Domuzuna Bir Soru...

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye" konulu konuşmasını bitiren HollandalI Prof. Van Dijk’a sorular sürerken, Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Ahmet Boyacıoğlu, soru sormak için el kaldırdığı sırada, Bilar Başkanvekili, ev sahibi Prof. Cahit Talas, “Zaman epeyce uzadı, toplantıyı burada bitiriyoruz” biçiminde konuşunca, Boyacıoğlu soru sormaktan vazgeçti. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Boyacıoğlu, acaba insan hakları konusu uzmanı Van Dijk’a ne soracaktı? Boyacıoğlu’na:
Efendim dedim, siz soru sorma olanağı bulamadınız, zaman olsaydı, ne soracaktınız?
Ahmet Boyacıoğlu karşılık verdi, şöyle:
Van Dijk'ın konuşmasını dinledim. O konuşmasında, notlarım şimdi yanımda yok, Türk hükümetinin bir hayli “çekince" koyduğunu söyledi, “kişisel başvuru" konusunda. Bunların sonucunda da, Türkiye'nin zorlanacağını, sonuçta, kişisel başvuru konusunda, vazgeçilmiş sayılma durumuna düşürüleceğini söyledi. Ve kendi görüşü, araya çevirmen girdiği için tam anlamak mümkün olmuyor, ama benim konuşmadan çıkarabildiğim, Türkiye'nin bu kişisel başvuruyu kabul etmesinin bir "göstermelik durum" olduğuna ilişkin sözler söyledi. Bunun üzerine ben şunu sormayı düşündüm kendisinden; benim düşüncem şu idi: Hem bu konuyu daha açık anlatsın, bir; ikincisi, “kişisel başvuruya çekince getiren ülke yalnız Türkiye mi? Başka ülkeler de çekince getirmişlerse, bu çekincelerle, Türk hükümetinin öne sürdüğü çekinceleri karşılaştırabilir misiniz? Bu karşılaştırma sonunda Türk hükümetinin kişisel başvuruyu bir “göstermelik başvuru" biçiminde kabul ettiği kanısı sizde var mı? Bu sonucu söyleyebilir misiniz? Yani, "Ben kişisel başvuruyu kabul ediyorum, ancak öyle koşullar getiriyorum ki, hiç işlemeyecek” böyle bir durum var mı? Bunu öğrenmek ve açık düşüncesini söyletmek istedim, fakat Cahit Talas Hoca, "Vakit geçti, soruları artık sormasanız iyi olur" deyince, yanımda oturan Muammer Aksoy'a, “Ben sorumu artık sormayacağım" dedim.
Başka sormayı düşündüğünüz soru var mıydı?
İkinci sorum: Bu kişisel başvuru için önce bir başvuru yapılacak, bu başvurunun "incelenebilir" olması gerekir. Bunun için de iki temel koşul var; biri, bütün yolların tükenmiş olması gerekiyor, ikincisi de altı ay geçmemiş olacak. Bunun dışında da başka koşullar söyledi. Bunlardan birisi, aynı konuya ilişkin olmayacak başvuru, yani çevirmen böyle çevirdi konuşmayı; ben şunu öğrenmek istedim kendisinden, biraz daha geniş bilgi alacağımı umarak; kendisi Hollandalı, Hollanda’da olan bir olay nedeniyle bir kişi kişisel başvuru hakkını kullanıyor ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu konuyu inceliyor, karara bağlanıyor. Aynı olayın tıpkısı Türkiye'de oluyor; bu, başvuruya engel midir? Bunu öğrenmek istedim. Benim kanım, aynı olayda olması gerekir, aksi halde eşitlik bozuluyor, zannederim düşüncem doğruydu, ama sorma fırsatım olmadı. Nitekim, sonradan yanımdaki arkadaşlarla konuştuğumda onlar da benim gibi, aynı durumun varlığını düşündüler. Ancak, bu adam bu konuda gerçekten uzman, ona söyletmek, onun düşüncesini öğrenmek istedim. Bir sorum da bu olacaktı...
