Köy Enstitüsü Anıları-3 Köylü Kızları Piyano Çalıyor...

Beşikdüzü Köy Enstitüsü müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu, sağladığı kemanları, çok hevesli, yetenekli gördüğü öğrencilere dağıtır; okulun 46 kemanı olmuştur. O sırada gelen bir haber, hepsini heyecanlandırır. Milli Eğitim Bakanı Hasan  li Yücel, enstitüye gelecektir. Tüm öğleden sonraları kemana, orkestra çalışmalarına ayırırlar. M. Ali Kamacıoğlu, öğrencileri saatlerce bir taburenin üstünde oturtup keman, orkestra çalıştırır. Kendisi ayaktadır. Arkadaşları, öğrencileri:
Siz yorulmak nedir bilmez misiniz diye uyarırlar.
Aldığı sonuçtan öylesine sevinçlidir ki zerrece yorgunluk duymamaktadır. Çimento taşımaktan, biriket yapıp bina örmekten, kazma, kürek tutmaktan, marangozhanede çalışmaktan elleri nasırlaşmış, köyünde kemençe, kaval ile sazdan başka çalgı görmemiş köy çocukları hem de nota ile çalıyor, orkestra kuruyorlar. Bunun heyecanını duymak, mutlulukların en büyüğüdür.
Milli Eğitim Bakanı Hasan  li Yücel, yanında kalabalık bir grupla gelir. Akşam yemeğinden sonra ilk okulun önündeki bahçede kendilerine orkestra ve koro konserleriyle şiirlerden, halkoyunlarından oluşan bir gösteri düzenlenir. Konsere, 16 kişilik bir öğrenci orkestrasıyla 40 kişilik bir koro katılır. Orkestra izlencesinde, İtalyan Dancla'nın trioları, koroda da marşlar, şarkılar seslendirilmiştir. Dinletiden sonra Hasan  li Yücel'in öğrencilere söylediği şu sözler, Kamacıoğlu'nun hiç usundan çıkmadı;
Çocuklar, çok şeyleri başaracağınızdan emindik. Ama keman gibi çok zor bir müzik aletini, bu kadar kısa bir zamanda öğrenebilmiş olmanız gözlerimizi yaşarttı. Umutlarımızı kat kat arttırdı. Sizleri candan kutlarım!
M. Ali Kamacıoğlu, daha sonra şöyle diyor:
“Bundan sonra müzik çalışmaları hızla yayılmaya başladı. Heveslenen öğrenciler, kendilerine keman vermem için peşimi bırakmaz oldular. Enstitünün kemanları, mandolinleri artık yetmiyordu. Kooperatife keman, mandolin, metot, tel vb. gibi müzik malzemesi getirtmeye başladık. Maddi durumu iyi olan öğrenciler, bir müzik aletine sahip olmayı yeğliyorlardı. Yani atölye binaları, balıkhane gibi yapılar tamamlandıkça müzik çalışmaları için de yer ayrılmaya başlandı. Artık ilkokul binasından, kendi binamızın altındaki dersliğe taşınmıştık. Bir yandan çok sesli koro çalışmaları, öte yandan keman, viyolonsel, alto, mandolin, kemençe gibi çalgılar ve orkestra çalışmaları büyük bir hevesle sürüyordu. Hepsine yetişemez oldum. Birinci keman metodunu bitiren her öğrenciye, dörde kadar yeni başlayan öğrenci veriyordum. Böylece, başkasına öğretirken, kendi eksiklerini de gidermiş oluyorlardı. 1944 yılının sonbaharında, enstitü il mezunlarını verecekti. Bir tören ve gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Orkestra ve korodan başka bir de müzikli piyes sahneye konacaktı. Oyunun adı ”Tırtıllar“dı. Bunun için tüm arkadaşlar seferber olmuştuk. Çalışmalar ders saatleri dışında okulun çeşitli yerlerinde sürdürülüyordu. Sahne dışarıda hazırlanacak, törenle gösteri açık havada yapılacaktı. Elektriğimiz henüz yoktu; lüks lambaları, gemici fenerleriyle aydınlanıyorduk. Tören gününe dek hep içeride çalışmıştık. Temsil, konser geceye kalmıştı. Parçaları çalarken temsile eşlik ettiğimiz sırada, yay kıllarının gevşediğini, ağaç kısımlarının tellere değdiğim fark ettik. Konserle, temsil bittiğinde kılların tamamıyla gevşemiş olduğunu gördük.
Artık müzik çalışmaian İki bölüme ayrılmıştı: 1- Derslerdeki müzik çalışmaları. 2- Bir sanat alanı olarak özel müzik çalışmaları.
Derslerde her öğrencinin, ilkokuldaki müzik derslerini yürütecek solfej, şarkı, genel müzik bilgisi, istiklâl Marşı ile okul şarkılarını bir çalgı ile çalıp söyleyebilecek yeteneği kazanması amaçlanıyordu. Özel müzik çalışmalarına gelince: Genel kültür dersleri dışında, tarım, batıkçılık, marangozluk, demircilik, dikiş, nakış, dokuma, inşaat alanları gibi bir de müzik alanı kabul edilmişi. Her gün öğleden sonra öğrenciler ayrıldıkları alana giderek çalışmalarını sürdürüyorlardı, özel müzik çalışmaları alanı için de en az 40 kişi keman ve orkestra, 40 kişi de çoksesli koro için ayrılmıştı. Ayrıca iki kız öğrenci de piyano öğrenimine başlatılmıştı. Koro orkestra çalışmaları için yeni yapılan balıkhanenin salon bölümünü kullanıyorduk. Balıkhane, enstitüden biraz uzaktaydı. Gidiş gelişlerde koronun söylediği, çokça, iki sesli marş şarkılar, çevrede büyük ilgi uyandırmaya başlamıştı. Artık koro ile orkestra, kendini dinletecek düzeye gelmişti. Sabah sporlarıyla birlikte sabah müziği yapılması, öğretmenler kurulunca kararlaştırıldı. Her gün derslere başlamadan önce yarım saat toplu müzik, yarım saat toplu spor yapılıyordu. Spor çalışmaları, çeşitli halkoyunlarının, hep birlikte halkalar halinde, müzik eşliğinde oynanmasıyla başlar, çeşitli spor hareketleriyle sürdürülürdü. İlk sabah müziğine koro ve orkestrayla katıldık. Koro, İstiklâl Marşı’nı dört sesli söyleyecek hale gelmişti. Dört sesli İstiklâl Marşı'nı söylediğimiz sabah, ilk tepki öğretmen arkadaşlardan geldi:
Mehmet Ali, istiklâl Marşı'nı karma karışık ettin dediler.
Sabırlı olmalarını söyledim. Her sabah dört sesli İstiklâl Marşı'yla başlıyor, öbür tek ve çok sesli şarkı ve türkülerle sabah müziklerini aksatmadan sürdürmeye çalışıyorduk. Bir ay sonra bir sabah İstiklâl Marşı’yla şarkıları tek sesli olarak söylettim. Aynı arkadaşlar:
Bu sabah istiklâl Marşı'yla şarkılar yavan oldu dediler. Bir aylık bir çalışma sonunda, müzikteki yavanlık fark edilmişti...