Seçimlere bugünle üç gün kaldı. Seçim öncesi, son "Ankara Notları”nı yazıyorum. Edindiğim izlenim, bu seçimlerin 1973 seçimlerine benzeyeceği...
Seçimlerin ANAP için büyük yenilgiyle sonuçlanmasında, Hacı Turgut Bey'in payı çok büyük. SHP gelmiyor gerçekte, getiriliyor. SHP'den DYP'den çok halk sıkıştırıyor. Herkeste artık bıçak kemiğe dayanmış gibi. Hacı Turgut Bey, halk çoğunluğunun gözünde inandırıcılığını tümüyle yitirmiş durumda. Devlet adamlığı konusunda, zaten Hacı Turgut Bey'e kimsecikler olumlu bakmıyordu. Federal Almanya'da, Kohl'le görüşmemesi nasıl da olağan karşılandı? Oysa bir görüşebilseydi, ne başarılar görecektik: olmadı. Hacı Turgut Bey’in hani bir "iş bitiriciliği" vardı, ne oldu? O da mı topu attı?
SHP'de ilk kez, 1973'tekine benzer bir gelişme var: 12 Eylül sonrasından beri, sosyal demokrat tabanda ilk kez, insanlar hareketli, bu görülüyor. Daha önceleri, seyirci gibi miydiler ne? Şimdi seyirci değiller. Bunda hinthorozu Erdal Bey'in, seçmende bıraktığı güvenilirlik olgusunun küçümsenemeyecek bir etkisi var kuşkusuz. Erdal Bey olmasaydı, SHP ağzıyla kuş tutsa, bu çekiciliği sağlayamazdı. Genel Sekreter Deniz Bey'le takımının hizipçiliği ön plana çıkar, tartışmalar onun üstüne yoğunlaşırdı. Derinleştirdikçe de kanardı yaralar. Erdal Bey'in hiç çaktırmadan olayları görmesi, bunları önledi. Hacı Turgut Bey de Bülent Bey de Erdal Bey'e çatmakla yetinmek zorunda kaldılar. Süleyman Bey, ilginçtir SHP'ye hiç çatmadı denebilir... Bülent Bey'in tutumu, seçim kampanyaları boyunca ilginçti. Bir yandan Hacı Turgut Bey'e çatarken, bir yandan da hinthorozuna, SHP’ye çatmayı aksatmıyordu. Bütün derdi, SHP’nin oylarını böldüğünce bölüp, yüzde 10’ları yakalayabilmek. Ne olacak yakalayacak da? Kaç ilçenin belediye başkanlığını kazanacak dersiniz? Hiiiç! Bülent Bey'in elbette, geçmişten gelen bir etkisi, bir ağırlığı var; hazırdan yiyor şimdilik. Turan Güneş’in bir sözünü anımsıyorum. Şöyle demişti bir gün:
Ekmekçi, keşke biz Kıbrıs'a çıkmasaydık!
Neden?
Çünkü biz orada Ecevit'i kaybettik!
Gazetelerde, generallere harita başında ders verir gibi pozlarda fotoğraflarını görmüştük.
1973 seçimlerini kazanmış, başbakan olmuştu. Uğur Mumcu'yla birlikte “Yeni Ortam" Gazetesi için görüşmeye gitmiştik. Konuşmanın sonunda, şu soruyu sordum:
Bülent Bey, size son bir soru sormak istiyorum; iktidara geldiniz, acaba kaç yıl iktidarda kalacaksınız? Bir şey söyleyebilir misiniz?
Sayın Ekmekçi, tabii bir tahminde bulunmak güç; ancak en az yirmi yıl iktidarda kalacağımızı sanıyorum...
Üç aşağı beş yukarı, yanıtı böyleydi. Ancak kesin "20 yıl"ı söyledi. "Eyvallah!" deyip çıktık. Yıl, şimdi 1989; Bülent Bey’in hesabına göre, iktidarının sona ermesine daha beş yıl var, iyi mi?
Dalan'ın Hacı Turgut Bey’le başı dertte; ANAP, İstanbul'da yenilgiye uğradığı anda, Türkiye'de de kalmaz. Dalan'ın görüntüsü İstanbul'da güçlü gibi. Kıyılan halka açtı, yollar yaptı, o yollara şimdi parklar yapıyor. Haliç'i temizledi. Haliç'in temizlenmesi gerçekte çok eski olay: Ahmet İsvan belediye başkanıyken buna el attı; Ecevit hükümetinden yardım görmedi. Dalan da kazansa bile Hacı Turgut Bey’den zırnık yardım görmeyecektir. Hacı Turgut Bey demedi mi?
—... Seçtiğiniz İnsanlar hangi partiye mensup olursa olsunlar, bu uyumu sağlayabileceklerse, çok daha iyi hizmet verirler. Ama hükümetle uyum içinde çalışamayacaklarsa, o yörenin insanları maalesef zarar görür.
Haşan Cemal, buna “Özal'ın şantaj politikası” diyor. Şantaj, Türkçesi "karabaskı", "gözkorkutum" yani. Hacı Turgut Bey, göz korkutarak oy sızdırmaya mı çalışıyor? Bu karabaskı, gözkorkutum, İstanbul'da nasıl işleyecek ki? Dalan'ın hükümetle arası yok; Turgut Bey, satır arasında "Dalan'a oy vermeyin!" mi demek istiyor ne?
Dalan'ı anlatıyordum, İstanbul'da toplu taşımı çözümlemedi. Taşıt tıkanıklığı insanı çileden çıkarıyor, insanların saatleri yollarda, beklemekle geçiyor. Bir arkadaşım anlattı, "İstanbul pasaklı hanımlara döndü!" dedi. Süsü, püsü, gösterişi yerinde; gelgelelim evin içi dandini! Bunun sorumlusu da Dalan elbette..
ANAP, zaten derme çatma bir partiydi. Oluşurken dört eğilimden adamlar aldığı ileri sürülüyordu. Şimdi, bunlar dağılınca ne kalacak geriye? Sezilen o ki, tabandakiler, bildikleri yere dönüyorlar. Bülent Bey'in konuşmalarını izleyenler, "Ne yapacağız" diye düşünmeye başladılar. Eski CHP'liler, belki SHP'yi de beğenmiyorlar, ancak ANAP'tan kurtulma düşüncesi, onları SHP'de toplanmaya itiyor.
İstanbul SHP adayı Nurettin Sözen'i, Selçuk Erez'in bir yazısında okudum. İstanbul'da olsam oyumu ona verirdim...
Hiç ağlamaya, zırlamaya gerek yok; üç gün kaldı şunun şurasında işte!
23 Nisan 1989, Cumhuriyet