Çok teşekkür ederim Ahmet Bey..
Van Dijk'a benim de bir sorum vardı; onu Van Dijk ayrılırken sorabildim. Bu, Biga'da domuz çiftliği olan, gericilerin, tutucu yöneticilerin baskıları sonucu domuzları öldürülen, Yusuf Tavukçu'nun İnsan Hakları Komisyonu'na yaptığı bireysel başvuruyla ilgiliydi. Yusuf Tavukçu ile eşi, domuz çiftliği yerle bir edilip, domuzları öldürülünce, yasal tüm haklarını kullanmış, tüm kapılar kendisine kapanınca, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuruda bulunma zorunda kalmıştı. Cumhuriyet’in İzmir Bürosu'ndan arkadaşımız Barış Kudar'ın Yusuf Tavukçu'yla yaptığı bir konuşmada, Tavukçu özetle şöyle diyordu:
Biz insanların yaşama hakkımız ne kadar varsa, domuzların da var. Yetkililer, insan Hakları Bildirisi'nde yer alan maddeleri ihlal ediyorlar. Beni din özgürlüğünden ettiler. İş seçme özgürlüğüm elimden alındı. Şimdi, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne, 27 nisan günü İnsan Hakları Komisyonu'na iletilmek üzere gönderdiğim başvuru ellerine geçmiş durumda. Bunun alındı belgesi geldi...
Van Dijk'a, bunları anlattım, bir valinin, kaymakamın, keyfi buyruğuyla domuz çiftliğinin mühürlendiğini, domuz yavrularının açlıktan, susuzluktan kırılıp öldüklerim söyledim. Sordum domuzuna, domuzuna:
İnsan Hakları Kornişonu, aldığı bu bireysel başvuruyu inceleyebilir mi? Tavukçu’nun domuz çiftliği ne olacak?
Vah Dijk, soruma şu karşılığı verdi:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesı’ne ek bir protokol var, 1 numaralı protokol. Bu da Türkiye'nin onaması gereken bir protokol. Mülkiyete ancak, kamu yararı nedeniyle el konulabilir. Örneğin, bir köprü yapımı gibi. Fakat, keyfi bir biçimde asla olamaz. Yasal yolları izlemeksizin olamaz. Tazminatı verilmek suretiyle el konulabilir...
Türk Eczacılar Birliği salonunda, 40-50 kişilik bir kalabalık, Van Dijk'ı dinledi. Daha sonra, "Galatasaraylılar Lokali"nde yemeğe gidildi. Ertesi günü de Van Dijk, İnsan Haklan Derneği’nin illerden gelen başkanlarla temsilcilerinin katıldıklar bir toplantıda bulundu. Burada, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanvekillerinden Fellermayer de vardı. İHD Genel Sekreteri Akın Birdal, başkanlara konukları tanıtınca uzun uzun alkışlandılar. Van Dijk, yanında Hollanda elçiliğinden Herman C. Renselaar, Prof. Alpaslan Işıklı ile birlikte çıktılar. Van Dijk'ı, havaalanına götürecek arabanın arkasına, bir başka araba park edip, arabanın çıkışını güçleştirince, arabayı kurtarana dek, ecel terleri döktüler...
Van Dijk, İzmir'de de konuşup, ülkesine döndü..
* * *
Hafta başında, pazartesiyi salıya bağlayan gece, ODTÜ'de olanlar, DGM Savcı Yardımcısı Yüzbaşı Ülkü Coşkun'un tutumu, davranışları, izlemeye, görmeye değerdi. Daha sonra, Savcı Nusret Demiral'ın sözleri de. Bunları, sergilemeyi düşünüyorum...
SHP'de olanlarsa, kimseyi şaşırtmıyor. "Az olsun, bizim olsun!" düşüncesi, SHP'ye egemen olalı beri, parti küçülüp gitmekteydi. SHP'de sol kanattan kimi milletvekillerinin ayrılmayı düşünmeleri -haklı da olsa- yanlıştır. Kimse demokrasiyi domates tarlasında bulmadı. Yazık demokrasiye!