Önce bir yanlışımı düzeltmeliyim: 21 mayıs günü çıkan "Ataçlı Günler’' başlıklı “Ankara Notları”nın girişinde şunları yazmıştım:
“Uza-bilikçi (tarihçi) Mete Tunçay, Almanya'nın Bielefetd kentinde bir söyleşi sırasında, Ankara'daki “Demokrasi Kurultayı" nı anlatırken, Süleyman Demirel için “Leninist" dedi; “Marksist değil, ama Lİeninist!" Mete'yi dinleyenlerin çoğu gülümsediler. Süleyman Bey'in kurultaydaki konuşması, demek Mete Tunçay'da o izlenimi bırakmıştı..."
Yazı çıktıktan sonra Sovyet Elçiliği’ndeki kokteylde Mete Tunçay'ı gördüm;
Hangi yanlışını düzelteyim dedi, bir kez o sözü ben söylemedim, Nurkut İnan söyledi; İkincisi Leninist diye nitelenen Demirel değil Erbakan'dı!
Bielefeld'deki konuşmasını Mete'nin ben de dinlemiştim. Orada Nurkut İnan adı geçmedi sanıyorum. Mete Tunçay bana da:
Sanki ben, Nurkut İnan'ın buluşunu yürütmüş gibi oluyorum! deyince bir düzeltme yapmam gerektiğini düşündüm. Nurkut İnan'ı aradım, kurultayda ne söylediğini sordum. Düzeltme yapma konusundaki titizliğime şaşırdı. Nurkut İnan, orada şöyle demişti:
“Bu kurultayda üç lider dinledik; Türkiye'yi hiç tanımayan, ama Türkçeyi bilen bir aydın olsaydım ve bana, ‘Konuşan bu parti liderleri kimlerdir?' diye sorsalardı derdim ki: İlk konuşan lider (Erdal İnönü), iktidar partisinin başkanı, partisi de orta sağ bir parti herhalde; ikinci konuşan (Süleyman Demire)), ana muhalefet partisi lideri ve sosyal demokrat; üçüncü konuşan (Erbakan), küçük bir radikal sol partinin başkanı, 'Leninist' görüşlü...”
Süleyman Bey'in Leninist olamayacağı, “Komünist Partisi'nin kurulmasına karşıyım!” demesinden de anlaşılmaktaydı zaten!
Dil Derneği’nin düzenlediği "Ataç 91 Yaşında" konulu toplantının yankıları büyük oldu. Kaç gündür, çok kişi Ataç'ı konuştu. Bilmiyordum, bir yazın (edebiyat) öğretmeni telefon etti, şöyle dedi;
Liselerin birinci sınıflarında okutulan, ‘Türk Dili ve Edebiyatı-1" kitabında, geçen yıla dek Ataç'ın yazısına yer verilirken, geçen yıldan bu yana yer verilmiyor, haberiniz var mı?
Haberim yoktu. Gerçekten öÖzdemir Sarıca, Mahir Ünlü, Ömer Özcan'ın hazırladıkları kitabın eski baskılarında Nurullah Ataç’ın, “Ataç'ın Cevabı" başlıklı yazısı varken, iki yıldır yok. Hangi el dokunmuşsa, çıkarılıvermiş Ataç'ın yazısı kitaptan. Erdal Öz, “Ataç 91 Yaşında" toplantısında konuşurken, “Ataç bugün yaşasaydı, işlemediği bir suçtan dolayı düşünce suçlusu olarak cezaevine konurdu" demişti. Erdal Öz, nasıl da doğru söylemiş. Bir yazarı ha cezaevine koymuşsunuz, ha yazılarını kitaplardan çıkarmışsınız, aynı şeydir! İkisinde de faşizmin kokusu vardır, gizlenemez...
Çarşamba akşamı, Hinthorozu Erdal Bey'in konuğu Belçika Valon bölgesi Sosyalist Partisi lideri, AT Sosyalist Partiler Konfederasyonu Başkanı Guy Spitaels onuruna verdiği kokteyle gittik, Muzaffer İlhan Erdost, Akın Birdal'la birlikte. Nevzat Helvacı da oradaydı. ANAP’lı eski milli eğitim bakanlarından Vehbi Dinçerler, Spitaels'e uzun uzun beni anlattı:
Efendim, bu gazeteci var ya, Erdal İnönü'ye “Hinthorozu" diyen adam!
Sonra uzun uzun "Hinthorozu"nun ne olduğunu anlattı. Az sonra kokteyle Hacı Turgut Bey geldi Semra Hanım'la birlikte. Söyleşi orada da koyulaşmıştı. Bir ara Hacı Turgut Bey:
Ekmekçi, benim sınıf arkadaşım! dedi. Silifke'den miydi, Konya'dan mı? Biri söze karıştı:
Ama ayrı uçlardasınız; Ekmekçi de sizin aleyhinizde yazıyor!..
Yazsın, dedi Turgut Bey, ne kadar yazsa, sınıf arkadaşı!..
Ben bir şey sormak İstiyorum: Neden sizinle ilgili yazıları yasaklatıyorsunuz?
İşte o zaman çok bozuldu:
Ban karışmıyorum dedi, onlara avukatım karışıyor!
Eski sınıf arkadaşı arkasını döndü, bir daha bakmadı. Zaten,uzun süre var ki toplantılara çağırmıyordu. Emin Çölaşan gibi, Cüneyt Arcayürek gibi, Bekir Coşkun gibi cezalı mıydım ne? Politikacıların gazeteci cezalandırmaya hiç, ama hiç hakları yoktur...
Bu yalnız ANAP’ta değil. SHP'de de var, başkalarında da. Örneklerini yıllarca yaşadım.
28 Mayıs 1989, Cumhuriyet