Sovyet Elçiliğinde, “Kızılordu Şarkı ve Dans Topluluğu”nun dinletisi vardı, perşembe akşamı. Sovyet Elçiliği, uzun bir süredir, çağrı yollamazdı, ben de gitmezdim. Buna çağrı geldi, gittik. önce, bir kokteyl verildi. Ardından, "Kızılordu Korosu"nu izledik. İki yüz kişilik korodan, sekiz on kişilik bir gruptu çalıp söyleyen. Başarılıydı gerçekten. Sovyet Elçisi Çernişev, Eylem’ le, Özlem’e:
Aşk şarkıları söylediler sanatçılar... dedi.
Sanatçılar, asker giysileriydiler. Kokteylde, Sovyet Basın Müsteşarı Kulik'le karşılaştım. Yıllar önce, Ankara'da basın ataşesiydi. Müsteşar olup yeniden gelmişti Kulik. Kokteylde, İhsan Sabri Çağlayangil, Nimet Arzık’tan sonra, beni de kucakladı. Ona:
Seçim sonuçlarına ne diyorsunuz? diye sordum:
Gürlediği gibi yağdı! yanıtını verdi. Keyifliydi ANAP'ta bir Fethi Çelikbaş mı vardı? Çelikbaş;
Cumhurbaşkanı seçimi üç partinin anlaşması ile olmalı, diyordu Mehmet Ali Kışlalı'ya, iki parti olmaz, üç parti!
Ankara'nın yeni Belediye Başkanı Murat Karayalçın, kokteylde kutlamalara teşekkür ediyordu. Ağzı kulaklarındaki, eski tabii senatörlerden Sami Küçük, Haydar Tunçkanat, Suphi Karaman, Suphi Gürsoytrak, eski parlamenterlerden Prof Ziya Gökalp Mülayim oradaydı. Vahit Suiçmez’de SHP’lı milletvekillerinden Tevfik Koçak’la, Rıza Yılmaz'ın eşlerini gördüm. İstemihan Talay'ı dinletide gördüm. Prof. Aydın Yalçın, kokteylde Mete Tıncay’a "Merhaba Mete" deyip, elini sıktı. 12 Eylül'den beri ilk kez mi el sıkışıyorlardı. Meta azıcık şaşırdı mı ne? "Kızılordu Topluluğu” nun gösterisini daha sonra, tümüyle izledim. Kültür Bakanlığı ile Sevda Cenap And Müzik Vakfı, iyi etmişler getirdiklerine bu topluluğu...
* * *
Fıkrayı Sarıkamışlı bir Cumhuriyet okuru anlattı. Sarıkamış’ ta eskilerde, halk yağmur yağıp yağmayacağını "kıble'’ye bakarak saptıyormuş. Kıble açılsa "kıble pâke" (kıble açık) dermiş. Sarıkamış'ın köyünden bir yurttaş, kasabaya gidecekmiş erkenden; bakmış havayı tahmin etmiş. “Kıble pâke" demiş, "yağmur yağmayacak!" Mala çıkmış. Kasabayla köy arası üç saatmiş. Yarım saat sonra yağmur çişelemeye başlamış. Köylü kıbleye bakmış, "Kıble pâke” deyip, eşeğine “deh!” demiş, gitmiş. Yağmur dib boyu olmuş, o yine kıbleye bakıp gidermiş. Derken, ortalığı seller almış, eşeği sel götürmüş, boğulmuş, adam hâlâ "Kıble pâke" diyor. Okur şöyle dedi:
Özal, hâlâ inat ediyor! Benim yolum doğrudur... diye.
