Hollanda’da Kadınlarımız-2 Annemarie’nin Şiirleri...

‘’Hollanda" eski sözcükle "Orman ülkesi" demekmiş. Nederland ise “Alçak ülke” anlamında, “denizden aşağıda" demek. Amsterdam, "Amstel” ırmağının çevresinde oluşan “baraj” anlamınaymış. "Dam" baraj demek oluyor. Ali Kaymak anlatıyor bunları. Yavuz Ünal, üçümüz Haarlem’den geçiyoruz. Haarlem, New York‘taki, "Harlem" e adını veren kent. Newyork’a ilk Hollandalılar gelip yerleşmişler, kentin adına da “Yeni Nederland" ya da "Yeni Amsterdam” demişler. Ancak sonra kenti İnglizlere satmışlar, adı da değişmiş “New York” olmuş, bizim New Amsterdam! Öylesine gezgin, korsan insanlar ki, gezip ele geçirmedikleri yer yok. Güney Afrika'ya, Güney Amerika'ya, her yere.. Adımbaşı burada "Surinam’lıları, görürsünüz. Karaib yöresinden gelen Surinamlılar, Hollanda'ya iyicene yerleşmişler. Hollandalılar da ses çıkaramamışlar. Ayaktopu takımındaki zenciler, Surinamlı.
Zaandam'dan geçiyoruz. Burası bir gemici kenti. Rus Çarı Büyük Petro buraya gelmiş, gemicilik öğrenip "Gemici belgesi'' alıp dönmüş ülkesine: "Yaşamımda aldığım en büyük belge bu, hadi eyvallah!" deyip gitmiş. Giderken de, Hollandalı ünlü ressamların tablolarını da toplayıp götürmüş Deli Petro! Hollandalılar, Petro’nun büyük bir anıtını dikmişler Zaandam'a kentin içine...
Büyük Petro, buradan ayrıldıktan sonra ülkesinde Petrograd'ı kurmuş, tersaneleri geliştirmiş. Büyük Petro’ya “Deli Petro" denmesine bizden başka hiçbir yerde rastlanmaz. Gerçekte dünya tarihçilerince o, "Büyük Petro” diye adlandırılır. Çünkü Rusların sanayileşmesi olayının altyapısını hazırlayan Büyük Petro'dur. O nedenle Lenin Petro’yu hep anmıştır. Petro, ülkesini kalkındırırken o dönemde Osmanlı, "Lale Dönemi”ni yaşıyordu. Geri kalışımızın nedenleri arasında acaba bunlar da yatıyor muydu?
Türkiye'den gelen kadınların, neden Türkiye'ye geri dönmek istemediklerini anlatıyordum; benim anlattıklarım dışında, iki nedeni daha var, bellibaşlı. Biri, sağlık, öbürü sıcak su! Kadın, Türkiye'de köyde sayrılandığında ne yapabilir? Bir sağın (doktor) bulamayacağını biliyor, yaşamış bunu. Hollanda'daysa, ne zaman gitse sayrıevine, kendinin insan yerine konduğunu görüyor, kesinlikle gereksinimlerinin karşılandığına ilişkin bir güven var, bir inanç var. İkincisi de su, açıkçası sıcak su!
-Musluğu açar açmaz, sıcak su var elimizin altında, biz bunu Türkiye'de nereden bulalım? Bir kez soğuk suyu bile, tee nerelerden pınardan sırtımda testilerle getireceğim. Ben burada her an elimin altında sıcak su buluyorum...
Hollandalı bir bayan ozan, Annemarie van den Burg, bir Türk erkeğiyle dört yıl birlikte yaşadı. Bu arada, Türk göçmen kadınlarının yaşamlarını yakından gördü. Ona göre kadınların ağır yaşam koşulları, göçmen olmalarından değil, eski, durgunlaşmış ekin (kültür) kalıplarının zincirlerine vurulmuş olmasından geliyordu. Türk erkek-kadın ilişkileri arasındaki demir bağları eleştirmeye çalıştı. Annemarie’nin şiirlerinde geçen adlar, Hollanda’da yaşayan kadınların gerçek adlarıydı. Kitaptaki şiirler, iki dilde karşılıklı, altlı üstlü yayımlandı. Kitaptaki şiirleri Hanneke Lamers Türkçeye çevirmişti. Hüseyin Karadeli resimledi. Annemarie, kitabının adını "Noem jezelf-Kendine Sahip Çık” koydu. Annemarie'nin şiirlerinden birkaçını aktarmak istiyorum:
"Kim aldı böyle erkenden / çocukluğunu. I Kim söndürdü o parlaklığını, Selda, / getirdi yerine donukluğu?
