hepimiz biliyoruz… Burada acaba yalan söyleyen kimdir?... Kim?..”
Kitabı okuyan DİSK’li kimi işçiler, Hacı Turgut Bey'e ağır telgraflar çektiler. Sabahat Türkler, savunmanın Rasim öz aracılığıyla Hacı Turgut Bey'i mahkemeye vermeye hazırlanıyor.
Benim kurcalanmasını düşündüğüm, Kemal Türkler'in öldürülmesi olayında Hacı Turgut Bey'in neler bildiğidir. Bir zamanlar MHP'den aday olmayı düşünmüş, sonra vazgeçmiş. Demek, MHP'ye az biraz yakınlığı da var. MHP'nin Hacı Başbuğ’una başarı telgrafları yollamış zamanında. ANAP’ta topladıkları arasında, MHP eğilimliler bilinip duruyor...
Artık seçimlere doğru Hacı Turgut Bey'in de süngüsü düşmüş görünüyor. Demokrasi'nin "d”sinden haberi olmadığı nasıl da belli oluyor. “Konut dedikoduları”nı başarıyla sergileyen Güneri Cıvaoğlu, 10 Mart günlü Sabah'ta, Hacı Turgut Beyin karamsarlığını anlatıyor. Hacı Turgut Bey, "Kaderde ne varsa o kadar süreyle hizmet verebileceğini” söylemiş. "Vatandaş seçmezse, istemezse gideriz... Ama ileride inanıyorum ki... Aradan yıllar geçtikten sonra bu hizmetlerimiz çok daha iyi anılacaktır, çok daha iyi anlaşılacaktır...'' demiş. Demokrasi anlayışına şaştım da kaldım. Vatandaş seçmezse, nereye gideceksin? Gitmece yok, muhalefette kalacaksın, beş yıl uğraşıp yeni baştan iktidar olmaya çalışacaksın. Demokrasinin “d”si budur.
Türbanı bahane edenlerin gösterileri, gerici faşizmin provasıydı. Faşigeler; yıllardan beri tezgâhlanan "toplu namazlar” düzenleyicilerinin aracı oldular. Yarın, Galatasaray - Monaco maçını izleyecek olan Hacı Turgut Bey, her şey gibi, Anayasa Mahkemesi kararını da dinlememeye niyetli gibi. Seçim öncesinde, bakalım neler göreceğiz? Nereye götürülüyor Türkiye?
* * *
Mülkiyeliler Birliği, Bilar AŞ ile Bilim ve Sanat Dergisi'nin ortaklaşa düzenledikleri "Ankara 2. Film Şenliği" başarıyla bitti. Pazar gecesi ödüller dağıtıldı. Ayrıca “Kurban” filmi gösterildi. Ankaralılar siyasal içerikli güzel filmler izlediler. Filmlerin sıkıdenetimsiz (sansürsüz) izlenebilmesi büyük gelişmeydi. Özellikle üniversiteli gençler, bir açlığın sonucu olmalı, sinemaları tıklım tıklım doldurdular. Ödül dağıtımında sunuculuğu Nurşim Demir yaptı. Ödül dağıtımından önce Esin Afşar şarkılarını söyledi, ona Tarık Öcal gitarıyla, Uskan Çelebi davuluyla eşlik etti. Şenliğin ağırlığı "Mülkiyeliler Birliği”nin üzerindeydi. Açılışta gösterilen "Z” ile, "Türkiye’nin kalbi Ankara'" bir de, "Sıradan Faşizm" filmlerini görebildim. Atilla Dorsay, Sovyet yönetmen Mikhail Romm'un “Sıradan Faşizm” filmiyle ilgili olarak, 10 Mart günlü Cumhuriyet'te, ayrıntılı bilgi verdi. Film, Almanya'da Hitler faşizminin ülkeyi, insanlığı nerelere sürüklediğini belgelerle anlatıyordu. Hitler, boş mu boş bir kişiydi. Bir konuşmasında şöyle diyordu:
Onbaşı öğretmen olabilir, ama öğretmen onbaşı olamaz!
Kalabalıklara bağıra çağıra konuşuyor, onları büyülemiş gibi kandırıyordu. Ona göre insanlar bir "hiç"ti. Hep kendisi vardı. Parti de oydu, Almanya da oydu. Aynada konuşma eğitimleri yapıyor, sonra kalabalıklara uyguluyordu onu. Bir temel atma töreninde, elinde kazma kürek, kalabalıklara “Kazacaksınız, yolları yapacaksınız" diye konuşurken, kalabalıklar, sanki bir şey söylemiş gibi, kendilerinden geçiyorlardı.
Bugün Federal Almanya'da, çeşitli ülkelerde yine faşist Hitler özentileri var. Kalabalıkları etkiledikleri de oluyor. Aman dikkat!
14 Nisan 1989, Cumhuriyet