* * *
Seçim öncesinde. Prof. Sadun Aren'e seçim sonucunda ne olacağı konusunda görüşlerini sormuştum. İkimizin de tahminleri tutmuştu. Partilerin sıralaması ikimizin tahmininde de aynıydı. Şimdi, ne olacaktı? Sadun Bey, özetle şöyle dedi:
Son seçimler ANAP’n kesin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Bunda hiçbir kuşku duyulacak nokta yoktur. Bu nedenle, en kısa zamanda seçimlerin yenilenmesi, erkan seçime gidilmesi gerekir. Bu seçimlerde, ANAP’ın yenilgiye uğramasının nedeni Sayın Özal’ın söylediği gibi sadece hayat pahalılığının önlenememesi değildir. Asıl nedenler daha çoktur ve gerisindedir. Bunların başında, 12 Eylül'den beri devam edegelen insan haklarına ve demokratik hak ve özgürlüklere aykırı uygulamalardır. Halkımız, hukuk ilkelerinin hiçe sayılmasını, insan haklarının çiğnenmesini hazmedememiştir ve eline geçen ilk fırsatta, tepkisini göstermiştir.
Ayrıca, başbakanın aile bireylerinin devlet işlerine karışmaları da yenilginin başka bir nedenidir. Diğer bir neden yolsuzluklara ve havadan para kazanılmasına göz yumulmasıdır. Diğer, bence önemli bir neden; Sayın Özal'ın yurtdışında ülkemizi yeterince iyi bir biçimde temsil edememesi, ülkenin haklarını yeterince koruyamamasıdır. Son Köln gezisi, bunun en yakın örneğidir.
Öte yandan, Türkiye coğrafi konumunun gerektirdiği barışçı bir tutum içinde de olmamıştır. Silahsızlanma konusunda, NATO üyelerinin en önünde gelmesi gerekirken, hemen hemen en arkasındadır. Bir başka neden, gericilik ve "irtica” konusunda ikiyüzlü davranmasıdır, öyle ki, bundan ne gericiler, ne de ilericiler memnun kalmıştır.
Ayrıca, şunu da önemle vurgulamak isterim ki, hayat pahalılığı, Özal’ın sandığı gibi enflasyon demek değildir. Hayat pahalılığı enflasyonsuz da olabilir. Enflasyon, hayat pahalılıksız da olabilir. Bizde olan, ANAP’ın yenilgisinin nedenlerinden biri olan pahalılık, gelir dağılımının bozulmasıdır. Yani, eğer hükümet ücretleri, maaşları, taban fiyatlarını enflasyon oranında, enflasyona koşut olarak sürekli arttırabilseydi, gelir dağılımı bozulmaz, halk da enflasyona hayat pahalılığının nedeni olarak bakmazdı. Diyebilirim ki halkı kızdıran enflasyon değil, fakat Özal’ın onları enflasyona ezdirmesidir. Yani, gelir dağılımının, enflasyonu da kullanarak, daha da bozmasıdır. Bu husus, Özal'ın ekonomi politikasının mantığında vardır, özal, enflasyonu gelir dağılımını bozmak için kullanmıştır.
Turgut Bey'in hükümette değişiklik yapması, sonucu değiştirir mi?
ANAP’ın yeni bir seçime gitmesi ve onun sonunda dağılması bence kaçınılmazdır, mukadderdir. Ama, elbette ki o zamana kadar devletin işlerinin yürütülmesi gerekir. Bunların başında da yeni hükümetin, insan haklarına, demokratik hak ve özgürlüklere saygılı bir uygulamayı başlatmasını beklemek gerekir. Bu cümleden olarak, seçimlerden önce, ceza yasasında, 141-142’nin kaldırılması vaadinin mutlaka yerine getirilmesini bekliyorum. Kuşkusuz bu konuda sorumluluk yalnız ANAP’ta değildir. SHP ile DYP'nin de bu konuda sorumlulukları ve görevleri vardır. Bu partilerin de önümüzdeki günlerde, ANAP'a vaadini hatırlatmaları ve birlikte, ülkemizi özgürlüğe götürücü kapıları açmaları, yani 141-142’yi kaldırmalın en büyük temenimdir. Bu yapıldığı takdirde, ömrü kısa olan bu dönem Büyük Millet Meclisi, çok önemli bir halk hizmeti yapmış, çok önemli bir demokratik işlevi yerme getirmiş olacak ve bundan onur duyabilecektir...
2 Nisan 1989, Cumhuriyet