Serpil: / Bazen görüyorum bir an / gözlerinde gençliğini; / o da saçların gibi kara. I Kendin de söyledin ya: / ‘Talihsizim'
Fikri şudur ki, Meral; / Okuyup yazsaydın I yoktu yine / hakkın I konuşmaya.
Eğer bebeğin / bir erkek çocuğuysa, Zeynep, / söyle ona / değişmesin gündüzleri / geceye.
Her kaçışın seni / darağacına mı l götürdüğünü / sanıyorsun, Suzan?
Bak bakalım -Hava-/ yumrukların / hakkına kavuşabilmek için / açılabiliyor mu?
Hayriye: / Ne derdi acaba/ Kemal Atatürk, görseydi / göz yaşlarınızın / kana döndüğünü.
Sevilay: / Lal rengindeki / dolgun dudaklarından / uçmuş sözlerinin rengi / hevessizliğinden / aksettirilmiş.
Eğer açıklamazsan / her şeyi kızına, / sen de Seher, / suç ortağısın.
Sevin: / Okşuyorsun kocanın / vücudunu yastığında, / yalvarıyorsun ona/ buruk gözlerini okumasını/Oyle söylemiştin ya bana.
Demiyorum ki / olmasın kocan reis, Leyla / ama olsun sadece I kendi reisi
Aysel: / Ağladığında geceleri / gözlerin birer meşale / yalnızlığının çıkması lazım / gün ışığına.
Reyhan, kocana göre I abartıyorumdur belki / senin kolay / satıldığını söylediğimde.
Feray: / Yıkıyorsun ayaklarını / omuzundan / kardeşine arkadaşına / bakarak, demokrasiden / bahseden kocanın.
Hayranım sana, Döne / hep "mutluyum" / deyip durduğun için.
Evrim: / Alçakgönüllülüğünün arkasında I gizleniyor bir öfke-devam ediyorsun I yine bakmaya / kocana, çocuklarına.
Kocalarınız-Ayfer/ sizi teselli etmeye/ değil, çoğaltmaya/geldiler.
Türkiye'nin kadını: / ey güzellik, ey Türkiye'nin kadını / keşke kadının kadını olsaydın!
Telli: / İnci dişlerin arkasında / atıyorsun içine / onun gülerek / bırakıp / görmediği / acıları.
Ne düşmanıyım, Sevgi, / kocanın / ne de sevgilisi.
Senem: / Her iki elde / birer çocuk / hem önünde / hem arkanda / kocaların / babaların / kardeşlerin / yeğenlerin / engellerin.
itiraf etmek isterse kocan / her şeyin doğru olduğunu, / iner başladığı seviyeye.
Kızın, Fatma / hem de kızkardeşin değil mi? / Ve ikiniz de / ikisinden birisiniz.
Türk kadınları: / Türkiye'de erkekler / kuvvetin onuruymuş gibi / davranırken, gerçekte kadınlar / onurun kuvvetidirler.
Cahide: / Eşarbının altında / gizleniyor acın / evet, fakat / bilgin de.
Okuyup yazabilme / belki kocana göre, Melek / bir ayrıcalık değil, / çünkü böylece sana da öğretmek / zorunda kalıyor.
Açıkça söyleyebilseydin, Zuhal / söylemek istediklerini, / önce neyi haykırmak isterdin?
Baktı Nurten kocasına / ve gururlu değil / kibirli olduğunu fark etti.
Ağabeyin abin mi Hülya / yoksa yoldaşın mı? / Ve belki de senin koruyucundur; / koru o halde kendisinden kendini!
Gülay: / orada, aynanın / önünde durdukça, / ellerin saçlarında, / arkasına saklandığın / ruhunun aynası kırılır.
Kaç yaşındasın, Derya, / yirmi otuz / kaç yaşında çekildi / hayat fotoğrafın?
Gül: / Pencerene vurduğunda / yağmur damlaları / "parlıyor güneş memleketimde " / diye düşünüyorsun. / Unutuyorsun bir an da olsa / ülkeni beraberinde / getirdiğini.
Berna: / Kılındın / hapishanenin duvarlarını da / süslemek zorunda.
Ayşe: / Parmaklarının arasından / elişinin ipek ipliğinin / kaydığını gördükçe / hayatının bu ipte / asılı olduğunu / düşünüyorum.
Tabii ki erkeklerinizin de I sıkıntıları var, Pervin, / ama bundan kendileri / yeterince şikayet ediyorlar.
Eğer seviyorsa / seni baban, Zehra. / kavuşturur seni / iki elleriyle / kendi sevgisine değil / senin özgürlüğüne.
Kaç gün daha sayacaksın / -Resmiye-hakkını kavrayabileceğin / bütün parmaklarını / kaybedene kadar.
Nazlı: / Sen doğurulmadan / ayağa kalkmadan önce / doğuruldu senin sallanan kalcaların.''